17 yaşındaydı. Hayalleri vardı. Dershaneden eve dönüyordu. Akşam olmuş ve hava kararmıştı. Babası ineceği durakta bekliyordu. Otobüs bir türlü gelmiyordu.
17 yaşındaydı. Hayalleri vardı. Dershaneden eve dönüyordu. Akşam olmuş ve hava kararmıştı. Babası ineceği durakta bekliyordu. Otobüs bir türlü gelmiyordu. Kasım 2009’du. Yolda giden otobüse ‘insanlıktan nasipsizler‘ molotof kokteyli fırlatmıştı. Cehennem olmuştu otobüs. Cayır cayır yanıyordu her yer. Serap da yandı! Çok direnemedi gencecik vücudu. Aralık 2009’da Serap Eser teröre yenik düştü, can verdi. Ne günahı vardı? Hiç.
Almina Melisa Aker, doğduğu topraklarda bir arabada ailesiyle beraberdi. Bir yaşındaydı henüz. Sadece bir. Süleyman Alkan 3, Sevgi Gülperi İnanç ise 11 yaşlarında idiler. PKK, Şehitkamil ilçesinde Karşıyaka Polis Karakolu’na 15 m. mesafede bomba yüklü aracı patlatınca, havaya uçan ve alev alan otobüs, servis ve özel otomobildeki diğer insanlarla beraber bu çocuklar da yandı. Ne PKK biliyorlardı, ne terör. Öldüler. Memurdular. Sivildiler. Eve dönüş yolunda servis için araca bindiler. Evlerine gidecek, sevdikleriyle bir akşam daha geçireceklerdi. Fatma Berna Atmaca 3 aylık evliydi. 26 yaşındaydı. Meryem Yılmaztürk 1 çocuk annesiydi. Ayşegül Pürnek 32 yaşındaydı. Patlama ile onlar da bu dünyaya veda ettiler.
Nefize Özsoy 32 yaşında idi. Esasında öğretmen çıkmıştı. Atama gerçekleşmeyince polisliği seçti. Geçim derdindeydi. 6 aylık hamileydi. Mardin Midyat’ta şehit oldu. Bu isimleri son beş yıldaki terör şehitlerimizden seçtim. O kadar çok ki sayıları. 1000’den fazla… Ve durmuyor, artıyor maalesef. Ankara, Antalya, İzmir, Kayseri, Bingöl, Gaziantep, Hatay, İstanbul, Diyarbakır, Ağrı. Fark etmiyor. Her yerde olabiliyor… Bir otobüste, kendi arabanızda, karakolda, elçilikte, yolda… Bu aşağılık saldırılar için fark etmiyor. Oysa televizyon haberlerinde ne kadar da alışkınız en az 30 yıldır şu tür haberlere: ‘İran’da Cuma namazında camide patlama: Devlet Başkanı öldü. Irak’ta Pazar yerinde bomba patladı; 60 ölü. Pakistan’da Butto’ya saldırı: Butto olay yerinde öldü. Suriye’de patlama 90 ölü. Lübnan’da eski Başbakan Hariri suikastla havaya uçuruldu. Ve bu haberlerle o kadar iç içeyiz ki neredeyse vicdanlarımız nasırlaşmış, algılarımız kapanmış hale dönüşmüşüz. Pek tabii, sevgili Murat Başaran çok satan, okunan etkili kitabında daha kapakta söyler : ‘Sevmek Ölmekle Başlar‘ diye. Fakat kastettiği ölümlerin böyle rastgele, böyle hunharca, böyle adice ve böyle karanlık ölümler olmadığı açıktır. O uğruna ölünecek değerlere atıf yapar. Burası Ortadoğu. Burada, Osmanlıyı dağıttıklarından itibaren bir nizam sorunu var. Esasında yok. Bu, dağıtanlar için ‘sorun’ değil; oyun! Ve bu oyunu diledikleri finale erdirene dek aynı senaryoyla devam ettirecekler. Bu belli. Bu topraklarda bilinci ne denli yüksek insan olursanız olun… Kim olursanız olun…
Hepimiz birer ‘karınca’ gibiyiz. Hani, yere bakarak yürürsek, gördüğümüz karıncayı ezmemek için adeta yürümekten kesilir, üzerlerinden atlamaya çalışırız. Ancak, bakmadan yürüdükçe de üzerlerine basar geçer gideriz. Karıncadır. Ve ezilmiş gitmiştir. Ne bizi tehdit etmiştir, ne de bir kusuru vardır. Üstteki O’nu umursamamış ve öldürmüştür. Hepimiz zaten, irade-i cüz’iye sahibi olarak irade-i külliye karşısında o karıncalar gibiyiz. O irade bizi var da edendir, yok da. Tamam da, araya girip irade üreten ve bizi havaya uçuran, bombalayan, yok edenler kim? Allah ile kader inancımız bir kenara... Karıncaya karınca olmak çok can acıtıcı.