Üç yaş itibariyle hatıralar başlıyor diye yazıyor kitaplar.
Çocuklukta yaşanılmış ne varsa, hafızada en sağlıklı kalanlar onlar. Üç yaş itibariyle hatıralar başlıyor diye yazıyor kitaplar. Ülkelere, iklimlere ve toplum geleneğine göre değişiyor bu durum. Küçük yaşlarda hatırlanması gerektiği üzerine vurgulanan çocukların 2- 2,5 yaşlarından kısa hatırlamalara rastlanıldığı da belirtiliyor. Kimileri 7-8 yaşlarını hatırlamazken, kimileri de 3,5 yaşlarından silik de olsa bazı anılara rastlanıldığı biliniyor. İstanbul'da üç gündür aralıklarla yağan kar, beni çocukluk yıllarıma götürünce böylesi dönüşleri düşündüm. Kültür, sanat ve edebiyat, kuşkusuz yazarların, sanatkarların çocukluk dönemlerinden fazlasıyla yararlanır. Okuduğunuz hikayelerden masallara, şiirlerden romanlara kadar bütün kurgularda çocuklukların nasıl da kıymetli olduğunu gördüğümüz sıcacık bir duygu seli yüreğimizi kaplar, okuduğumuz eserleri bir başka sevmeye yollar açılır. Hayatımızın bütününde var olan sohbet ve muhabbetlerde de anılarımız sıklıkla konuşmalarımıza duygusallık kattığı kadar, samimiyetin sofrasında da gönendirir bizleri.
Gökyüzünde balyalanmış duruyorsa kar
Tane tane bir meleğin elleriyle iniyor gözlerine sevdiğim
Çocukluğumuz karışıyor kar yağarken
Avuçlarımıza aldığımız karı öpüyoruz biz
Biliyor musun sevdiğim
Sıcacık yüzünü aydınlatıyor düşen kar taneleri
Kaç yaşında olursanız olun, geçmişe ait hatırladıklarımız ve yaşanmış onlarca hayat hikayesi, bizi hayatta daha dinamik-anlamlı durmamızı sağlıyor. Örneğin 3,5 yaşından önceki birçok hatıramız kaybolup gidiyor. Bazen 5 yaşındakileri hiç hatırlamazken 7-8 yaşlarındakiler capcanlı hafızamızı süsülüyor. Zaman oluyor oturup ağlatıyor, yeri gelip çocukluklarımıza gülüp geçmişin ne kadar kıymetli ve vazgeçilmezliğini görebiliyoruz. 80-90 yaşlarına gelmiş emmi, dayı, nine ve dedelerimizin varlığı bizleri güçlendirirken, göçüp gidenlerin ardından hayırla yad edip dualar ediyoruz. Anılar da yaşlılar kadar vaz geçilmezlerimizdir.
Kar beyazdır. Bembeyaz elbisesiyle köylerimizi, kasabalarımızı, dağlarımızı, şehirlerimizi süslediğinde kalbimizin gülümsediğini hissederiz. Şehirliler uzun aylarca bekledikleri karı gördüklerinde, çığlık çığlığa evlerinden sokaklara, caddelere indiklerini pencereden izlersiniz. Bir anda çocukluk yılları gelip her birisinin avuçlarında kar topuna dönüştüğünü, kardan adam yapma telaşıyla gülüşleri yüreğinizi doldurur. Henüz çocuksunuz üç beş yaşlarındayken köyünüze yağan karın saçaklardan sarkıtların aşağıya doğru süzülüşlerini, nar ağaçlarının bellerini büküşlerini hatırlarsınız. Sekiz on yaşlarına geldiğinizde birdenbire on beş yaşlarında bir delikanlı gibi elinize tutuşturulan azığın sürüye götürülme görevinin omuzlarınızı ağırlaştırdığını, düşe kalka gidişlerinizi, dağa doğru tırmanışlarınızı hatırlarsınız. Karın içinde gözükmeyen gövdenizle varlık ve yokluk içinde sürüye ulaşma mecburiyetinizle çığlık çığlığa geldiğinizi haber verişleriniz sessiz bir çığlıkla içinizde haykırmaya başlar. İç geçirir ve içlenirsiniz. Tıpkı o kış günlerinde çeşmeye gidip su getirme, dağdan odun taşıma ya da değirmende buğday öğütme gibi gücünüzün yetip yetmediğinin aslında pek bir önemi yoktur. Kuyudan kovayı doldurarak sürüyü sulama mecburiyetleriniz gözlerinizi yaşartır. Oturup ağladığınızı kimseciklere söyleyemezsiniz.
