"Kim Allah'a itaat ederse Allah'ın yarattıklarından da itaat görür" buyuruldu.
"Allah katında yegane din İslam’dır". Ali İmran ayet 19
"Kim Allah'a itaat ederse Allah'ın yarattıklarından da itaat görür" buyuruldu. Takva sahiplerinin, Allah'tan gereği gibi korkan kişilerin insanlar tarafından sevilip sayılacağından da şüphemiz yoktur. Hoşgörü sahibi olmak, aynı zamanda affetmeyi de gerektirir. İhlas sahibi olan mümin, hiçbir şeyden korkmaz. Korkusu yalnızca Allah'adır. Korku ve ümit arasında bir hayatı mecburiyet olarak görür. Yiğitlik ve atılganlık, sabır ve metanetle kardeştir.
Gerçek sabır: nefse hakim olmak, arzulardan uzak durmak, istenmeyen durumlara düşmemek ve aynı zamanda zorluklara göğüs germektir. Zeka ve tefekkür sahibi bir toplum haline gelmenin yolu, imanda teslimiyet ve samimiyetle sürekli bir mümin vasıflarına sahip olmaktır. Hak ve hakikat uğrunda cihat üzere bir ömür sürmektir. Hak ve hakikatin topluluğu, ihlaslı, içtenlikli ve kalplerinde Allah’ın nuruyla bakar, yolları aydınlatır. Hikmetle olgunlaşarak ihlasla akıllarını aydınlatırlar yani parlatırlar.
Hiçbir şey nefsi istekler-arzular kadar kalp ve fikir nurunu söndüremez.
Meselemiz, fertten topluma sirayet eden ahlakı hamideyi zerre zerre yaşamak, tam bir teslimiyetle Kuran ve sünnet aşığı-ışığı olmaktır. İhlası sağlayan ana unsur ise takvadır. Hayatımızın bütün zahiri görüntülerinde yani yüzümüzde, gözümüzde, dilimizde, el ve ayaklarımızda ve bütün ahvalimizde nurun sırlarının gözükmesidir. Eylemlerimiz sözsüz halleriyle daha sahici ve etkilidir.
Unutmamalı hal, dili terbiye eder.
İman sahibinin ameli eksik olursa, imanı tam olmaz. Tekamül, verilen emeğe bağlıdır. Emek, gayret, alınteri ve çaba tekamülün yolunu açar. İman, amelle birlikte büyür ve gelişir. İman varsa amel vardır. Kuru kuruya iman bulunurda amel sahibi olunmaz ise, kul yerinde sayar, terfi alamaz, tekamülü gerçekleşmez. İman sahibinin hem ihlas, hem itikat ve hem de amel sahibi olması icap eder. Teslimiyete ulaşmamışsa eksik kalır. Bilinmelidir ki ebedi azap, Allah cc. tarafından kafir olduklarına hükmedilen küfür sahipleri içindir yani kafirler içindir.
Burada Faslı biraz daha genişletelim; Felsefeciler, ihlaslı olmanın doğru bilgiye ulaşmada önemli olduğunu ifade ediyorlar. Yine Felsefeciler, doğru bilgi, sadık bir imana, sadık iman sahiplerini ise zorunlu amel ve güzel ahlak sahibi olmalarının yolunu açtığını söylüyor. Bu değerlendirmeler üzerinden şöyle bir kanaata sahip oluyoruz: İman, ihlası yani samimiyet ve teslimiyet içinde oluşu, ihlas da ameli vazgeçilmez kılıyor.
İslam kelimesi, teslim olma, boyun eğme, itaat etme, şeksiz ve şüphesiz teslim oluşu anlatıyor. TDV İslam Ansiklopedisinde Mustafa Sinanoğlu şöyle tanımlıyor:
"Sözlükte “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak; teslim etmek, vermek; barış yapmak” anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiş olan İslâm’ın etimolojisini yapan ilk âlimlerden İbn Kuteybe kelimeyi “boyun eğmek ve iradî olarak uymak suretiyle barış ortamına girmek”, İbn Manzûr da “boyun eğmek (inkıyâd) ve itaat etmek” şeklinde açıklamıştır. Sonraki kaynaklarda genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş, “sulh ve selâmet gayesiyle boyun eğmek, tâbi ve teslim olmak” mânaları öne çıkarılmıştır. İslâm’ın sözlük anlamındaki inkıyâd ve itaat her ne kadar mutlak ise de kelimenin örfteki kullanımı sadece “doğruya ve hakka uyma” mânası taşır."
