Üç yıl kadar önce bir hafta sonu orada bulunan akraba ve arkadaşlarımı ziyaret için KKTC'ye yolum düşmüştü.
Üç yıl kadar önce bir hafta sonu orada bulunan akraba ve arkadaşlarımı ziyaret için KKTC'ye yolum düşmüştü. İlk gidişimdi. Tabii KKTC yüzölçüm olarak küçük olunca, iki gün içinde neredeyse tümünü gezme fırsatı da buldum. Özel araba ile olunca bu imkan fazlasıyla oluyor oralarda. Zaten neredeyse herkesin özel aracı var. Hatta her evde 2 veya 3 tane özel araç var. Dolmuş, diğer binek araçlar o yüzden bizdeki gibi bolca yok. Birkaç meydan hariç neredeyse caddeler, sokaklar dökülmüş bir halde idi. Hatta bazı kamu, devlet binalarının duvarları eskimiş, pörsümüş dökülüyordu. Bir tek bizim Büyükelçilik ve KKTC Parlamentosu standart dışı idi neredeyse. Zaten karşılıklı. Yolun solunda Parlamento binası hemen sağ tarafında da bizim Büyükelçilik vardı...
Efendim, Rum kesimine geçiş kapısı olan Lokmacı sınır kapısı ziyaretinden tutunda, Makaryos'un askeri bölge içinde ve tepe yamacında kurulu olan güya o görkemli dedikleri eve kadar gidip, gördük gezdik. Tarihi “Bandabulya” Çarşısı, Selimiye Camisi, Büyük Han, Limanlar vesaire de dahil...
Tabii bazı tanıdık ve vatandaşlarla da tanışma, konuşma imkanımız da oldu. Bolca sohbet ettik. Üzüldüğüm konular çok oldu, sevindiklerimden. Bizler, Türkiye'de 'yavru vatan' diye adlandırırız hep Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni oldum olası. Ayrı bir sevgimiz vardır. Lakin bizler burada böyle düşünürken özel ve de kendini seçilmiş sayan bir 'güruh'un varlığından o vakitler haberdar olabildim. Bunlar oranın vatandaşı olan ve öncesinde de Kıbrıs Rum kesiminde mal varlığı olan lakin orayı bırakıp, bu tarafa geçmek zorunda kalmış olan bir kesim.
Hatta 'Türkiye bizi küçük görüyor, hep aşağılıyor, mümkünse Türkiye ile hiç işimiz, gücümüz olmasın' minvalinde 'defolu' bir düşünceye de sahip olan bir kesim. Fırsat buldukça da Türkiye aleyhine, habire verip-veriştiren bir kesim. Bunu son 3-4 yıldır KKTC ziyaretim sonrası, Türkiye'ye döndüğümde de zaten bariz bir şekilde gördüm.
Açıkçası 'Yavru Vatan' hevesim, o tür insanlar yüzünden Türkiye alerjilerini bu denli açık bir şekilde görünce kursağımda kaldı. Orada belli, başlı birkaç TV kanalı ve gazete var. Bunları takip ediyorum kimi zaman, sizlerde takip ederseniz bu alerjiyi net olarak göreceksiniz. İsimlerini burada anıp reklamlarını yapmaya bile değmez. Siyasi görüşlerin ötesinde bir zihniyet bu, solculuğun, sağcılığın ötesinde. Altını çizerek söylüyorum; bu zihniyet orada yaşayan herkes için geçerli değil.
KKTC'den vatandaş olma hakkına kavuşmuş, orada artık oy kullanabilen ve devletin 'Kritik' noktalarında yerleşen 170 -180 bin KKTC vatandaşı içinde kendini yukarıda işaret ettiğim gibi 'özel' sayan 'nankör' bir kesim. Şöyle düşünün; KKTC'de İçişleri Bakanlığı verilerine göre 400 binin üzerinde, Maliye Bakanlığına göre de daha fazla sayıda Türk yaşıyor ama vatandaş olabilmiş 170 -180 bin kişi var, bu az sayıdaki zihniyet bu rakamın içinde. Amma velakin yönetimde baskınlar...
Ha, bunlar bir tek Türkiye'ye yan yan bakmakla kalsalar iyi... Ötesi de var... Bu vatandaşlık verme işinde asıl püf noktası. Orada da kendilerini gösteriyor bu bahsi geçen zihniyet. Biraz açayım ve bana anlatılan örneklerini vereyim ki konuya daha bir vakıf olun. Türkiye'den KKTC'ye giden vatandaşlarımıza normal haklarını kazanmalarına rağmen vermemekte diretiyor bunlar. Kıldan, tüyden ve hatta kendi kurdukları düzenekler sayesinde. Öyle ya; siz istediğiniz kadar sayıca çok olun orada, mühim olan oy verebilen vatandaş sayısı, yani yöneticileri seçebilecek olan toplam 170 -180 bin KKTC vatandaşı kişi.
