Bu hafta salı gecesi ekran başında, 32 sene öncesine ait çocukluk hatıralarım canlandı.
28 Ocak 1986 tarihinde, Challenger uzay aracı uzaya fırlatılmış ve fırlatılışından biraz sonra parçalanarak yedi astronota mezar olmuştu. Çocukluk hayali astronot olmak olan birisi için feci bir andı doğrusu ve göz yaşlarıma engel olamadığımı hatırlıyorum. Zaten sonra da bu konuya olan ilgimi kaybettim ve salı günü izlediğim roket fırlatışına kadar da bir daha canlı olarak bir roket fırlatışı izlemedim.
Falcon Heavy (Ağır Şahin) olarak adlandırılan ve Elon Musk tarafından 2002 yılında kurulan SpaceX şirketinin geliştirdiği roketin salı gecesi yapılan fırlatılışının içimde uyandırdığı duygular bu yüzden karmaşıktı. 70m, yani yaklaşık 25 katlı bina büyüklüğünde bir roket kümesini, gökyüzüne fırlatıp sonra da o 25 katlı yapıyı tekrar kullanılmak üzere yeryüzüne indirme işini becerebilecekler miydi? Bunun becerilebilmesi demek, uzaya gönderilen roketlerin tekrar kullanılabilmesi anlamına geliyordu. Bu, sektör açısından sadece maliyetlerin inanılmaz derece düşmesi yanında, 21. YY’ın sonu için hedeflenen Mars’a yerleşim ve seyahat hedefine ulaşma anlamında da çok büyük bir adımdı.
Challenger kazasından beri roket fırlatma görüntülerini izlemekten kaçınan birisi için, bunca yıl sonra bu anı izlemek belki de bu sefer roket insan taşımadığı için mi kolay oldu? Sanmıyorum. Motivasyon kaynağım, çılgın hayalleri ve hedefleri olan ve bunlar için durmaksızın çalışan bir adamın hayalindeki çok önemli bir adıma şahit olmaktı.
Musk, bir röportajında, gönderilen üç roketten ikisinin dönmesini umduğunu söylemişti. Umduğu gibi de oldu. Roketler görevlerini tamamladılar ve iki tanesi eş zamanlı olarak dünyaya geri dönerken, okyanusa inmesi planlanan üçüncüsü maalesef başarılı olamadı. Sonuçta taşıdığı yük Dünya ile Mars arasında bir yörüngeye oturdu ve Güneş’in etrafında dönmeye başladı.
Rus Uzay Ajansı başta olmak üzere bir çok taraf, bu yapılanın başarılı bir pazarlama aktivitesi olduğunu vurguladılar. Ne de olsa Musk, uzaya bir taş bloğu taşımak yerine yine kendisinin yönettiği Tesla şirketinin ürettiği Tesla Roadster marka bir aracı taşımıştı. Uzayda seyahat eden ilk araba! Musk’ın buradaki, çok şık ve etkili iletişim ve pazarlama başarısı yadsınamaz. Ancak eğer fırlatış başarısız olsaydı, ki her bir fırlatışın başarılı olabilmesi için göz önünde bulundurulması gereken değişkenlerin neredeyse sayısız olduğu göz önünde tutulursa son derece olası bir durumdu, o zaman bu pazarlama aktivitesi tam bir hüsranla sonuçlanacaktı. Yani adamın birisi gökyüzüne milyarlarca dolar değerinde bir yazı tura attı. Tura demişti. Tura geldi.
Hayali Mars’a seyahat olan birinin yaptıklarını görünce insan ister istemez düşünüyor. Ben çocukken astronot olmayı hayal mi etmiştim, yoksa astronot olmaya heves mi etmiştim? Net. Heves etmiştim, çünkü bu hayalin peşinden koşacak hemen hiç bir adımı atmamıştım. Hayal kurmak demek, hayali gerçekleştirmek için emek vermek demekti.
Şahit olma şansı yakaladığım ve başarılı olması için dua ettiğim bu olayın, insanlık olarak uzay ile olan ilişkimizde yeni bir çığır açtığına ve aynı zamanda mükemmel bir pazarlama aktivitesi olduğuna şüphe yok. Ancak ortada bir başarının yanısıra, benim esas ilgimi çeken, hayallerinin peşinden gerçek anlamda koşan örnek bir adam var.
Bu topraklarda yetişen çocuklarımızın, bir türlü oturtamadığımız eğitim sistemine rağmen yurtdışındaki başarılarını hemen her gün medyada takip ederken hem bir Türk olarak gururlanıyoruz, hem de içimiz cız ediyor. Bu insanlarımız, hayallerinin ardından dışarıya gidiyor. İnsanlardan oluşan organizasyonların önünü, hayalleri olan ve bu hayallerini gerçekleştirmek için hiç bir zorluğa ve tersliğe aldırmadan yılmayarak çalışan insanlar açıyor. Vatanımızın yetkinlik anlamında mümbit topraklar olduğu çok açık. Bütün mesele, bu yetkin çocuklarımızı bulup çıkarmakta ve onların önlerini açmakta.
Binlerce yıla sari sözlü geleneğimizin en önemli simgelerinden birisidir, Kızıl Elma. Ömer Seyfettin de bir hikayesinde sormuştu: Kızıl Elma Neresi?
21.YY’ın sonunda Mars’a yerleşinceye kadar uzunca bir süre var. 2002 yılında kurulan bir şirketin 15 senede aldığı yol ortada. O zaman... Bizim için Kızıl Elma artık neresi?