Virüs kontrol altına alınabilmiş değil o nedenle mücadele de sürüyor.
Her ülke gibi Türkiye de canını dişine takmış koronavirüs ile mücadele etmeye çalışıyor.
Kimsenin kimseye yardım ettiği, edebildiği yok.
Her devlet öncelikle kendi vatandaşlarının derdine düşmüş durumda.
Türkiye daha virüs kapısına dayanmadan en üst düzeyde hazırlıklarını yapmış, tedbirlerini almış ülkelerin başında geliyor.
Bu sayede virüsün ülkeye girişi bir müddet geciktirilebildi.
Bu sayede can kaybının binlere ulaşmasını önleyebildi şu ana kadar.
Virüs kontrol altına alınabilmiş değil o nedenle mücadele de sürüyor.
Ancak Türkiye’nin, salgını önceden görüp hazırlıklarını yapan öngörülü bir hükümeti olması nedeniyle şanslı olması kadar, bu hükümetin yıkılması için gerekirse milyonların ölmesini arzulayan habis ruhlu düşmanları olması gibi bir talihsizliği de var.
Bu habis ruhlu güruhlar özellikle sosyal medya üzerinden akla hayale gelmedik yalan yanlış bilgiler yayarak toplumun direncini kırmaya, halkın devleti ve hükümetiyle kenetlenerek salgınla mücadelesini önlemeye çalışıyor.
Bu talihsizliği nedeniyle Türkiye ne yazık ki enerjisinin tümünü koronavirüsle mücadeleye ayıramıyor. Virüsle eş zamanlı olarak bu habis ruhlu güruhlarla da mücadele etmek zorunda kalıyor.
Şimdiye kadar ağırlıkla sosyal medyada rastladığımız o habis ruhlulardan birisini bu kez elinde megafonla Diyarbakır sokaklarında gördük.
HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun, elinde megafonla partisinden bir gence Kürtçe şu anonsu yaptırıyordu; “Hükümet Kürt halkının ölmesini istiyor ama biz Kürt halkının ölmesini istemiyoruz.”
Kürt halkının, ölmemek için ne yapması gerekiyormuş?
Sokağa çıkmamaları, evlerinde oturmaları, ellerini yıkamaları vs gerekiyormuş.
Peki günlerdir bangır bangır “Lütfen sokağa çıkmayın. Bu salgın geçene kadar evlerinize kapanın” diyen, koronavirüsle mücadele için 14 sağlık kuralını her gün binlerce kez bize hatırlatan hükümet, Kürtlere “evlerinizde oturmayın, sokağa çıkın, ellerinizi yıkamayın” mı demiş?
Remziye Hanım ve eline megafon tutuşturduğu partilisi öyle bir şey demiyor.
Peki neye dayanarak söylüyorsunuz, nerenizden uyduruyorsunuz hükümetin Kürtlerin ölmesini istediğini?
Buna bir açıklık getirme ihtiyacı duymuyor HDP’li vekil.
Koronavirüs bahane.
Onun derdi kendi zehrini, kendi virüsünü Kürtlere zerk etmek.
Kürtleri virüsten kurtarmaya çalışmak ise kuyruklu yalan.
HDP’nin böyle bir kaygısı, niyeti ve maksadına tanık olan çıkmış mıdır şimdiye dek.
HDP ve öncesi partilerin bugüne kadar Kürtlerin sorunlarına çözüm olacak, dertlerine derman olacak bir tek hizmetlerini gören olmuş mudur?
Tek dertleri Kürtleri, piyonu oldukları güçlerin emelleri doğrultusunda kışkırtmak.
Kaos ve kargaşa çıkarmak, teröre alan açmak.
Kuşku yok ki koronavirüs ölümcül ve tehlikeli.
Ancak ne korona, ne kolera, ne veba, ne domuz ne de kuş gribi virüsü…
Bugüne kadar hiçbir virüs Kürtler için HDP ve onun bağlı olduğu PKK kadar ölümcül olmadı.
Söz konusu görüntülerin yayılmasının ardından doğal olarak savcılık harekete geçerek Remziye Tosun ve eline megafon tutuşturduğu HDP’li hakkında, “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” suçundan soruşturma başlattı.
Yargı, hukuk çerçevesinde kendi üzerine düşeni yapar orası ayrı mesele.
Ancak daha önce birçok kez dile getirdiğimiz gibi bir virüs ve suç üretme fabrikası olan HDP ile mücadeleyi asıl yürütmesi gereken mekanizma siyasettir.
Türkiye bu koronavirüs ile mücadelesini tamamlar tamamlamaz tez elden, daha fazla gecikmeden içinde HDP ve emir kadroları PKK ile mücadele dâhil olmak üzere kapsamlı bir “Kürt politikası” ortaya koymak ve bunu hayata geçirmek zorundadır.
Zira, koronavirüsün gerisine düşmüş olsa da ilgili güçlerin Kürtler üzerinden bölgeye yeni bir virüs enjekte etme çabaları devam etmektedir.
Remziye Tosun’un Diyarbakır sokaklarında yaymaya çalıştığı virüs de bu çabaların bir parçasından başka bir şey değildir.