FETÖ diye içine her şey tıkılan "kötülük kutusu" Türkler için yeni bir "ürün" değil.

FETÖ diye içine her şey tıkılan “kötülük kutusu” Türkler için yeni bir “ürün” değil.

Hem başımıza sürekli benzer belalar örülüyor, hem de bela tesirini gösterince, birçok başka kumpas, tezgah, oluşum ve zararlı- zehirli tuzaklar aynı fasılın içine sokularak, görülmesi ve kaynakları perdeleniyor.

Sonuçta şimdi olduğu gibi, başımıza ne geldiyse FETÖ’den biliyoruz.

Tarih, sosyoloji, psikoloji bilimlerine saygılı ve sistemli olan düşmanlar neyi nasıl yapacaklarını otomatiğe bağlamış durumdalar.

Ürün adı ve ambalajı değiştire değiştire Orta Asya'dayken de, Afrika'dayken de, Anadolu veya Avrupa'dayken de aynı “mal”la bizi ters yüz ediyorlar.

Kurmakla övündüğümüz o 16 devleti kim yıktı?

Her seferinde benzer tuzaklara düşmemize rağmen, her seferinde düşman aynı olmasına rağmen bir anda ortalığı bir sis kaplıyor ve uzun tartışmaların kucağında uyutuluyoruz.

Halbuki düşman akıllı. Yeniden gerekli oldukça pazara aynı malı başka ürünmüş gibi çıkartıyor ve sürüyor.

Şimdi Türkiye Cumhuriyeti'nde (din ve dini gruplara tavırlı olma bağnazlığına asla düşmeden) neden devlet sistemine bireysel liyakat ile insan almanın anlamı anlaşılır inşallah.

“Liyakat” beynimizdeki lügate bütün ahlaki ve stratejik çağrışımlarıyla birlikte en önemli kavram olarak girmeli ve önemsemeliyiz.

Çünkü liyakat içinde sadakati barındırır, uzmanlığı barındırır, çalışkanlığı ve üretkenliği barındırır.

Siyasi veya dini inanç grubu bağı ile yaptığın atama…

Grup ve atanan kim olursa olsun… Felaket tehlikeli oluyor.

Grubun başı “devşirilince” alttakiler de otomatikman devşiriliyor ve sonuçta “altta kalanın” canı yanıyor; Fetöcü şirket çaycısı hapiste ve patronu Londra'da malikanede.

Liyakat gözetilmediği zaman ortaya çıkacak riskler o kadar çok ki…

Adalet yara alacak…

Dürüst insanlar küsecek.

Zamanımızı ve kaynaklarımızı boşa harcayacağız.

Bu nedenle tarih ve inanç, bilgi ve değerler bütünü olan ehil bireyler ile bürokrasi 10 yıllık bir vizyonda yeniden kurulmalıdır.

Yerli ve milli olmak her türlü aidiyetin üzerinde ilk sırada yer almalı ve ikinci sırada liyakat gözetilmelidir.

Çünkü her siyasi ve dini inanç grubunda doğal olarak çürükler ve niyeti bozuklar bulunur/ bulanabilir.

Onun için “biz” dediğimiz olguyu küçük hesapların heyecanıyla daraltamayız.

Yerli…

Milli…

Ve liyakat sahibi olan, “biz”dendir diyebilmeliyiz. İster solcu, ister sağcı, ister şucu, ister bucu olsun.

Milli Kitap’ın (Kırmızı) ilk faslında artık bu konu altı çizilecek ve vazgeçilmeyecek kadar önemli olmalıdır.