Katılım Bankacılığına konan pazar payı hedefi ve mevcut pazar payı büyüklüğü gündemi her daim meşgul etmeye devam ediyor.
Tartışmanın gelip toplandığı yer, destek vermek, destek almak kolaycılığına sıkıştırılıp amacından saptırılıyor. Üstelik sektörün destekten kastedilen “düzenleme” talebi olup olmadığı ya da düzenleme beklentisi varsa da hangi amaca matuf olarak beklentisinin ortaya konduğu belirsizliğini koruyor. Belirsizliğin kaynağı ise düzenleme talebinin, fıkhi arbitraj motivasyonu taşıdığına dönük şüphelerden besleniyor.
Katılım Bankacılığını hukuken bankacılıktan ayıran tek unsur topladığı fonun niteliğidir. Toplanan fona ki adı katılım fonudur, anapara ve kar garantisi verilemez niteliği 5411 No’lu Bankacılık Kanunu’nda düzenlenerek prensipte ticari bankacılıkla aradaki tek fark olarak işlenmiştir. Toplanan fonun ötesinde düzenlemeler bakımından hiçbir bağlayıcılık yoktur (finansal kiralama dahi pozitif olmakla beraber). İster faizli ister faizsiz işlem yapılabilir. Bu durum (anlaşılması bakımından) tıpkı ticari bir bankanın mevduat topladığı halde faizsiz kullandırım yöntemleri teklif edebilmesinin önünde bir engel olmadığı gibi 5411 metni içerisinde açıkça mütalaa edilebilir. Faizsizliği esnetmek gibi bir amaç var ise bunu kanunla örgütleme isteği hile-i şer’iyyesine hülleci aramak gibidir.
Bu toplum Katılım Bankacılığına itibar etmiştir. Geri kalan tüm diğer imkân da mevcuttur ki bir finansal kuruma halkın verdiği itibar diğer ihtiyaçları gereksiz dahi bırakabilecek önemdedir. Pazar payı ise yüzde 5 değil biraz önceki tartışmadan anlaşılması gerektiği üzere yüzde 7 civarıdır. Kanun metninden gelen tek farklılık toplanan fonun niteliğiyse, pazar payına aktiflerin payı üzerinden değil toplanan fonun yüzde 7 olan payı üzerinden bakmak gerekir.
Yani Katılım Bankacılığının pazar payı konusu motivasyon konusu değil, olsa olsa sektör aktörlerine dönük eleştiri konusudur. Bu değerlendirme bir bakıma şu manaya gelir “yeterli destek aldığınız halde neden aktiflerinizi olması gereken seviyeye çıkaramadınız?”.
Yüzde 7 ile yüzde 5 arasındaki bu açıklığın gerekçesi nedir? Neden topladığınız fonun hakkını vermiyorsunuz? Ülkedeki döviz cinsi fon talebinin analizini ne derece yaptınız? Bu ülkenin hangi büyük altyapı yatırımına bir cm kredi sağladınız (bir istisna kaideyi bozmaz)? Tarım kredilerindeki payınız neden yüzde 1 bile ulaşmadı? Hazine garantili finansmanların yurtdışı bankalarınca gerçekleştirmesine nasıl göz yumdunuz? Hangi finansman için bir konsorsiyum kurdunuz da rüştünüzü ispatladınız? Neden halkın bu teveccühüne ortaklarınızdan sermaye temin ederek karşılık vermediniz? Neden tüm vilayetlere ulaşmak maksadıyla en azından her biri için bir taneniz şube olmayan şehirlerimize ilgi göstermedi? Neden sadra şifa niteliğindeki ürünlerinizi işletmelerimize anlatamadınız? Ve daha bir sürü soru… İyisiniz, güzelsiniz, hoşsunuz ama bunları şimdi tartışmazsanız geç olacak.
Katılım Bankacılığının pazar payı meselesi Katılım Bankacılığının kendi içinde çözmesi gereken bir konudur. Bu tartışmada ilk hedefi yüzde 7 ile yüzde 5 arasındaki açıklığı kapatmak üzere şekillendirmek gerekir. Aksi takdirde aktif payı üzerinden önerilen yüzde 15’lik hedef için yüzde 21’lik toplanan fon büyüklüğü sağlamak gerekir. Bununsa diğer adı ise etkinsizliktir.