Düşmanın gelişinin beklendiği yollar üzerine, stratejik öneme sahip olan şehirlere, geçit ve dar boğazlara, savunma amaçlı olarak inşa edilen askeri yapılara kale denilir.

Her işimizi, her başlangıcımızı, her evden çıkışımızı, ilim, irfan ve sanata dair uğraşlarımızı ve dahi hayra-hakka dair bütün eylemlerimizi Allah adıyla başlamanın bereketine inanarak bismillahirrahmanirrahim diyelim. Diyelim ki hakka dair sözlerimiz, söylediklerimiz, tahlillerimiz, tekliflerimiz de etkili olsun. Hamdin ve şükrün sahibine sonsuz nimetleri için sayısız secdelerimiz olsun. Salat ve selam alemlerin sevgilisi iki cihan güneşimiz Hz. Muhammet as'a, aline, ehlibeytine ve ashabına olsun.

Düşmanın gelişinin beklendiği yollar üzerine, stratejik öneme sahip olan şehirlere, geçit ve dar boğazlara, savunma amaçlı olarak inşa edilen askeri yapılara kale denilir. Bu türden yapılar, çağlar öncesinden beri yapıla gelmiş, askerî hareketliliklerin yanı sıra idari, siyasi ve ekonomik merkez olarak da kullanılmıştır. Bazı kalelerin saray sakinleri için konaklama imkanı da sağladığını ifade edelim. Kuleler, surlar, zindanlar, ahır, ambar ve konaklama mekanlarına da sahiptir.

Kaleyi, şehre giriş kapısı olarak ele alsak, devletin istihbarat merkezi olarak düşünsek, barınak, korunak ve askeri üs olarak kabullensek, bulunduğu bir yerden bir başka mahalle giderken konaklanılan han-kule-kale diye düşünsek, her birisinin bugünle bir ilişkisi elbette vardır. Dünle bugün arasında kopmaz bir bağ olduğu gibi yarınla-gelecekle ilgili de kopmaz bir bağ vardır. İnsan aklının, ruhunun, gönlünün mutmain olduğu konaklar-evler toprakla teması olan mekanlardır. Yapılan binaların dikeyine değil yatayına doğru gelişen bir anlayış, fıtrata uygun yapılardır. Anlayışımız yatay mimaride topraktan-köklerden kopmadan huzurla yaşayabilmektir. Bir medeniyet mensubiyetiyle insana, düşünceye, sanata, edebiyata, evlere, semtlere, meydanlara, şehirlere sahip olmak bir mecburiyettir. Nisa suresi 78. ayette şöyle ifade ediliyor; "Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: "bu Allah'tandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa "bu, senin tarafındandır" derler. De ki: "hepsi Allah'tandır". Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?"

Kaleleriniz-istihbaratınız yıkılırsa, barınaksız ve korunaksız kalırsınız. Her insan kendi aklına, ruhuna ve gönlüne bakması gerektiği gibi, evine, cemiyetine, şehrine ve devletine de bakması icap eder. Elbette bunlara dikkat edeceğiz, sağlam kalelerimiz-evlerimiz olacak. Buna rağmen hak olan ölüm kapımızı bir gün mutlaka çalacaktır. Edebiyatımızın, düşünce dünyamızın, sanatımız ve şiirimizin önemli isimlerinden Sezai Karakoç üstadımız 16 Kasım 2021 günü 88 yaşında aramızdan ayrılarak ebedi aleme intikal etti. Büyük coğrafyada yankısı bulunan "Diriliş Neslinin Amentüsü"yle ömrünü "İslam"ın doğru anlaşılmasına, kaybedilmiş "Yitik Cennet"in bu dünyada tekraren kazanılmasına, bunu mutlak surette "Kıyamet Aşısı" gerektirdiğine adamış tefekkür dehamızdı. Her birimiz için tefekkür sığınağımızdı. Bir kaç gün aradan sonra Mustafa Yazgan'ı yolcu ettik. Üstat Necip Fazıl'ın manevi evladım dediği Büyük Doğu düşüncesine ömrünü adamış bir kalemi, bilgeyi uğurladık. Yine bir kaç gün arayla son yüzyılımızın önemli felsefecilerinden Prof. Dr. Teoman Duralı, 6 Aralık günü aramızdan ayrıldı. Kendilerine yerli felsefenin Platon'u deniliyordu. Enteresan bir durumdur ki bir gün arayla Yılmaz Yalçıner'e şahitlik ettik. Seksen öncesi yıllardaki İslami hareketin önemli simlerindendi. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Düşünce kalelerimiz tek tek bizleri yalnızlaştırıyor.

