Ülkemizde ormanlar devlet malı olup, korunması da kamu kurumlarının işidir.
Son günlerde en önemli gündem konusu Kovid-19’u da geride bırakıp can ve mal kaybına neden olan orman yangınlarıdır.
Ülkemizde ormanlar devlet malı olup, korunması da kamu kurumlarının işidir.
Adında Orman ibaresi olan Tarım Orman Bakanlığı’nın Orman Genel Müdürlüğü bu işin tek sorumlusu olarak biliniyor. Tarihi gelişimine baktığımızda 1838’de çok ilginçtir ki, Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak yürütülen tarım hizmetleri 1839’de Ticaret Bakanlığı’na bağlanmış ve o yıl Orman Müdürlüğü, 1846’da ise Tarım Bakanlığı kurulmuş.
1869 yılında nedendir bilinmez bu kez Maliye Nezareti’ne bağlı olarak Orman Umum Müdürlüğü faaliyete geçmiş.
1931-1937 arasında Ziraat Vekaleti kurulur, Tarım, Veteriner ve Orman Umum Müdürlükleri buraya bağlanır.
1937’de, 3116 sayılı Orman Kanunu ve 3204 sayılı Orman Umum Müdürlüğü Teşkilat Kanunuyla Orman Umum Müdürlüğü faaliyete başlamış.
1969 yılında ise, 1595 sayılı “Orman Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun” ile bağımsız “Orman Bakanlığı” kurulmuş ve 1980 yılına kadar faaliyetlerine devam etmiştir.
1974-1981 yılları arasında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adını alan bakanlık, halen Tarım ve Orman Bakanlığı adını taşımakta ve Orman Genel Müdürlüğü de bağlı kuruluş olarak bakanlık bünyesinde görev yapmaktadır.
5 bin 878’i merkezde ve 59 bin 989’u da taşrada olmak üzere toplam 65 bin 867 personeli olan bakanlık, balıktan bitkiye, şekerden tütüne kadar çok değişik konu ve alanlarda faaliyet göstermektedir. Bu bakanlığın ormanlara da yeterli zamanı ayırdığını söylemek doğrusu biraz zor.
İşin asıl sahibi Orman Genel Müdürlüğü ise orman yangınları için şöyle diyor:
“Akdeniz iklim kuşağındaki ülkemizde ormanlarımızın büyük bir bölümü yangın tehdidi altında bulunmakta olup, toplam ormanlık alanın yüzde 60’ını birinci ve ikinci derece yangına hassas alanlar oluşturmaktadır. Orman yangınlarının çıkmasına ve yayılmasına mani olmak için her türlü fiziki ve beşeri tedbiri almak, orman yangınlarıyla mücadele tekniklerini geliştirmek ve güçlendirmek, yangına müdahale süresini kısaltarak yangın zararlarını en aza indirmek ve orman yangınlarında görev alan personeli eğitmek öncelikli ve önemli faaliyetlerimiz arasında yer almaktadır.”
Doğru bir söylem, ama ne kadarı hayata geçirilmiş son yangınlar bize gösterdi.
Yılda 350 milyon fidan diken ve 49 milyon dekar alanda ağaçlandırma yapan bu genel müdürlük başka ne iş yapıyor diye baktığımızda 2021 yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu’nda şu rakamları görebiliyoruz. 1973 yılında 20 milyon hektar olan orman alanlarımız 2021’de 23 milyon hektara yaklaşmıştır ki, bu da ülke yüz ölçümünün yüzde 29’udur. Topraklarının üçte biri orman olan ülkemizde, yangına karşı mücadele kiralık hava araçlarıyla değil devletin öz malıyla ve de sadece bizim pilotlarımızla daha iyi yürütülebilir.
Bu kuruma merkezi bütçeden 4 milyar 206 milyon TL tahsis edildiğini ve bunun şu ana kadar yüzde 38’inin harcandığını görüyoruz. Personel için (14 bin 870 memur, 5 bin 549 sözleşmeli, 8 bin 721 sürekli işçi ve 8 bin 147 de geçici olmak üzere toplam 37 bin 287 personel) 960 milyon TL harcayan kurum, orman yangınlarına karşı mücadelenin de içinde olması gereken mal ve hizmet alımı için yalnız 133 milyon TL harcamış. Orman yangınlarıyla mücadele başlığı altındaki çizelgeye baktığımızda, bina ve tesis (Uçak ve helikopter hangarı) yapım başlığı altında bir şey göremezken bir alt başlıkta helikopter alım projesi (26 adet) satırının karşısında 0 sayısını görüyoruz.
Asli görevi orman yangınlarına karşı mücadele etmek olan Orman Genel Müdürlüğü, uçak ve helikopter satın alıp mücadele etmek yerine, nedense ihale açarak kiralama yoluna gitmekten yana.
Hemen şunu söyleyebilirler. Satın almak çok pahalı, kiralamak ise daha ucuzdur.
İşte, pahalı diye satın almadığınız ve tasarruf ettiğinizi söylediğiniz miktarları kamu başka yerden tasarruf etsin derim.
