​Yahudi Emanuel, yanındaki soyu sopu tartışılır şürekasıyla Sultan Abdülhamid'in huzuruna çıkıp "Millet sizi azl etti?" kahpeliğini sergilediğinde tarihe geçecek bir cevap yankılandı:

Yahudi Emanuel, yanındaki soyu sopu tartışılır şürekasıyla Sultan Abdülhamid’in huzuruna çıkıp “Millet sizi azl etti?” kahpeliğini sergilediğinde tarihe geçecek bir cevap yankılandı:

“Hangi millet?”

Millet ve devlet basit kavramlar değildir.

Önemsemeliyiz.

Ne yazık ki, bugün dünyanın başına bela olan coğrafyadaki devletleri tarihte oynadığı roller, medeniyete katkıları ve faziletleri ile değil, sahip oldukları enerji türleri ve miktarları ile kategorize ediyoruz.

Asla o devletlerin milletlerine değil sözlerim. Asırlarca iç içe ve kardeşçe yaşadık.

Emperyal güçlerin çadır kurar gibi kurdukları devletlere ve tayin ettikleri liderlere sözüm.

Ve elbette ucu bize de dokunacak.

Irak bir devlet midir?

Suudi Arabistan, Amerika’dan bağımsız adım atabilir mi?

Suriye için hangi tanımlamayı kullanmalıyız?

Diğer taraftan emperyal güçlerin bütün enerji sahalarını tırpanlayarak kendilerince ölüme terk ettikleri, ama bugün dimdik ayakta olan ülkemiz “devlet” ve “millet” kavramları açısından zaaf göstermekte midir?

Sözün kısası, yerin altından çıkan zenginliğin üstüne beylik kurup yan gelir yatarsan, elbet seni sık sık dürten birileri olur.

Denizlerinde gaz bulunana kadar kimsenin itibar etmediği Katar, yirmi yılı aşkın bir süredir bir yandan İngiltere ve ABD’nin doğrudan müdahalesi altında. Diğer yandan diğer Ortadoğu ülkelerinin kafasını karıştıracak bir konumda.

Hâkim güçler hem İsrail’in güvenliğini teminat altına alacaklar. Hem bölgeyi sömürüp bağımsız aktör olmalarına izin vermeyecekler…

Hem de olası risk ve denge değişimlerine karşı farklı senaryolar için ön alacaklar.

Katar’da olanlar tanıdık bir filmin güncel yorumudur.

Bölge ülkelerinin kendilerine kontrol izni bile verilmeyen yer altı zenginlikleri ile huzur bulamayacaklarını sık sık hatırlatmak gerekiyor. Onlarca uçakla yapılan tatillerin ve sefahatin baskı altında tuttukları halkların genlerinde isyana doğru evrildiğini ve önünde sonunda tepkiye sebep olacağını şimdilik kimse hesaba katmıyor.

Diğer taraftan bu bölgeden kendisini soyutlaması mümkün olmayan Türkiye’nin hem kendi bekası için ve hem medeniyetinin izlerini bıraktığı bu coğrafya için, oyunun içinde olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Üstelik Türkiye- Katar ilişkilerinin her yönden güçlendiği ve dikkat çektiği bir dönemde yaşanan böyle bir gelişme akla Abdülhamid Han’ın tahttan indirildiği o sahneyi getiriyor.

Ve fakat dört sapı silik adamın huzura çıkıp hadsizlik edebileceği şartlar geride kaldı.

Ne Tayyip Bey Abdülhamid Han kadar merhametli…

Ne de millet böyle rezil bir oldu- bittiye izin verecek kadar dağınık.

Katar’la ilgili bir senaryo yazılıyorsa, mecburen esas oğlan biz olacağız.

Sonuç nereye varır? Basiretimize bağlı!