Türkiye, Irak'ın kuzeyinde 25 Eylül'de yapılacak referandumla birlikte, bölgede yaşanan kaosun daha da derinleşeceğini ve çok daha büyük hak ihlallerine neden olacağı, başta Türkmenler olmak üzere bölgede yaşayan insanlar için çok daha dramatik sonuçların ortaya çıkacağı değerlendiriyor.
Türkiye, Irak’ın kuzeyinde 25 Eylül’de yapılacak referandumla birlikte, bölgede yaşanan kaosun daha da derinleşeceğini ve çok daha büyük hak ihlallerine neden olacağı, başta Türkmenler olmak üzere bölgede yaşayan insanlar için çok daha dramatik sonuçların ortaya çıkacağı değerlendiriyor.
Bununla birlikte olası süreçlerle birlikte Türkiye’nin güvenliğinin, toprak bütünlüğünün, üniter yapısının tehdit altında kalacağı BİR BEKA SORUNU olarak görüyor.
Öte yanıyla Kürt-Kürt, Türkmen-Kürt, Arap-Kürt, Sünni-Şii-Feyli eksenleri başta olmak üzere etnik içi-etnik-mezhebi-meşrebi-siyasi ve menfaat eksenli pek çok çatışma-savaş olasılığını ve bunun bölgedeki ülkelere de sıçrayabileceğini değerlendiriyor.
Ayrıca başta Kerkük olmak üzere Irak anayasasının geçici 140. Maddesinin konusu olan Tartışmalı Bölgelerin “Kim kaptıya gitmesinden” de son derece rahatsız. Olası muhtemel senaryoların birinin gerçekleşmesi ve başta Kerkük olmak üzere tartışmalı bölgelerin etki üreten güçler elinde kalması yada paylaşılması durumunda, bunun Türkiye’deki siyasi süreçleri de derinden etkileyebileceğini temel bir gerçek olarak ortada duruyor.
Yani mesele sadece Kerkük ve tartışmalı bölgeler üzerinde IKBY’nin ortaya koyacağı tek eksenli bir sorun değil.
Bütün bu nedenlerle hem referandum hem de referandum sonrası ortaya çıkabilecek olası konjonktürlerin oluşmasını istemiyor.
Bütün bu koşullara bağlı olmak üzere Türkiye; “Öncelikli olarak Irak’ın toprak bütünlüğünden yana.”
Bununla birlikte çok önemli bir detay olarak kendisi gösteren ve şu ana kadar çözülemeyen “Kerkük’ün Statüsü” meselesinin bölgede yaşayan bütün etnik-dini-mezhebi-meşrebi ve siyasi kitlerinin ve toplumsal yapıların haklarını alabileceği adil paylaşıma dayalı bir çözümden yana. Bununla birlikte Kerkük Meselesi, Telafer başta olmak üzere tartışmalı bölgelerle birlikte, artık çözülmesi gerekiyor.
Sonuçta bütün gerilimin nedeni ve küreseller dahil üzerinde oyun üstüne oyun oynanan bu bölge.
Fotoğrafı sadece toplumsal tabanlar yada enerji kaynakları üzerinden okumakta oldukça sığ. Çünkü; sadece Irak’ın değil, etnik, dini ve mezhebi yapısıyla ve yaşamak zorunda kaldığı entrikalarla bütün Ortadoğu’nun kalbi Kerkük. Bir cazibe merkezi ve hesaplaşma alanıdır. Ve kendi bile bilmeden Dünya Hakimiyet Teorilerin orta yerinde kalakalmış bir şehirdir.
Geçmişte Ta’arip (Araplaştırma) ve Kürtleştirme politikalarına maruz kalan, en son yaşanan DEAŞ kaosuyla en büyük hak, toprak ve inisiyatif kaybı yaşayanların başında Türkmenler geliyor. Bütün bu kayıpları sadece DEAŞ üzerinden de yaşamadılar. “DEAŞ’la mücadele ediyoruz gerekçesiyle” coğrafyalarında etki üretenler ve topraklarını ele geçirenler üzerinden yaşadılar.
Artık Türkiye, bütün bu süreçlere bağlı olarak başta siyasi ve diplomatik girişimler olmak üzere kullanabileceği bütün kartları adım adım yürürlüğe koyuyor.
Bunun ilk evlerinde siyasi ve diplomatik mesajlar ve ikazlar kendini gösterdi. TSK ise, Silopi-Habur bölgesinde 150 zırhlı aracın katıldığı bir tatbikat-manevra başlattı. Bu tatbikata Özel Kuvvet ve Hava unsurlarının da dahil olduğu ifade ediliyor.
Bu tatbikat aslında olası durumlara karşı “KARARLILIK MESAJI ÜRETEN” bir siyasi-askeri hamle. Bununla birlikte, özellikle sınır bölgelerine yakın hava üslerinde alarm seviyesinin yükseltildiği ve bu üslerin diğer üslerden savaş uçağı takviyesi aldığı ifade ediliyor.
Böylece geçen yıldan başlayarak özellikle Türkiye-Irak-Suriye sınırlarının kesiştiği bölgeye ve Irak sınırlarını göğüsleyen Cizre-Silopi bölgesine yaptığı yığınağın aktifleştiği görülüyor.
Bununla birlikte başta Musul Başika Gedu üs bölgesi olmak üzere, Irak’ın kuzeyindeki üs ve irtibat noktalarının olası durumlarla birlikte olası pozisyonlarını da fotoğrafa dahil etmek gerekiyor.
Olası fiili bir durumda, beka-güvenlik-üniter yapı problemiyle karşı karşıya kaldığını düşünen Türkiye, başta 1926 Ankara antlaşmasından doğan haklarıyla birlikte, dozajı duruma ve konjonktüre bağlı olmak üzere SINIR ÖTESİ BİR HAREKATA yada OPERASYONLARA BAŞLAYABİLİR.