Bu mali raporda son 10 yılda veya son 20 yılda, kimlerin aracılığıyla, kimlere komisyon ödenerek kaç uçak veya kaç helikopter kiralandığı ve bunlara ne kadar ücret ödendiğini de görmek doğal hakkımız olmasına rağmen hiçbir şey görememek garip değil mi?
Rahmetli babası Ekrem Pakdemirli gibi kendisi de (PPL- Private Pilot Licence) özel (amatör) pilot lisansına sahip olan Tarım Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye veya adı sanı hiç duyulmayan adaşı olan Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey’e sormak lazım? Uçak ve helikopter ihalesi için bugüne kadar kaç milyon TL ödendi, bu parayla kaç tanesi satın alınabilirdi? Bu arada, orman yangınlarını söndürme gibi yasal bir zorunluluğu olmayan Türk Hava Kurumu’nun iktisadi işletmesi olan Gökçen Havacılık Şirketi saçma gerekçe ve şartlarla niçin ihalelere sokulmadı.
Bu soruların cevabını merak ediyoruz.
Mutlu ve yangınsız günler Türkiye’m.
Türk Hava Kurumu acil seçime gitmeli
Bugün tartışmaların odağında olan ve 16 Şubat 1925 tarihinde Atatürk’ün emriyle kurulan Türk Tayyare Cemiyeti’nin önce kurucularının kimler olduğuna ve kuruluş amacına baktığımızda, ülkenin dört bir yanından önemli kişiler olduklarını ve bu kurumun havacılığın gelişmesi amacına hizmet için kurulduğunu görebiliyoruz.
Türk Tayyare Cemiyeti Kurucu Heyeti, 26 mebusun yanı sıra, Erkânı Harbiye Umumiye Reisi Sanisi Kazım Paşa, Diyanet İşleri Reisi Hoca Rifat Efendi,
Milli Müdafa Vekaleti Müsteşar Muavini Miralay Hüseyin Hüsnü Bey, Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nden Ziya Gehver Bey, Tüccar Nemlizade Sıtkı Bey, Tüccar Erzurumlu Nafiz Bey, Mimar Hikmet Bey gibi başarılı ve tanınmış isimlerden oluşmuştur. Daha sonra ilk yöneticilik yapanlara baktığımızda ise yine çok iyi yetişmiş ve başarılı isimleri görüyoruz.
Atatürk’ün yaverliğini de yapan Kurucu Genel Başkan Cevat Abbas Gürer’den sonra başkan olan Fuat Bulca tam 14 yıl süreyle kurumun başkanlığını yaptı.
Birçoğu asker kökenli olan, aralarında Ulaştırma Bakanlığı yapan Şükrü Koçak, İçişleri Bakanlığı yapan Yaşar Sökmensüer, Abdullah Orakçılar, THY Genel Müdürlüğü de yapan Yılmaz Oral, İnanç Ayas, Atilla Taçoy, İbrahim Büyükyumukoğlu, Erdoğan Karakuş gibi önemli isimlerden sonra yine emekli bir general olan Osman Yıldırım başkan oldu ve kurum ne yazık ki çok kötü bir döneme girdi. Rüşvet, zimmet ve kayırmadan suçlu bulunarak hapse atılan Osman Yıldırım kuruma çok büyük zarar verdi. Öyle ki, kurumu cezaevinden yönetmeye bile tevessül etti. Kurum onula birlikte sarsıntıya girdi, parası çar çur edildi ve itibar kaybına da uğradı.
Yerine gelen vekilden sonra yine emekli generaller Kürşat Atılgan ve A. Bertan Nogaylaroğlu iş başına getirildi. Fakat, bu iki isim de başarılı olamayınca iktidar
partisi, eski bakanı Cenap Aşçı’nın yanı sıra Abdullah Kaya ve Adnan Zengin’i Kayyum Heyeti olarak THK’ya tayin etti.
Kayyum, kurumun mal varlığını satışa çıkararak yeni bir tartışmayı başlattı.
Fakat, şurası kesin bir gerçek ki, THK’yı kayyuma teslim eden yolun taşlarını ne yazık ki kurumda genel başkanlık yapan bazı emekli generaller döşedi. Çok da acıdır ki, neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt milli bir kurum, işi bilmeyen yöneticilere teslim edilerek, batağa sürüklendi.
Şimdi ise CHP’li 11 Büyükşehir Belediye Başkanı THK’nın yumuşak karnı olan yangın söndürme uçaklarını uçurmak için Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte harekete geçtiler. İyi niyetli bir girişim fakat, uçakların hemen faaliyete geçmesi teknik olarak biraz zaman alır.
Yedek parça ve bakımın yanı sıra görev yapacak pilotların da tazeleme eğitimi alması gerekir. Zor ama imkansız değil.
Sadece uçakların uçurulması yetmez. Türk Hava Kurumu’nun eskiden olduğu gibi başarılı günlerine geri dönmesi için, Kayyum Heyeti’inin acilen seçim kararı aldırıp, yönetimin tarafsız, siyasetten uzak ehil ellere geçmesini sağlamalıdır.
Çünkü, THK, gereklidir ve yaşatılmalıdır.