Güneş batmaya yakın büyük şangırtılarla pazar kuruldu.
Güneş batmaya yakın büyük şangırtılarla pazar kuruldu. Hava bizim oralarda gelinyanağı olarak bilinen renkteydi. İnsanın ruhunu okşayan bir pembelik.
Maymuncular aynı yerindeydi gene. Salyangozcular ve yılan oynatıcıları da. İnsanlar kalabalık halkalar arasında kendilerince eğleniyorlardı. Davullar var güçle çalınıyordu. Folklor en haşin biçimleriyle oynanıyordu.
Ezanla beraber bir sakinlik çöktü. Bir es verildi her şeye. Kuşlar sessizce ortadan kayboldu. Herkes kendini dinledi biraz. Sanki bazıları tam şehadet getirecekti.
Zaten çoğumuz bir ata dahi binemeden bu dünyadan göçüp gidecekti.
Tam getirecekti derken sessizliği bozan bir zurna oldu. Sonra gene tantanalı bir melodiyle halkalar kuruldu. İçlerdeki ses duyulmaz oldu.
Gülüşüp kahkahalar atılan halkalardan birinde yaşlıca bir adam, iki terliği kafasının iki yanına bir iple tutturmuş, bir de arkasına uzunca kuyruk takmış ortasında durduğu kalabalıktan mangır topluyordu.
Para için eşek olmuştu. Önce kınadım. Yüzüm buruldu. Arkamı döndüm. Sonra durup düşündüm. Bu sıradan adam aslında çok bilinen bir gerçeği yüzüme çarpmıştı.
Para için neler olmuyor ki insan diyordu bir bakıma.
Kınamamı geri aldım. Ortadaki mi eşek, etraftakiler mi diye şaşırdım.
Sonra aklıma, etrafına topladığı eşeklere silah satmak için dünyayı karıştıran eşşek geldi. Şeddeli sövdüm.
Biraz sonra açıklama geldi.
İşte Kudüs böyle bir akşamda düştü.
Bir basamak bulup üstüne çıktım. Kudüs dedim. Müslümanların.
Her şey olup biterken eğlence devam etti. Anlaşılan o ki Kudüs çoktan gitmişti.
Ben çok zorlandım. Kudüs ne yaptı, bilmiyorum. Ama Kudüs biliyor ben de tüm kalbimle inanıyorum.
O yalnızca Musa'ya ya da İsa'ya inandığını sananların değil tüm peygamberlere inanan Müslümanların.