1926 Irak’ın kuruluş şartları ve o güne dair kabul edişler ve anlaşmalar değişeceği için uluslararası hukukun gerekçeleri kendini gösterirken, küresel ve bölgesel karşı hamleler de ardı ardına gelir.
Bu safhaya gelinceye kadar kuvvet bileşenleri ve kuvvet çarpanlarıyla ilgili süreçleri de değerlendirecek olan Türkiye, sorunun çözümü adını diğer bazı tedbirleri de uygulamaya koymak isteyecektir.
Şu ana kadar IKBY’e yönetime verdiği desteğin kesilmesinden başlayan, sınır kapılarının kapatılması, IKBY’nin izole edilmesi, var olan iş birliklerinin dondurulması yada iptal edilmesi, olası anlaşmaların yapılmaması gibi pek çok yaptırım uygulayabileceği gibi, Irak merkezi hükümeti ve Referanduma karşı olan bölgesel (İran örneğin) ve küresel ülkelerle birlikte alacağı/alabileceği ortak tavırla, IKBY’ini kararından veya olası süreçlerinden dönmeye zorlayabilir.
Bu koşullarda IKBY’de kendi iş birliklerini de geliştirecektir. Bu şu ana kadar görmediğimiz bazı yakınlaşmaların ortaya (yada gün yüzüne çıkmasına) neden olabilir.
Bununla birlikte Türkiye ile Barzani yönetimi arasında tamir edilmeye muhtaç bir güven bunalımı ortaya çıkmış durumda. Bu konuyla ilgili olarak, Türkiye-Barzani yönetimi arasındaki yakınlıktan rahatsız olanların böyle bir siyasi entrika çevirmiş olabileceklerini de öngörmek mümkün. Sonuçta Barzani’yi, içten ve Suriye’den sıkıştırarak ve referandumla ilgili gayet esnek davranarak, Barzani’yi bu sürece resmen ittiler.
Türkiye’nin şu an elinde referandumun yapılmasına engel olabilecek, sahada bir kuvvet bileşeni yok. Ancak uzun soluklu bir süreçte elindeki enstrümanları kullanarak, IKBY’nin geleceğini kilitleyebilecek pek çok kozu da elinde barındırıyor.
Çok ciddi bir ekonomik kriz içinde bulunan IKBY’nin en önemli gelir kaynağı Türkiye üzerinden sattığı petrol. Bununla birlikte Türkiye üzerinden yaptığı ticaret, Türkiye’nin merkezi Irak’a yaptığı ihracata aracılık yaparak elde ettiği kazançlar, sınır kapılarından elde ettiği gelirler, Türkiye’deki yatırımları, sınır ticareti gibi konular temel gelir kalemlerini oluşturuyor. Türkiye’nin kararlılığına bağlı olarak bunlar üzerinden büyük bir gelir kaybı yaşayacak, zaten bozuk olan ekonomik krizi daha da derinleşecektir.
Bununla birlikte Barzani, buna dair bazı tedbirler geliştirmiş olabileceğini, hatta bazı taahhütler almış olabileceğini de değerlendirmek gerekiyor.
Öte yanıyla, nefesi kesilen Barzani’nin bir başkalarına da (!) muhtaç ve bağımlı olacağı temel başka gerçek.
Türkiye gelecekte su kartını kullanır mı?
Sınırı aşan sular meselesi uluslararası hukuka tabi ve kuralları belli. Bununla birlikte olası bir kriz anında ‘gerekçeleriyle birlikte’ değişik şekillerde etkisini gösterebilir.
İran’ın bunu yakın zamanda IKBY'ye karşı bir koz olarak kullandığını gördük.
İsrail’in açık desteği:
Konu sadece İsrail ile ilgili bir konu değil. 1991 Körfez savaşıyla başlayan, 36. Paralelin kuzeyinde (Süleymaniye-Erbil-Duhok’u kapsayan) uçuşa yasak bölgelerle şekillenmeye başlayan, toplumsal kitlelerin ve bölgelerin dizayn edilmesiyle gelişen süreç, 2003 işgaliyle büyük bir ivme kazandı ve DEAŞ kriziyle birlikte son şeklini aldı.
Şimdi artık bunun siyasallaşması, meşrulaşması ve fiziki sınırlarının çizilmesi gerekiyor. Konu artık bu noktada.
Ve bu küresel ölçekte irade üretenlere ait bir proje. İsrail’i buna eklemleyebilirsiniz. Sonuçta bu coğrafyada kendilerine karşı irade üretemeyen yada ayak direyemeyen daha küçük ölçekte bağımlı devletçiklere ihtiyaç var. Bunlar aynı zamanda birbirini dengeleyici, baskılayıcı, kullanılabilir, güvenlik, silah ve enerji ticaretiyle ilgili avantajlar sağlayan yapılar olması gerekiyor.
Sonuçta Batı Dünyası Ortadoğu’da tek ayak üstünde durmak istemiyor da diyebilirsiniz. Kendince, kendi bekasına hizmet eden proxylere ihtiyacı var.
Asıl fotoğrafı da buradan okumak gerek.
Dananın kuyruğunun kopacağı-coğrafyanın güçler üzerinden şekilleneceği Havice-Şırgat alanında DEAŞ'ın, Peşmergenin, Türkmen ve Arap Haşdi-eş Şabilerin, Sünni Arap güçlerin, Kakailerin aldığı pozisyonlar.
Ve DEAŞ'ın varlığını-çatışma gücünü yaslayacağı-korumak isteyeceği Hemrin dağlarının Kerkük-Selahattin hattı ile kontrol altında tutulan Kerkük ana petrol bölgeleri.