Saint- Exupery’nin "Kale" kitabı,1935 yılında aralık ayında geçirdiği uçak kazasından kurtularak, Sahra Çölünü yürüyüşünde kazandığı iç derinliğini yansıtan, kendi varlığını-sesini idrak ettiği romanıdır. Bu idrak edişte kişileri değerli kılan yüreklerindeki aşktır. Her şey bu aşka bağlı olarak şekillenmektedir. İnsanı insana kırdıran sahteliklerden, isyancılardan, yaralarıyla övünen cüzzamlılardan, insanları dış görüntüsüyle tasnif eden diktatörlerden, askerlerden, heykeltıraşlardan, zenginlikleriyle göbek şişirenlerden, toplum tarafından zulme uğrayan kadınlardan vs bahisler açar. Ardından da gül yetiştiren bahçıvanlardan, yaratıcının düzenini anlamaya çalışan bir geometri üstadından, nesiller yetiştirmek için emek veren bir bilge gemi yapımcısından sözler eder. Sanırsınız ki Nuh as'a buradan bir yolculuk yapılabilir. "Gül yetiştiren Adam"la Rasim Özdenören'i tekraren okuyabiliriz. Elbette kaleyle ilgili yazacaklarımız bu kadar değildir.

Orhan Pamuk'un "Beyaz Kale"si Kanuni döneminde geçen tarihi bir romandır ve 17. yüzyılda İstanbul'da geçmektedir. Kitapta dikkatimizi çeken bilginin oldukça kıymetli olduğu ve Osmanlı Cihan Devletinin Batı ülkeleriyle rekabeti, eserin temel konusudur. Osmanlı’nın modernleşmesi ve Batı ülkeleriyle rekabeti romanın ana temalarından bir diğerini oluşturur.

Büyük romancı Yaşar Kemal'in üçlemem diye ünlediği; "Yağmurcuk Kuşu- Kimsecik - I", "Kale Kapısı - Kimsecik - II", "Kanın Sesi - Kimsecik- III". Yağmurcuk Kuşu, İsmail Ağa’nın üvey oğlu tarafından öldürülmesiyle son bulur. Kale Kapısı; Adana tarihi Taş Köprüden geçince Ulu camiye yakın çevrenin adı, eskilerde ticaretin-alışverişin merkezidir. Kale Kapısı’nda İsmail Ağa’nın öz oğlu Mustafa’nın üvey oğlu Salman için duyduğu korku tasvir edilmiştir. Mustafa ile birlikte köyün diğer çocukları ve çevredekiler de Salman’dan korkmaktadır. Kanın Sesi’nde tüm korkular ele alınır ve en çok korkulan nesneler bu korkunun üstesinden gelinmeye çalışılır."

Romanlar, toplumların bütün hareketliliklerini, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını, yaşayışlarını, inançlarını, kavgalarını, savaş ve barışlarını yansıtması açısından önemlidir. Bu yazıyla beraber bundan böyle her hafta YeniBirlik gazetesinde her cuma beraber olmaya gayret edeceğim.

Bu nedenle kale bizde dindir, imandır, namustur, vatandır, topraktır, sancak ve bayraktır vesselam.

www.recepgarip.com