Aziz Nesin'in "Benim delilerim" kitabında bir öykü vardır.

Aziz Nesin’in “Benim delilerim” kitabında bir öykü vardır. Mealen şöyledir: Bir adam her gün aynı pastanenin, aynı masasına oturup İstiklal Caddesi’ni seyreder. Yıllarca. Sonunda birinin dikkatini çeker. Ve sorar. Öğrenir ki, bu adamcağız bir başka kentte bir kadına aşık olmuştur. Kader onları ayırmış kadın İstanbul’a taşınmıştır.. Ama duymuştur ki, “İstanbul’da yaşayan biri, bir gün mutlaka İstiklal Caddesi’nden geçer” diye. O da yıllardır, mutlaka Cadde’den geçecek sevdiği kadını beklemektedir. Ama artık pek öyle değil.

İstanbul gibi dev bir kentte farklı cazibe merkezlerinin oluşması çok doğal. Ama İstiklal Caddesi ve çevresinin, yani Beyoğlu’nun liderliği yüz küsur yıldır hiç değişmemişti. Fakat artık öyle değil. İstiklal Caddesi hızla kan kaybediyor. Yapılan ‘Yeni düzenleme’ açıklamaları ve bilgisayar çizimi planlar, bunun farkında olunduğunu gösteriyor ama bakalım çözüm olacak mı?

Niye İstiklal Caddesi popüler bir merkezdi? Çünkü, tarihsel geçmişi vardı, kentin merkezindeydi ve buralardaki eğlence mekanları yüzünden gençler buraları tercih ediyordu. Burada kısmen daha uzuca ‘takılabiliyorlardı.’

İlk darbe, mekanların kapı önlerine masa atmasının engellenmesi ile geldi. Hatta o derece ki, bu kararın gerekçesi olarak şehir efsaneleri üretildi. Mekan sahipleri kantarın topuzunu kaçırıp her yere masa atmaya çalışmış olabilirlerdi. Ancak bunun karşılığı hepsini yasaklamak mı olmalıydı? Bunun bir orta kararı yok muydu? Yapılamadı. İnsanlar açık havadan koparılınca ilgi azaldı. Kimse soğuk veya kalabalık bile olsa sokaktan ayrılmak istemiyordu.

Sonra terör. Maalesef teröristler Cadde üzerini hedef aldılar. Bu da ciddi kan kaybına yol açtı. Turistler için bu bölge ‘sıkıntılı’ bir hale geldi. Yapılan tüm protesto gösterilerinin merkezinin burası seçilmesi, biber gazları vs. insanları soğuttu. Hani “gençlerin tercih ettiği yerler” dedik ya, işte o gençler de her ne kadar ‘bağımsız’ takılsalar da yine de etkilendiler ailelerinden, dostlarının uyarılarından.

Bu da yetmedi, doların aşırı artması bölge esnafını perişan etti. Çünkü kiralar dolar üzerindendi. 40 yıldır burada iş yapan bir esnaf dostum, “Hayatımda ilk kez cadde üzerinde 15 tane dükkanın boş olduğunu gördüm. Eskiden 3-4 yıl sıra beklenirdi. Benim bildiğim 20 dükkan da mal sahipleri ile davalık” diyordu. Çünkü kiralar aşırı yükselmişti. Gelen insan sayısı azalınca esnafın bu astronomik kiraları karşılama gücü düşmüştü.

Turistler buralardan çekilince, açılan küçük oteller de boğulmaya başladı. Günübirlik Türkler veya Ortadoğulu turistler çarkı döndürmeye yetmedi.

Bütün bunların üstüne bir de “Hayat boşluk kabul etmez” ilkesi devreye girdi. İstanbul’un içinde alternatif merkezler oluşmaya başladı. Bu merkezler süratle büyüdü, İstiklal Caddesi’nin müşterisini çaldı. “Çaldı” demek belki ağır bir laf. Çünkü gerçekte bir çalma falan yok. Tercih edilmeye başladılar.

Nişantaşı daha yüksek gelir grubuna hitap ediyordu. Onların Beyoğlu ile zaten pek bir işi kalmamıştı. Büyük AVM’ler aileleri çekti. Geriye kalan gençler ise Beşiktaş ve Kadıköy’ü tercih etmeye başladı.

Ulaşım zaten bir sorundu ama bu durum yüz yıldır kimseyi Beyoğlu’na gelmekten alıkoymamıştı. Başka bir neden olmalıydı.

Bir cuma veya cumartesi akşamı gidin bakın. Beşiktaş ve Kadıköy ne kadar canlıyken Beyoğlu nasıl an be an, kan kaybediyor. Eskiden kalabalıktan yürünemeyen Cadde’de nasıl göze çarpan boş alanlar oluşuyor?

Buna karşılık Beyoğlu ve Kadıköy’deki mekanlar nasıl tıklım tıklım. Dükkan önlerindeki masalarda yer bulunamıyor.

Kentler son derece dinamik yapılardır. Sürekli şekil değiştirirler. Ama bir de ‘Kalp’leri vardır. Şimdi İstanbul’un kalbi Beyoğlu’da sıkıntı olduğu açıkça görülüyor. Umarım bu tarihsel bölge tarihine uygun bir şekilde yeniden ayağa kalkar.