Çoğu çevreler, bu gelişmelerin kendi lehlerine nasıl bir siyasi sonuç yaratacağı üzerinden pozisyon alarak değerlendirmelerde bulunuyor.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın HDP hakkında kapatma davası açması ve bu partinin Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi iç politikada önemli gündem maddelerinden biri haline geldi.
Her iki gelişme dışarıda da yankı buldu.
Hem ABD hem de Avrupa Parlamentosu’ndan kınama açıklamaları yapıldı.
Konu, önümüzdeki günlerde de yoğun şekilde tartışılacağa benziyor.
Öncelikle hukuki açıdan her iki kararın da yerinde olduğunu düşünüyorum.
Ancak siyasi açıdan ve etkileri bakımından durum farklı.
Zaten HDP ve HDP’yi sahiplenen çevrelerce yapılan eleştiriler de hukuki olmaktan çok siyasi.
Kimse, Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesine yol açan eylem ve açıklamaları ile aynı şekilde HDP hakkında açılan kapatma davasının hukuki açıdan sorunlu olduğu üzerinde durmuyor.
Çünkü hukuki açıdan her ikisinde de sorun yok.
Çoğu çevreler, bu gelişmelerin kendi lehlerine nasıl bir siyasi sonuç yaratacağı üzerinden pozisyon alarak değerlendirmelerde bulunuyor.
Ben de bunun ülkenin geleceğine, iç ve dış siyasete ve Türkiye’nin terörle mücadelesine hangi açıdan olumlu ya da olumsuz etkileri olacağı konusuna değinmek istiyorum.
Türkiye, 40 yıla yakın süredir PKK terörüyle boğuşuyor.
Terörle mücadele çok boyutlu bir mücadele.
Güvenlik, siyaset ve yargı dahil tüm kurumların toplumun geniş kesimlerinin büyük desteğiyle ortak mücadelesi neticesinde sonuç alınması mümkün bir alan.
Güvenlik güçleri, bu süre zarfında terörle mücadele konusunda büyük tecrübeler edindi.
Özellikle son yıllarda yürütülen güçlü bir mücadeleyle terör örgütü ülke içinde hatta yer yer sınırların dışında da nefes alamaz hale getirildi.
Ancak PKK’nın siyasi kolu olan bir partinin hâlâ yüzde 10’lar dolayında oy alıyor olması siyasi alandaki mücadelenin yetersiz kaldığını gösteriyor.
HDP’nin oylarının büyük kısmını aldığı Doğu ve Güneydoğu’da neredeyse AK Parti tek başına bu partiyle mücadele ediyor.
Buna, rekabet değil mücadele diyoruz çünkü HDP demokratik standartlarda, demokrasi ölçüleri içinde değerlendirilebilecek bir parti değil.
HDP, demokrasinin açıklarından yararlanılarak doğrudan terör örgütü tarafından kurulmuş ve kurdurulmuş, aynı şekilde doğrudan terör örgütü tarafından yönetilen ve yönlendirilen bir parti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kapatma davasında belirtildiği gibi açık ve net bir şekilde PKK’nın siyasi kolu.
Burada mesele terörle mücadelede olduğu gibi bu partiyle nasıl mücadele edileceği konusudur.
Bu açıdan bakıldığında HDP’yi kapatmanın doğru bir çözüm olmadığı kanaatindeyim.
Üzerine bomba bağlanarak kalabalıklar arasına karıştırılmış bir teröristin üzerine atlanarak etkisiz hale getirilmesi nasıl yanlış bir yöntem ise HDP’yi kapatmanın da benzer şekilde yanlış yöntem olduğu kanaatindeyim.
Nasıl ki terör örgütü, o teröristin üzerine kalabalık içerisinde patlatılmasıyla amacına ulaşmayı umuyorsa aynı şekilde gerek bu partinin bağlı olduğu terör örgütü, gerekse de bu örgütü destekleyerek Türkiye’yi dize getirme arzusunda olan iç ve dış çevreler de HDP’nin kapatılmasıyla aynı şekilde amaçlarına ulaşmayı ummakta ya da söz konusu gelişmeyi bu amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışmaktalar.
Gerek dışarıdan, Washington ve Brüksel’den yapılan açıklamalar gerekse de içeriden bu partiyle işbirliği içinde hareket eden siyasi parti ve kesimlerin yaklaşımları içeri tam da bunu gösteriyor.
O nedenle hali hazırdaki konjonktürde bu partiyle mücadele konusunda kapatma yerine farklı yol ve yöntemlerin devreye sokulmasının çok daha doğru olacağını düşünüyorum.
Örneğin hukuki açıdan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı davayı değerlendirecek olan Anayasa Mahkemesi’nden, bu partiye verilen hazine yardımının kesilmesi ve ayrıca bu partide siyaset yapıyor gibi gözüküp aslında doğrudan terör örgütünün talimatlarını yerine getiren bazı isimlere siyaset yasağı getirme yönünde bir kararın çıkmasının Türkiye açısından daha yararlı olacağı kanaatindeyim.
İç siyasi gelişmeler açısından değerlendirildiğinde de HDP’nin kapatılmasının muhalefet blokunun oluşturduğu Millet İttifakı için bulunmaz bir nimet olduğu kanısındayım.
Demokrasiyi savunma adı altında kapatmaya karşı çıkıyormuş gibi görünmeye çalışan muhalefet cephesinin Anayasa Mahkemesi’nden kapatma kararı çıkması için dua ettiğini öngörmek zor değil.
Zira muhtemel bir kapatma kararı sonrasında hem terör örgütüyle eşanlamlı olan bir partiyle işbirliği yapıyor olmanın yükünden kurtulmuş olacaklar hem de bu partinin oylarını daha kolay şekilde ittifak içinde tutabileceklerdir.
Birçok kişinin aksine, kapatılması halinde HDP’nin, önümüzdeki genel seçimlere, yedeğindeki Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ya da kuracakları yeni bir parti bünyesinde girmek yerine, 1991’deki genel seçimlerdeki HEP-SHP ittifakına benzer bir yöntemle HDP-CHP ittifakı şeklinde gideceklerini düşünüyorum.
Denenmiş, Türkiye için, Türkiye’nin terörle mücadelesi için doğru olmadığı ortaya çıkmış tüm bu yol ve yöntemlerin ülkeye faydadan çok zarar getireceği kanaatindeyim.
O nedenle Türkiye’nin PKK teröründen de, onun uzantılarından da kurtulması için daha akilane yöntemler geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum.