İsrail parlamentosu Knesset'te, 22 Aralık gecesi hükümetin geleceğini doğrudan etkileyen bir kanun teklifi ele alınmıştır.
İsrail parlamentosu Knesset’te, 22 Aralık gecesi hükümetin geleceğini doğrudan etkileyen bir kanun teklifi ele alınmıştır. Hükümete bütçe tasarısını sunması için 5 Ocak 2021 tarihine kadar yetki veren bu tasarı, 120 sandalyeli Knesset’te 47 kabul oyuna karşılık 49 oyla ret edilmiştir. En son 24 Ağustos’ta kabul edilen bir kanunla, hükümete 2020 bütçesinin parlamentoya sunulması için 120 gün ilave süre verilmiş ve bu süre 23 Aralık itibariyle sona ermişti. Dolayısıyla hükümetin devam edebilmesi için mutlaka yeni bir uzatmayı içeren kanun teklifinin kabul edilmesi gerekiyordu. Bu durumda yasal süresi içerisinde bütçe tasarısını meclise sunamayan hükümetin düşmesi ve meclisin dağılması kaçınılmaz olmuştur.
Bu gelişme son iki yılda büyük bir siyasi kriz yaşayarak üç kez seçime gitmek durumunda kalan İsrail’i dördüncü kez seçime gitmek zorunda bırakmıştır. Eğer önümüzdeki birkaç ay içerisinde olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa İsrail’in, 23 Mart 2021 tarihinde erken seçim için tekrar sandık başına gitmesi beklenmektedir.
Kriz nasıl başladı?
Kasım 2018’de, o tarihteki hükümetin savunma bakanı olan İsrail Evimiz Partisi lideri Avigdor Liberman’ın, Netanyahu ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşmasını protesto etmek için görevinden istifa etmesi ve hükümetten ayrılması, hükümetin meclisteki çoğunluğunu kaybetmesine yol açmış ve 9 Nisan 2019 tarihinde erken seçim kararı alınmıştır. Bu tarihten itibaren başlayan siyasi kriz, 17 Eylül 2019 ve 2 Mart 2020 tarihlerinde yapılan seçimlerle de çözümlenememiş ve ülke 17 Mayıs 2020 tarihinde kurulan ulusal birlik hükümetine kadar Netanyahu başbakanlığındaki geçici hükümetlerce yönetilmiştir.
Ulusal birlik hükümetinin kurulması da öyle kolay olmamıştır. Zira, tartışmalı ve gerginliklerle dolu bir kampanya süreci sonrasında 2 Mart 2020 tarihindeki yapılan seçimin sonuçlarına göre, bir sandalye ile de olsa Başbakan Netanyahu’nun partisi Likud’un önüne geçen Mavi&Beyaz ittifakı, seçimin galibi olmuştur. Bunun üzerine en fazla milletvekili tarafından başbakan olması için Cumhurbaşkanı’na önerilen Mavi&Beyaz’ın lideri Benny Gantz hükümeti kurmakla görevlendirilmiştir. Ancak Gantz, diğer partilerle yaptığı istişarelerden bir sonuç alamamış ve hükümet kurmak için gerekli desteği toplayamayarak başarısız olmuştur.
Salgın hükümeti kuruluyor
Ancak koronavirüs salgını nedeniyle yaşanan olağanüstü dönem tarafları bazı farklılıkları göz ardı ederek, bir ulusal birlik hükümeti kurmaya zorlamıştır. Hükümetin kurulmasında dönemin zorlu koşulların etkili olduğunu söylemek ne kadar yerinde bir tespit ise, Trump yönetimince İsrailli siyasilere yapılan baskıların da bir o kadar etkili olduğunu söylemek mümkündür. Keza kotarılan sözde Yüzyılın Planı’nın hayata geçirilmesi için Netanyahu’ya merkezi bir rol atfeden Trump yönetimi, ancak onun başbakanlığında bu bölgesel dizayn projesinin başarıya ulaşacağına inanmış durumdaydı. Netanyahu da, bu desteği sonuna kadar kullanarak, kendisi dışında hiç kimsenin bu kazanımları sürdüremeyeceğini dolayısıyla her türlü hükümet formasyonunda kendisinin başat rolde olması gerektiğini ileri sürmekteydi. Zaten Netanyahu ile Trump arasındaki özel münasebette bunu zorunlu kılmaktaydı. Zira hiç kimse İsrail’in 70 yıllık hayallerini gerçeğe dönüştüren bir başbakanla, hem de Trump hala başkanlık koltuğunda otururken mücadele etme imkanına sahip değildi.
