İsrail'in Kudüs üzerindeki iddialarının tarihsel temelini oluşturan Mescid-i Aksa'nın Yahudilerin kutsal tapınağının üzerine inşa edildiği argümanı, UNESCO tarafından ret edilmiştir.
UNESCO’nun Kudüs kararı
İsrail’in Kudüs üzerindeki iddialarının tarihsel temelini oluşturan Mescid-i Aksa’nın Yahudilerin kutsal tapınağının üzerine inşa edildiği argümanı, UNESCO tarafından ret edilmiştir. UNESCO, 2017 yılında aldığı bir kararla bu iddiaların bilimsellikten uzak olduğunun altını çizerek, Kudüs’teki kutsal mekanlarda herhangi bir Yahudilik bağlantısı olmadığına hükmetmiş ve İsrail’i Mescid-i Aksa altındaki illegal kazıları durdurmaya davet etmiştir. Hatta aynı kararda Mescid-i Aksa ve çevresi Müslümanların kutsal mekanları olarak kabul edilmiştir. Bu kararı kabul etmeyen İsrail, UNESCO’dan ayrıldığı gibi ABD yönetimini de benzer bir karar almaya ikna etmiştir. Nihayetinde İsrail’in kendine göre bir tarihsel anlatı kurgulayarak, Kudüs üzerinde geçmişten kaynaklanan bir hak iddia etme planı UNESCO’nun bu kararıyla kadük kalmıştır. Ama İsrail’in bu iddiadan vazgeçmeye hiç niyeti olmadığı sonraki gelişmelerden anlaşılmıştır.
Sözde Yüzyılın Planında Kudüs
28 Ocak 2020 tarihinde resmi olarak açıklanan sözde Yüzyılın Planı veya diğer adıyla Barış için Vizyon planında da Kudüs’e kuvvetli atıflar yapılmıştır. Plana göre Kudüs, herhangi bir doğu-batı ayrımı yapılmaksızın İsrail’in başkenti olarak kabul edilmekte ve burada bulunan kutsal mekanlar ve tarihi alanların oluşturulacak özel bir komisyon tarafından, turistik bir işletme gibi yönetilmesi öngörülmektedir. Kutsal mekanların bütün dinlere açık olması ve buradaki ibadethanelerde isteyen herkesin ibadet etmesinin sağlanmasının öngörüldüğü plan, bu özelliğiyle Yahudilerin uzun süredir ısrarla devam ettirdikleri Mescid-i Aksa’ya baskın yapıp kendilerine ait olmayan bir mekanda ibadet yapmalarına da cevaz vermektedir.
Fakat bu planın Filistinliler tarafından kabul edilmemesi süreci geciktirse de, İsrail’in bu konudaki ısrarına engel olamamıştır. Keza bir sonraki adımın, öncekinden daha etkili ve sonuca odaklı olduğu görülecektir.
İbrahim Anlaşması’nda Kudüs’ün yeri
İbrahim Anlaşması esasen, İsrail ile mezkur ülkeler arasında iyi niyet çerçevesinde ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliğini öngören bir metindir. Bu haliyle de şimdiye kadar bu anlaşmayı imzalamış olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile birlikte İsrail ile normalleşeceğini açıklayan Sudan ve Fas’ın da, İsrail’in kotaracağı muhtelif planlara ABD’nin de teşvikleriyle katılması beklenmektedir. İbrahim Anlaşması’nda Kudüs’ün statüsüne yönelik doğrudan bir atıf bulunmamaktadır. Ancak son günlerde sıkça çıkan haberlere göre İsrail, özellikle Türkiye’nin Doğu Kudüs ve Mescid-i Aksa’daki artan etkisini kısıtlamak için, bu anlaşmadaki ortaklarıyla bazı planlar yapmaktadır.
Normalleşme anlaşmalarının imzalanmasından sonra, şimdiye kadar İsrail’i resmi olarak tanımadıkları için İsrail işgali altındaki Filistin topraklarındaki kutsal mekanlara gidemeyen BAE ve Bahreyn’li heyetlerin, Mecid-i Aksa’yı ziyaretlerine şahit olunmuştur. Çok güzel bir gelişme olması beklenen bu ziyaret maalesef beklendiği gibi dostça olmamıştır. Zira Müslümanlara ait kutsal mekanlara Yahudi korumalarla gelen bu heyetler, Filistinlilerin haklı tepkileriyle karşılaşmıştır. Zira bu heyetlerde yer alan bazı kişilerin amacının görünenden farklı olduğu iddia edilmiştir.
Akabinde çıkan haberlerde, İsrail’in özellikle BAE’li muhataplarını Doğu Kudüs’te Filistinlilerin sahibi olduğu bazı mülkleri satın almaya teşvik ettikleri ve bu sayede şimdiye kadar bir türlü ele geçirmediği bu mülklere hülle ile sahip olmaya çalıştığı ileri sürülmüştür. Ayrıca bu bölgenin doğrudan İsrail tarafından kontrol edilmesine İslam dünyasından gelecek tepkileri önlemek için de, aralarında BAE, Bahreyn ve hatta Hâdimü’l Haremeyn olarak tanımlanan Suudi Arabistan’ın da yer aldığı bazı Müslüman ülkelerin katılımıyla bir yapı kurulması hedeflenmektedir. Bu sayede Türkiye’nin bu bölgelerdeki etkisi kırılacak ve Mescid-i Aksa’nın himayesini üstlenen Ürdün’e de gerek kalmayacaktır. Böylelikle Filistinlilerin de bu mekanlarda hak iddiasının önüne geçilecek ve şimdiye kadar ki bölgeyi Filistinsizleştirme projesinde bir eşik daha geçilmiş olacaktır.
Zira İsrail’in yeni dostları olan Körfez ülkelerinin, İsrail’in Müslüman kutsal mekanları üzerindeki egemenliğine bir itirazları olmadığı anlaşılmaktadır. Bu konudaki tek farklı ses ise, “Kudüs bizimdir, bir gün mutlaka Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı özgürleştireceğiz” diyen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelmektedir. Bu yeni koşullar altında, İsrail’in Kudüs’ün statüsü konusunda uzun süredir çabaladığı hedefine ulaşması daha kolay gözükse de, Filistinlilerin hesaba katılmadığı herhangi bir planın gerçekleşme ihtimali hala çok zayıftır. Dolayısıyla İsrail’in nihai çözüm için, sorunun etrafından dolaşmak yerine doğrudan muhatabıyla masaya oturması en makul seçenek olacaktır.