5 Mayıs 2018 târihli yazımda, "CHP genel başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığından daha mı büyük?" diye bir soru sormuştum.
Bu sorumun sebebi, Türkiye’nin ana muhalefet partisinin genel başkanının değişen hükûmet sisteminde cumhurbaşkanı olmak istememesiydi. Kılıçdaroğlu, aday olmayıp milletvekili olarak Meclis’e girmeyi ve genel başkanlığı garanti altına almak istedi ve bunda başarılı oldu. Keşke koltuğu kaptırmamadaki başarısını muhalefet görevinde de yapabilse.
Ancak yüzde 25 gibi kemikleşmiş oy oranına sâhip bir partinin, ana muhalefet sıfatıyla genel başkanını değil de, başka bir parti üyesini “Gel bakalım buraya” laubâliliği ile aday göstermesi, başka bir parti içi başarıyı berâberinde getirdi. O başarı da, bir önceki kurultayda genel başkan adayı olup Kılıçdaroğlu’nu rahatsız edici bir oy olan Muharrem İnce’nin bertaraf edilmesidir. Tüm bunlardan sonra, pazartesi (6 Ağustos 2018) ortaya çıkan delege sayısı ile ilgili son durum da göstermektedir ki, Muharrem İnce’ye CHP’de pek yer yok.
Kılıçdaroğlu, Lider Olabilirdi!
SSK genel müdürlüğünden başlayıp CHP grup başkan vekilliği ve İBB adaylığından sektirerek genel başkanlığa gelen Kılıçdaroğlu, “partinin lideri” olma şansını “yine kaybetti”. Kılıçdaroğlu, belki de ilk siyâsî zaferini “CHP’nin efsâne liderleri” arasına girerek kazanabilirdi. Ama Kılıçdaroğlu’nun sözlüğünde “zafer” ve “galibiyet” gibi kelimeler yok.
Kılıçdaroğlu bunu nasıl yapacaktı? 24 Haziran seçimlerinden sonraki ilk birkaç gün “dut yemiş bülbül” rolünü oynayıp, daha sonraki ilk grup toplantısında “Kontrollü darbe” ve “20 Temmuz darbesi” temalı bir konuşma yapması, Kılıçdaroğlu’nun ezberini bozmadığını gösterdi. Kılıçdaroğlu, tam bir “tek adam” tavrıyla bildiğini okudu.
Kılıçdaroğlu, ezberini bozsaydı ya da bozmaya imkân bulabilseydi, Muharrem İnce’nin “delegeler isterse ben de varım” restini görür ve “arttırıyorum” deyip seçimli kurultay karârı alırdı. Bu karar ile Muharrem İnce, gerçekten bertaraf olurdu.
Kılıçdaroğlu, Her CHP’linin Genel Başkanı Değil mi?
CHP ve Kılıçdaroğlu, 24 Haziran seçimlerinde her zamanki gibi hiçbir projeleri olmadığı için, sâdece “Erdoğan karşıtlığı”na oynadı. Bu söyleme Muharrem İnce de katıldı ve “apolet sökme rezâleti”ne imza attı. Sonrasında dilediği özür de çok kısık sesli oldu.
Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanının partisiz ve tarafsız olması gerektiği iddiasıyla, Muharrem İnce’yi “rozetsiz aday” yaptı. Kılıçdaroğlu’nun iyi oy getiren Erdoğan karşıtlığını güçlendirmek için ısıtıp ısıtıp servis yaptığı “diktatör” pilavının dibi tutmuştu ama Kılıçdaroğlu üstten kaşıklamaya devam etti.
“Herkesin Cumhurbaşkanı” söylemini bozuk plak gibi kullanan Kılıçdaroğlu, yüzde 1’lik seçmenin bile önemli olduğunu ve isteklerinin dikkate alınması gerektiğini söyledi durdu. Ama yüzde 50’yi aşan ya da yüzde 50’ye yaklaşan sayıdaki delegenin kurultay isteğini görmezden geliyor. Demek ki Kılıçdaroğlu, her CHP’linin genel başkanı değil!
Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğu partide, oranı ne olursa olsun, böyle bir hareketlenme olduğunu gördüğü hâlde, dizginleri ele alıp “Hodri meydan” diyemedi. Açıkçası, “projesiz CHP” ve projesiz Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrasında ortaya çıkacak bu ihtimâl için hiçbir plân ve projesi olmadığını görüyoruz. Çözümü kendi partisin içindeki muhalefeti bile görmezden gelmekte buldu. Yok farz ederse, yok olacağı inancını ısrarla devam ettirme yolunu seçti.
İnce’yi Kamuoyuna Harcatmak!
Seçim meydanlarında efelenip “apolet” sökmeye kalkan, ordumuz Afrin’deyken, “Bana ne askerin moralinden” diyen, dini siyâsete âlet etmeye kalkıp, “her gün Cuma kılarak” yüzüne gözüne bulaştıran Muharrem İnce’nin kamuoyunda kredisi kalmamıştır. Bunların üstüne, seçim gecesi YSK’nın önünde “Yargı’ya ayar” verme cüretinden sonra kayıplara karışınca, iyice tabağın dibini sıyırmış oldu.
Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce’nin kamuoyundaki hâlini çok iyi kullanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “100 Günlük İcraat” açıklarken, CHP daha delege sayısını parmak hesabıyla yapmaya çalışıyor. Ama bütün bu beceriksizliğin hesâbını Muharrem İnce ödüyor. Yaklaşan yerel seçimlerinde adaylar konusunda muhtemel bir pazarlıkta orta yol bulunursa, kısa bir sessizlik ihtimâli var gözüküyor. Ancak yerel seçimde de “Bir CHP klasiği” olarak mağlubiyet alınırsa ve hatta “bâzı kaleler” kaybedilirse o zaman CHP yine bir delege krizi yaşayacaktır.
CHP’ye Yeni Bir Siyâsî Kültür Lâzım
Bu durumda CHP’lilere önemli bir görev düşmektedir. CHP tabanı ve delegesi keyfini bozmama alışkanlığından vazgeçip tavır koyabilir. İyi Parti’den Yusuf Halaçoğlu, Özcan Yeniçeri ve Nevzat Bor’un istifâlarına benzer bir tavır, CHP’yi yüze vurulan su gibi ayıltacaktır. Bunun için milletvekili ya da delegelerin “müzmin rahatlık düşkünlüğü”nü bırakmaları gerekmektedir. Çünkü CHP üst yönetimine birilerinin “racon” kesmesi artık kaçınılmazdır.
“Türkiye gündemine oturduk” deyip bunu siyâsî bir başarı zanneden Kılıçdaroğlu’nun bunun bir tehlike sinyali olduğunu görmesi gerekiyor. Ama Kılıçdaroğlu, bunun tersini yapıyor ve imza toplama süreci başladığında “büyük değişiklikler olacak” deyip partililere gözdağı veriyor. Geri çekilen imzalar da göstermektedir ki, CHP’nin geneli durumda memnunmuş gibi yapmaya devam edecek. Örneğin CHP Elazığ milletvekili Gürsel Erol, 6 Ağustos akşamı HaberTürk’te Didem Aslan Yılmaz’ın sunduğu Türkiye’nin Nabzı programında delegelerin kurultay için imza vermesini “parti içi demokrasi” olarak değerlendirirken, sayı yüzde 50’yi geçmediği için dikkate alınmamasının demokratik olmadığını görememektedir. Hani yüzde 1 oy bile değerliydi?!
Yaz tâtilini bölüp oy vermeye üşenen CHP’nin mevcut kültürü, “en iyi başkan mevcut başkan” anlayışını çok sevmektedir. O kadar sevmektedir ki, bunca dikene katlanmaktadır.
Kılıçdaroğlu, parti içi çekişmeyle gündeme oturmayı başarı sayarken, gelinen durumu ABD dolarındaki dalgalanmaya “Kurultay yapsak dolar düşer miydi ki” diyerek savuşturmak isteyebilir.