Bir yanda sürüye gidip gelme, azık götürüp, sürünün sulanmasında yardım etme, diğer yandan okula başladığınız o yıllarda her sabah okulun sobasına kucağınızda götürmek mecburiyetinde olduğunuz odunlar gelir. Eşek sırtında heybe gözünde okula götürülme hikayenizi asla unutmazsınız. Zordur çocuk olmak dersiniz demesine de okulun bahçesindeki bütün çocukların kar toplarını size yönelişindeki sırrı ifşa etmekten her defasında kaçınırsınız. Böylesi bir geçmişte dik bayırlardan kayışları, karatavukları, sığırcıkları yakalayış hatıralarını da yazmaktan kaçınmayı yeğlersiniz.
Kar yağmaya başlayınca sobanın, ateşin, şöminenin, ocağın daha fazla ihtiyaç olduğunu da öğretir insana. Yine de kitapların böylesi sisli-puslu havalarda önemli dostluklara kapılar açtığını da itiraf edelim. Geriye yaslanıp kitapların dünyasına bir yolculuk yapalım; Orhan Pamuk'un romanlarından biri de "Kar"dır. Almanya'da sürgünde olan Ka Kars'a döndüğünde ağır lakin durmaksızın yağan karın örttüğü şehrin insanlarını, sokaklarını, dükkanlarını tanımaya çalışırken işsizlerin yığınlar halinde doldurduğu çayhaneler, üniversiteli gençler, başörtülü öğrencilerin direnişlerini görür. Postmodern bir yansıyışla aynada gördüklerini anlattığını söyler.
Ahmet Ümit'in "Kar Kokusu" ise; fikrin, düşüncenin, sanatın yasaklandığı bir kurguyla şüpheyi, korku ve hayalleri yerleştirirken ajanların cirit attığını görür. Otobiyografi bir anlatımla yazdığı polisiye romanını okuyucuya bırakır. Yine de romanın tek yönlü bir bakış açısıyla tarafgir olduğunun kaydını düşmüş olayım.
Füsun Topsever'in "Kar Çiçekleri", bir yanda düşman, diğer yanda kış şartlarıyla savaşan "Sarıkamış Şehitleri"nin anlatıldığı bir romandır. Sarıkamış harekatının bütün yönleriyle ele alındığı romanda donma, tifüs, açlık, umut, hasret, kaygı ve direniş gibi unsurlar ön plana çıkar. Allahuekber dağlarında şehit düşen, esir alınan, yıllarca esir kamplarında çalıştırılan ve memleket hasretiyle dönüşlerinde bambaşka bir hayatla karşılaştıkları duygusal, tarihi ve dramatik bir roman okunmayı bekliyor. Kımberley Freeman'ın "Issız Kar Taneleri" ise; Kaybedilmiş bir çocukluk için dökülen gözyaşlarını şefkatle kucaklar mısralarını kapaktan verir. Her kış masalı mutlu biter mi sorusu boşlukta okuyucuyu bekler. Yol arkadaşlığı yolda belli olur. Söz verdiğinizde kendinizi de mahkum edersiniz. Üç arkadaşın birbirine verdiği söz üzerinde yola çıkan hikaye; acıya, şartlara, kadere boyun eğip tutkuları-hayalleri uğruna kendilerini riske atmaktan çekinmeyen ve kaderin verdiği imkanlara yetinenlerin hikayesi. Masalsı, büyüleyici bir anlatımla dışarıda yağan karı pencereden izlerken, bir yanda çayınızı yudumlar, diğer yanda kitaplar sizi alıp diyarlardan diyarlara götürür. Hatırlatması benden.
Kar ve yağmur rahmet olarak gelir bize
Ay gibi, güneş gibi, çiçek gibi, ağaç gibi
Mevsim mevsim ömür gelir gider
Kar yağınca güneş başka doğar biliyor musun
İncecikten kalbime işliyor kar yağışı
www.recepgarip.com