İslâm âlimlerine göre fıtrat: “Allah’ın insan tabiatına bahşettiği yaratıcısını tanıma eğilimi, hakkı benimseme yatkınlığı”dır. Hanîflik de “Allah’ın başlangıçtan itibaren insanlığa bildirdiği, insan tabiatına en uygun olan tevhid dinidir. Allah tarafından vazedilen din İslam anlamındadır. Ali İmran 67 ve 68.ayette Hz. İbrahim (as) Yahudi veya Hristiyan değil, Hanîf-Müslim olduğunu belirtiyor. "İbrahim ne Yahudi ne Hristiyan idi. Bilakis o, tek Allah'a inanıp boyun eğmiş birisiydi. Müşriklerden de değildi. Doğrusu insanların İbrahim'e (as) en yakın olanı ona tabi olanlar, şu Peygamber (Hz Muhammed as.) ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur." Tirmizi'de geçen bir Hadisi şerifte Allah katında dinin hanîf-Müslümanlık olduğu vurgulanıyor. Hanifliğin İslam anlamında ifade edildiğini anlıyoruz. Hadisi şerifler mümin olma vasıflarını bizlere ayrıntılarıyla vermiştir. Örneğin, itikat, amel ve ahlaki hususlarla, yerine getirilmesi icap eden dini vecibeler gibi.
Hasan El Basri; "Büyük günah işleyenin münafık olduğunu" söylüyor. Konuyu biraz açacak olursak eğer; iman sahipleri, amel sahibi olmaları nedeniyle davranışları, eylemleri, oturup kalkmaları, alış verişleri, ticaretleri, ahitlerinde durmaları, giyinip kuşanmaları ve kullandıkları ifadeler tek başına kaldıklarında ve toplum içinde iken küçük ve büyük günah işlemekten uzak durmaya gayret ettiklerinden, ihlas ve teslimiyet içinde Kur'an ve sünnete harfiyen teslimiyet içinde oldukları anlaşılır. Peki Müslüman kimdir? "Elinden ve dilinden herkesin emin olduğu kişidir" buyruldu.
Konuyu toparlayacak olursak; Müslüman yani müminin itaati, teslimiyeti, salih kul olma gayreti, muhsinlerden olma çabası hayat boyunca devam eder. Bir şeyi tercih ederken iyi kötü, çirkin güzel, itaat ve isyan gibi hususlar kulun yalnızca kendi iradesi sonucudur. Tercih eden bedelini öder. İsyan konusunda Rabbimiz, kulunun isyanından razı değildir. Rızası yoktur. Yüce mevlamız kulunun cehennem azabında yanmasına gönlü razı gelmez, cennette olmasını arzu eder. Bakınız Bakara suresi 231 ayette: "Allah her şeyi bilir" buyruluyor. Ra'd suresi 8 ve 9.ayetlerde ise "Her şey O'nun yanında bir ölçü iledir. O görüneni de görünmeyeni de bilen büyük ve yüce olandır" diye ifade ediliyor. Demek oluyor ki hayat, kuralları olan, ölçüleri olan, prensipleri bulunan bir emanettir her birimize. Emanet edilen hayatı düzgün yaşamak bize yani bizim seçimimize bırakılmıştır. Hayrı ve hakkı seçen hayır ve hak üzerinedir. Şerri ve batılı-kötülüğü seçen şer üzerinedir. İtaat, bize vahyedilene, emanet olarak bırakılan Kuran ve sünnete harfiyen uymaktır. Nefsin, şeytanın ve onların oluşturduğu vesveselerden, tuzaklardan uzak yalamaktır. Allaha kul Habibine Hz. Muhammed Mustafa'ya (as) ümmet olmaktır.
Dedem Korkut söze girsin ve şöyle dua ederek sözü hitama erdirsin: "Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Aksakallı babanın yeri cennet olsun. Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun. Oğulu oğuldan, kardeşi kardeşten ayırmasın. Ahir vaktinde arı imandan ayırmasın. Amin amin diyenler, Allah'ın (Tanrı'nın) yüzünü görsün. Derlesin, toplasın. Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa (sav) yüzü suyuna bağışlasın" amin velhamdü lillahi rabbil alemiyn.