Güney komşularımızdan Irak, 10 Ekim'de genel seçimlere gitmeye hazırlanıyor.
Güney komşularımızdan Irak, 10 Ekim’de genel seçimlere gitmeye hazırlanıyor.
Ancak ülkede bir seçim havasından çok güç savaşları var.
Başbakan Mustafa Kazımi, geçtiğimiz aylarda yaptığı bir açıklamada seçimlerde aday olmayacağını açıklamıştı.
Ülkedeki en etkin gruplardan Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr da boykot kararı alarak seçimlere girmeyeceğini duyurdu.
Sadr’ın bu kararını değiştirip değiştirmeyeceği belirsiz ancak ülkedeki İran etkisinin her geçen gün daha da arttığını söylemek mümkün.
Seçimlerden sonra bu etki daha da artabilir zira hali hazırda ülkedeki güç dengelerini önemli ölçüde Tahran’ın domine ettiğini söylemek yanlış olmaz.
O nedenle seçimlerden İran destekli grupların güçlenerek çıkması şaşırtıcı olmayacak.
Özellikle önümüzdeki ay cumhurbaşkanlığı görevini Hasan Ruhani’den devralacak İbrahim Reisi döneminin başlamasıyla birlikte İran’ın, Irak’taki nüfuzunu daha da arttırmaya çalışacağını öngörmek gerek.
İran’ın Irak üzerindeki etkisinin artması, ABD’nin bu ülkedeki varlığını azaltmasıyla paralel olarak gelişiyor.
Son aylarda bazı üsleri sık sık İran destekli grupların saldırılarına hedef olan ABD, Irak’taki varlığını tümden sonlandırmasa bile önemli ölçüde sınırlandırma konusunda adımlar atıyor.
Yakın döneme kadar Irak’ın birçok bölgesinde var olan üslerinin bir kısmını boşaltan, bir kısmını da Kürt bölgesine taşıyan ABD, yavaş yavaş bu ülkeden çekiliyor.
ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Sorumlusu Breet McGurk geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada Irak’tan çekileceklerini açıklamıştı.
Geçtiğimiz hafta Washington’a giden Irak Başbakanı Kazımi başkanlığındaki bir heyet, dün başlayan ABD-Irak 4. Stratejik Diyalog görüşmelerinde Joe Biden yönetimi ile bu konuları konuşuyor.
Bu görüşmelerde ABD’nin Irak’tan çekilme takviminin netleşmesi bekleniyor.
Biden dönemiyle birlikte ABD’nin Irak’taki varlığının artması beklenirken bunun tersinin işlemeye başlamasında iki ana etken var.
Birincisi ABD’nin Irak’ta sömürecek çok fazla bir şey kalmaması yani astarının yüzünden daha pahalıya mal olmaya başlaması ikincisi ise İran destekli güçlerin ABD’nin buradaki varlığını ciddi şekilde tehdit etmesi.
O nedenle ABD bu ülkedeki gücünü sınırlandırma, sınırlı sayıdaki gücünü de görece daha istikrarlı ve daha güvenli olan Kuzey Irak’ın kuzeyine yani Kürt bölgesine aktarma yoluna gidiyor.
Dolayısıyla yukarıda belirttiğimiz gibi Irak’ın önümüzdeki dönem daha fazla İran etkisine girmesi yüksek ihtimal.
Ancak bu durum, Irak’ta bir istikrar sağlanacağı anlamına gelmiyor.
İran destekli gruplar bu seçimlerden güçlenerek çıksa bile Irak’ta uzun süre siyasi istikrarsızlığın devam etmesi güçlü olasılık.
Elektrik ve su kesintilerinden bıkan, yoksulluk pençesindeki Iraklıların yakın dönemde yeniden büyük sokak gösterilerine başlaması da güçlü şaşırtıcı olmayacak.
Bunların hiçbirisi ne İran ne ABD ne de Irak’taki güç fraksiyonları için öncelikli sorun değil.
Onlar için temel mesele çıkarlar ve güç savaşları.
İran’ın aksine Irak’taki mezhep ve güç savaşlarına bulaşmaktan çok, ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi istikrarını ana politika olarak yürüten Türkiye ise bu gelişmeleri yakından takip ederken son birkaç yıldan bu yana önceliğini bu ülkedeki PKK varlığıyla mücadeleye vermiş durumda.
Özellikle Bölgesel Kürt Yönetimi ile doğru ve olumlu şekilde yürütülen iş birliği sayesinde terör örgütüyle mücadelede oldukça etkin sonuçlar alınıyor.
Hemen her gün terör örgütü tepe yönetiminden birilerinin etkisiz hale getirildiğine dair haberler bunun göstergesi.
Kürt yönetimiyle iş birliğinin güçlendirilerek sürdürülmesi PKK’nın buradaki varlığının sonlandırılması konusunda tek ve en doğru yol olarak görünüyor.
ABD’nin kendisinin de terör örgütü ilan ettiği PKK’yı Irak’ta Türkiye’ye karşı açıktan savunamaması nedeniyle bir süreden bu yana giderek daha çok İran güdümüne girmeye başlayan terör örgütünün, önümüzdeki dönem içerisinde daha fazla Tahran şemsiyesi altına alınması güçlü olasılık.
Zira Reisi dönemindeki İran’ın, Türkiye ile güç savaşı çerçevesinde PKK’yı daha fazla destekleme ihtimali yadsınmamalı.
Yine Reisi döneminde IKBY ile Tahran arasındaki ilişkileri de daha fazla gerilebilir.
Tüm bu durumlar hem IKBY açısından hem Türkiye açısından iş birliğinin daha da güçlendirilmesini gerekli kılıyor.
Dolayısıyla gerek ABD’nin varlığını azaltmaya başlaması, gerek bu ülkedeki seçim süreci ve sonrasında yaşanması muhtemel gelişmeler, gerekse de Şii ve yayılmacı politikalara hız vermesi beklenen Reisi dönemindeki Tahran yaklaşımları Irak’ı daha da zor, karmaşık ve belirsiz bir sürece iteceğe benziyor.
O nedenle Türkiye’nin hem terörle mücadele konusunda, hem bu ülkedeki soydaşları Türkmenler ile Şiilerin baskılarına maruz kalan Sünni kesimlerin haklarının korunması hem de komşu ülkede güven ve istikrarın oluşturulmasının önemi konusunda bu olasılıkların tümünü göz önünde bulunduran bir Irak yaklaşımı ortaya koyması şart.