Türk târihinde düştüğümüz en zor durumdan bile millî birlik ve berâberlik içinde çıkmayı başarmış bir millet olarak devletimizin varlığını sürdürdük.
Millet olarak en zor duruma düştüğümüz, ölüm-kalım mücâdelesi verdiğimiz Millî Mücâdele döneminde ihtiyaç duyduğumuz güç ve kuvvet, İstiklâl Marşımız’ın ilk kelimesinde gizlenmişti.
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak mısrasıyla başlayan İstiklâl Marşımız, Millî Mücâdele’nin komuta merkezi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ayakta ve gözyaşları içinde dinleyerek kabul edilmişti. İstiklâl Marşımız’ın bu ilk kelimesi hayâtî bir slogan hâline gelmiştir.
Türk târihinde düştüğümüz en zor durumdan bile millî birlik ve berâberlik içinde çıkmayı başarmış bir millet olarak devletimizin varlığını sürdürdük. Devletimizin varlığına daha sonra da kastedenler oldu ve oluyor. Gerek “şartları olgunlaştırıp” yapılan müdahaleler gerek ekonomik saldırılar gerekse terör örgütlerinin silah veya hukuk sistemini kullanarak yaptığı saldırıların tek hedefi devletimizin ta kendisi oldu.
Yaşadığımız coğrafya ve târihî mirâsımız bizi başka coğrafyalarda yaşayan toplumlardan farklı ve çetin bir hayat tarzına mecbur bırakmaktadır. Yine diğer toplumların aksine bizim buradan kalkıp gidecek ve sığınacak başka bir toprağımız yok. Kendi varlığımızı kendi güç ve kudretimizi borçlu olduğumuz gibi, başka milletlere de kurtuluş kapısı olmayı sürdürüyoruz.
Yardım değil iş birliği
PKK terör örgütünün çıkardığı yangınlar âdeta işgâl orduları gibi ülkemizin dört bir yanında canımızı acıtmaktadır. Hiçbir tedbir ve altyapının yeterli olmasının mümkün olmadığı bu yangınlara karşı verilen mücâdelede kimin ne yaptığını biliyoruz. İyi niyetli olanlar çağırmadan gelen dostlarımızdır. Ama insânî bir sorun olmanın ötesinde bir doğa ve çevre sorunu hâline gelen yangınları bile siyâsî bir “fırsat” olarak kullanmak isteyenlerin başlattığı “saveturkey” ve “helpturkey” isimli kampanyalar, “Korkma” kelimesini hayâtî bir slogan hâline getiren milletimizi âciz duruma düşürme tuzaklarıdır.
Âdeta bir ordu
Devleti âciz göstermek için fırsat kollayan ve bulamayınca iftira ve yalanlara tevessül edenler, “iyilik” kılıfı ile açılan ve İngilizce, Fransızca ve Almanya yayınlanıp ama nedense(!) Türkçe yayınlanmayan metinleri paylaşanlar kendi oyunlarına geldiler. Bir ay önce durup dururken kopardıkları “Erdoğan’ın uçakları” yaygarasının üstüne oturtmaya çalıştıkları “yangın söndürme uçağımız yok” yaygarası tutmadı. Çünkü devletimiz her türlü imkânı seferber ederek âdeta yangınla mücâdele ordusu kurdu. 10.545 yangın işçisi, 4.110 teknik eleman, 6435 orman muhafaza memuru, 1072 arazöz, 281 su tankeri, 185 dozer, 586 ilk müdahale aracı, 472 iş makinesi, 27 yangın söndürme helikopteri, 6 idarî helikopter, 2 amfibik uçak, 1 idarî uçak, 10 İHA’dan oluşan bu ordu 776 âdet kuleden gelen bilgileri anlık değerlendirmelerle sevk ve idare edilmektedir.
İktidârın icraatlarını ve hizmetleri sâdece ve sâdece siyâsî körlük ile görmezden gelenler, bu sefer daha da ileri gidip verilen mücâdeleyi görmezden gelerek canını hiçe sayarak çalışan binlerce insanımıza haksızlık etmekten çekinmemektedir.
Bağırsa sesini duyuracak kadar yakın mesafedeki orman yangını kayıtsız kalıp yemek yiyen, kumsalda güneşlenen, denizde yüzenler nedense “helpturkey” gibi art niyetli ve dış kaynaklı kampanyalara destek vererek “şirinlik” yapmaktadırlar.
Korkmadık, korkmuyoruz, korkmayacağız
Biz bu vatanı, işgalcilerle iş tutan onca gizli ve açık hâine rağmen kurtardık. Al bayrağımızın dalgalanması için gerekli olanı yaptığımız gibi, yeşil ormanlarımızın terör saldırılarından kurtulması ve daha genişleyerek yeniden yeşillenmesi için gerekeni yine yapacağız. O zaman korkmadık, şimdi de korkmuyoruz. Kasıtlı ve terör amaçlı çıkartılan orman yangınları ile yanan ağaçlarımız ve hayvanlarımız üzerinden siyâset yapmaktan utanmayıp, erken seçim çığırtkanlığı yapanların son hevesleri de hem bugün hem de 2023’te kursaklarında kalacak. “helpturkey” aldatmacasına kanmayan ve kampanyayı benimsediklerini belirten Şehrazat, Nilüfer gibi sanatçıların paylaşımlarına bile tahayyül edemeyip linç etmeye kalkan ve İspanya’dan gelen tek uçaklık yangın ekibine methiyeler düzen Cem Seymen gibiler “strongTürkiye” tokadını çoktan yediler. Monşer bozuntuları, efendilerin yaranmalara doyamayan Batı hayranları, efendilerine şirin gözükme görevinde bir kere daha başarısız oldular. 16 Temmuz sabahı Amerika’dakiler Türkiye’den bekledikleri haber gelmeyince nasıl üzüldülerse, “Ateşin Çocukları”nın yangınlarından beklediklerini bulamayanlar rotalarını siyâsî ayak oyunlarına çevirdiler. Ağızlarında olan demokrasiye inanıyorlarsa terörlerin çıkardığı yangınlardan medet ummak yerine, seçimleri beklesinler sandığa hazırlansınlar. Ama seçimlerin sonuçları ortaya çıkınca Dedeağaç’taki ABD gücünden medet ummasınlar.
Yakılamayan değerlerimiz var
Teröristlerin çıkardığı yangınla ağaçlar, evler, köyler yanabilir. Giden canlar geri gelmez ama mallar geri gelir. Ama ne kadar büyük olursa olsun hiçbir yangın bizim vatanseverliğimizi, cesâretimizi, ferâsetimizi, basiretimiz, azmimizi, irâdemizi ve irfânımızı yakamaz. Bunu Antalya-Serik’ten mektup yazan Müzeyyen Elif’in ifâdelerinde en duru şekilde görüyoruz.
Korkma! Söner bu yangınlar elbet. Biz küllerimizden doğmayı bildiğimiz gibi, yaktıkları ormanları daha da büyüterek canlandırmayı biliriz. Dünyâdaki ormanlaştırma sıralamasında on beş yılda 46. sıradan 15. sıraya yükseldiğimiz gibi 1. sıraya çıkmayı da biliriz.