İkinci bahar dediklerine de sakın inanma! O, senin ilk aşkındır; 'gerçek bir kadınla'..."
“Kırkından sonra bulduysan bir kadını bil ki; bağını bilmediğin üzümden şarabın var mahzeninde...
Bakmasını da bilir, dokunmasını da, yüreğine akmasını da, ‘adam gibi’ sevmesini de...
Ama unutma ki iyi şarap, yıllanmış şaraptır...
Ve yıllanmış şarabın dibinde tortusu olur!
Kadehe doldururken nazik ol, bulandırma geçmişini ki tortular yeniden canlanmasın...
Gözleri ışıl ışıl bakarken, arada gölgeler geçerse ve hüzünle durulursa telaşlanma sakın! Yerine kök salmış ağaç başka yere taşınsa da kalır birazı, ötesi, berisi, anıları o topraklarda...
Kırkından sonra bir kadın, dediklerine değil yüreğindeki içtenliğe, bakışlarının samimiyetine, emeğine ve yanındaki dik duruşuna bakar... Bu sebepten gereksiz lakırdıya hiç ihtiyaç duyma kırkını devirmiş kadının karşısında!
Aklı ve mantığı sağlam, kalbi yeterince dingin, belki biraz yorgun ve kesinlikle ürkektir ruhu! İncinmiş yanlarını hatırlatırsan, aklını ve kalbini hiç tereddüt etmeden toplar gider...
Yani anlayacağın; kırkından sonra bir kadına, kendinden fazla güven ve genç bir kızdan daha fazla titre üstüne...
İkinci bahar dediklerine de sakın inanma! O, senin ilk aşkındır; ‘gerçek bir kadınla’...”
Okuduğum satırlar duygularıma tercüman olunca kendimden kelimeler ekleyip yeniden dizayn ettim ve yukarıdaki hale getirip sizlerle paylaşmak istedim. Aşkın tek başına hiçbir değeri yoktur bana göre!
Aşk; sevgiyle, saygıyla, emekle, güvenle, anlayışla, şefkatle harmanlanıp yavaş yavaş demlendikçe tat verir yudumlayanlara... Hele bir de ‘aşk çayını’ kırkından sonra demleyen yarin elinden yudumluyorsan, işte o zaman mis kokusunu layıkıyla sindir hayatına...
Hiç dikkat ettiniz mi ‘kırk’ sayısı ne çok hayatımızda var. Kırk gün kırk gece düğünler, bebeğin kırkıncı gün banyosu, ölünün kırkıncı mevlidi, kırk bir kere maşallah, bereketli kırk ikindi yağmurları, kırk dua ve benzeri ne çok kez kırk rakamını zikrederiz...
Bugün ki konumuz kırk yaşında aklının, mantığını ve ruhunun olgunluğunu yakalayan tablo misali kadınlar... Baktıkça huzur bulur, derin manasında kendinizi bulur, fırçanın kelamlarına vesile olan renkleri bir bir solursunuz tadına varmak için...
Kırkından sonra kadın; ruhu layıkıyla sevmeyi de bilir, ruhunu layıkıyla sevene teslim etmesini de! Hiç ama hiç eyvallahı yoktur ‘haybeye sevdalara’! Yürek heybesindeki azığını paylaşacak desturlu yoldaş ararken bulamazsa şayet, hiç tereddüt etmeden serpiştirir tüm kırıntılarını kuşa, börtüye, böceğe... Öyle ya yüreğindeki aşkı, sevgiyi, saygıyı, emeği hak etmeyene verip israf edeceğine kainata savurup dua kazanır ilahi perdeden...
Velhasıl-ı kelam ‘kırkından sonra bir kadın’ varsa gönlünde onu sımsıkı sar sarmala derim ben! Ama öyle sar ki; suyu avucunda tutar gibi ne çok sıkıp kaçırma ne de çok açıp buhar edip uçurma...