Nihayetinde Netanyahu ve Gantz’ın dönüşümlü başbakanlıkta anlaşmasıyla 17 Mayıs 2020 tarihinde yeni hükümet kurulmuştur. Fakat bu hükümet daha ilk kurulduğu günden itibaren meydan okumalarla karşılaşmıştır. Bir taraftan devam eden salgından dolayı yaşanan ekonomik ve sosyal problemler nedeniyle başlatılan protestolar şiddetini arttırırken, diğer taraftan ise Netanyahu’nun salgından bağımsız olarak ve hükümet ortaklarından habersiz bir şekilde kendi ajandasını uygulamaya çalışması, hükümetin çok uzun ömürlü olmayacağı sinyallerini vermekteydi.
Yeni hükümetin karşılaştığı zorluklar
Netanyahu ile Gantz arasındaki koalisyon protokolüne sokulduğu iddia edilen bir madde gereğince, hükümetin işgal altındaki Batı Şeria’yı ilhak etmesine yönelik kanun teklifinin 1 Temmuz’da meclis gündemine getireceği ileri sürülmüştür. Ancak mevcut Birleşmiş Milletler kararlarına ve uluslararası hukuka aykırı bu girişime; uluslararası kuruluşlardan ve İsrail içerisindeki barış kampından yoğun tepkiler gelmesi nedeniyle süreç ağırdan alınmış ve sonrasında özellikle hükümet ortağı Mavi&Beyaz’dan bazı milletvekili ve bakanların buna karşı olduklarını açıklamalarıyla, bu süreç belirsiz bir tarihe ertelenmiştir.
Ardından 13 Ağustos’ta ABD başkanı Trump tarafından açıklanan İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşme adımları gelmiştir ki, hükümetin dışişleri bakanı Gabi Aşkenazi ile dönüşümlü başbakan ve aynı zamanda savunma bakanı olan Gantz’ın bu süreçlerden haberleri olmadığının açıklanması, aslında Netanyahu’nun ne kadar hükümetten bağımsız hareket ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Keza peş peşe gelen normalleşme açıklamalarını ancak medyadan takip eden hükümet ortakları, kendilerinden habersiz kotarılmış anlaşmaların bir parçası olabilmek için büyük çaba sarf etmişlerdir.
Hükümeti zorlayan bir diğer konu ise kuşkusuz ABD’deki başkanlık seçimlerinin sonuçları olmuştur. Trump’ın seçimi kaybetmesi, o tarihe kadar İsrail’in iç ve dış politika hedeflerini ona ve Cumhuriyetçi Parti’ye bağlamış olan Netanyahu için sonun başlangıcı olarak gösterilebilir. Trump ile yakın ilişkileri sayesinde elde edilen başarılar ve kazanımlar sayesinde İsrail siyasetinde ayrıcalıklı bir konum elde eden Netanyahu’nun, Biden yönetimiyle yaşayabileceği muhtemel sorunlar, hem hükümet ortağı olan Mavi&Beyaz’ı hem de diğer muhalefet partilerini, Netanyahu’suz alternatifler düşünmeye itmiştir.
Asıl kırılma noktası ise, kendilerini dışlanmış hisseden hükümet ortaklarının ellerindeki bakanlık gücünü kullanarak Netanyahu aleyhinde devam eden yolsuzluk davasında, Netanyahu’yu zora sokacak şekilde pozisyon almaları olmuştur. Bu kapsamda, savunma bakanı olan Gantz, Almanya’dan denizaltı alımındaki yolsuzluk iddialarını araştırmak üzere bir komisyon kurulması talimatını vermiş ve yine kendi partisinden olan adalet bakanı Avi Nissenkorn da, Netanyahu aleyhindeki sözleri nedeniyle Likud milletvekilleri tarafından görevden alınması talep edilen başsavcı Avichai Mandelblit’in arkasında durarak, Netanyahu cephesinin kendisini sindirmesine izin vermemiştir.
Dolayısıyla zoraki evliliğin daha fazla sürmeyeceği ortaya çıkan işaretlerden anlaşılmaktaydı. Bunun üzerine bütçe döneminin eskisi gibi bir yıl mı, yoksa Gantz’ın da talep ettiği gibi iki yıllık mı olacağı tartışmasının yanı sıra tam olarak bağlanamayan bütçenin ne zaman meclise sunulacağı üzerindeki tartışmalarda da bir anlaşma sağlanamayınca, görünüşte bütçe anlaşmazlığı ama arka planda taraflar arasındaki nerdeyse bütün konularda yaşanan güvensizlik nedeniyle metazori hükümetin sonu gelmiştir.
İsrail’de uzun süreden beri devam eden gerginlik ve protestolar da bize göstermektedir ki, 23 Mart’taki seçimlerde de bir sonuç alınması pek mümkün değildir. Ne sağ ne de sol partiler çoğunluğu sağlayamadıkları gibi kendi aralarında veya karşı görüştekilerle de bir araya gelmekte zorlanmaktadırlar. Bu nedenle görüşmeler sonuçsuz kalmaktadır. Şimdi kısaca bu farklılıklara göz atalım.
Devamı yarın..