Bu diretme işinin nasıl yapıldığına gelince... Sürüncemede bırakma, yıldırma işi desek daha yerinde olur bu tavra... Önce 5 yıl olan vatandaşlık alma süresi için gereken süre 7 yıl oldu diyorlar. Sonra 7 yılını doldurana 10 yıl oldu diyorlar. 10 yıl bekleyenlere tekrar müracaat için gittiklerinde 12 yıl oldu diyorlar. Bu sefer, 12 yıl bekleyip tekrar gidenlere de '12 yılınızı doldurabilirsiniz, bu size vatandaşlık hakkı vermez, vatandaşlığa müracaat etme hakkı doğurur ama KKTC Devletinin kabul hakkı saklıdır' diye cevap veriyorlar. Komedi gibi değil mi? Bizzat yaşayanlar anlattı bu durumları.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını her 6 ayda bir 'bulaşıcı hastalık var mı' diye kan tahliline de gönderiyorlarmış. Bu prosedür de biraz olağandışı işliyormuş. Halbuki bu durum orada daha çok gece kulüplerinde çalışan bayanlara uygulanan bir durummuş teamül olarak. Aynı muamele, prosedür dışı (bahsi geçen işlerde çalışmasalar da) kimi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da reva görülüyormuş keyfi olarak, zaman zaman. Buna da çok üzüldüklerini söyledi bazı konuştuklarım.
Ayrıca sağ görüşlü birileri iktidara, başa gelirse İçişleri Bakanlığına vermiş olunan vatandaşlık müracaat dosyası orada çalışan sol görüşlü memurlar tarafından imha ya da hasıraltı ediliyormuş. Veya tersi durum... Ardından da tekrar dosya hazırlamaları tavsiye ediliyor, tekrar dosya hazırlığı da en az 6 ay sürüyormuş! Artı, vatandaşlık müracaatı için gerekli sağlık raporu meselesinde de aynı siyasi durumlardan dolayı sıkıntılar çıkıyormuş. Siyasi bakış açısı burada da kendini hissettiriyormuş. Bildiğiniz 'yılan hikayesi' vesselam...
Dolayısıyla burada artık yeni bir yönetim var. Türkiye ile de iyi ilişkiler kuracağını umduğum bir yönetim. Dolayısıyla orada yaşayan Türk vatandaşlarının vatandaşlık dosyalarına baştan sona göz gezdirecek, ne fırıldaklar çevrildiğini görecek ve gereğini hemen yaparak, orada yaşayan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının mağduriyetini bir an önce giderecek yeni objektif, bu işin ehemmiyetini de gözleyip, gözetecek yeni yeni gözler lazım. O gözleri görmüş olmalılar ki, 'artık KKTC Türkiye'nin bir vilayeti olacak' diye şimdiden yaygara kopartıp, bangır bangır bağırmaya başladılar bile.
Hasıla Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve halkı KKTC'ye bu kadar önem verirken, emek vermişken, buna rağmen Türkiye'nin aleyhine 'fırıldak' çevirerek nankörlük yapanların ipliğini pazara çıkarma vakti geldi artık. Bu yeni dönem KKTC'nin siyasi geleceğini de etkileyebilecek bir dönemin başlangıcı olacak bence. Çünkü bahsi geçen ve kendini 'özel' sanan o Türkiye Cumhuriyeti aleyhtarı zümrenin hakimiyeti, Türkiye Cumhuriyeti insanına orada (KKTC'de) vatandaşlık hakkı verildikçe iyice küçülecek, daha etkisiz bir hale gelecektir.
Önüne her gelene vatandaşlık verilsin de demiyoruz. Her ülkenin kendince kıstasları var. Kaygıları var, olur da. Lakin KKTC halkı zaten Türk'tür. Türklerin yurdudur artık orası. Amma velakin hakkı olanın hakkı da gasp edilmemeli. Hele de Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olursa bu hakları gasp edilenler, hiç ama hiç yakışık almaz. Olmaması gerekendir bu. Bu çalışmalar orada ivedilikle yapılır ise böylelikle bahsi geçen zihniyetin oralardaki ve de başka ortamlardaki Türkiye karşıtı reflekslere karşı sempati hegemonyaları da kendiliğinden kırılmış olacaktır.
Bu vesileyle KKTC'nin yeni Cumhurbaşkanı Sayın Ersin TATAR'a çok iş düşüyor. Ben de buradan kendilerini tebrik ediyor, başarılar diliyorum... Sağlıcakla kalın.