Söylemiştim, kendimi bildim bileli hiç değişmeyen, geleneksel zorunlu bir alışkanlığım var. Anımsayabildiğim kadarıyla, öylesine çok ağır gribal enfeksiyon geçirdiğimle ilgili dillere destan yaşam hikayelerim neredeyse yok denecek kadar azdır.
Bir haftalık hastalık dönemini aşabilen ve güncel yaşamına dönebilen bir canlı olarak bugün kendimi çok daha iyi hissediyorum. Dünkü yazımda bir haftalık arada neler yaşadığımı ve hissettiklerimi, anlatabildiğim şekliyle kısaca dile getirmeye çelışmıştım.
Söylemiştim, kendimi bildim bileli hiç değişmeyen, geleneksel zorunlu bir alışkanlığım var. Anımsayabildiğim kadarıyla, öylesine çok ağır gribal enfeksiyon geçirdiğimle ilgili dillere destan yaşam hikayelerim neredeyse yok denecek kadar azdır. Genelde mevsim değişikliklerinin geçiş süreçlerinde, hassaslığını bildiğim boğaz enfeksiyonuna bağlı gribal enfeksiyonlar geçirmem bir alışkanlık halindedir. Bu dönemlerde, çoğunlukla kendini hissettiren ve sadece boğaz ağrısı ve enfeksiyonu şeklinde seyreden, biraz boğaz yanması ve çok ağır olmayan öksürükler şeklinde bir hafta on gün süren ve genellile kullandığım bir gribal enfeksiyon ilacı tedvisiyle iyileştiğim bu dönemlerimi asla unutamam. Allah göstermesin ama, öyle çok yatak döşek yatan, günlerce ateşler içinde kıvranan bir gribal enfeksiyonu hikayem de yoktur.
Gribal enfesiyon, “salya, sümük” bir dönem yaşamadığım için, geçtiğimiz hafta etkisine girdiğim gribal durumu da aynen yaşayacağım diye düşünmüştüm. Dünkü yazımda anlattığım gibi bilinen bir boğaz enfksiyonu dönemi yaşadım. Dün kendimi iyi hissettim ve bilgisayar başına geçip bir haftalık aradan sonraki ilk yazımı yazdım. Bugün kendimi daha iyi hissedip ikinci yazımı yazarak normal yaşamıma geçmiş durumdayım.
Adına; Covid 19 uzantılarından Omikron veya gribal enfeksiyon olarak pandeminın kışa girişinde adından sıkça sözedilen, kendini iyice hissettirmeye başlayan İnfluenza adıyla müsebba giribal enfeksiyonun davetsiz konuk olarak evimize yerleştiği bir dönemi çok şükür ki geride bıramış durumdayız. Bu dönemde sadece ben değil, birbirine bağlı olarak, peşi sıra tüm ev halkının etkisinde olduğu bu dönemi, kendimize uyguladığımız bir hafta, on günlük karantina süresini tamamlayarak, benden başlamak üzere tüm ev halkının hızla iyileşmeye başladığımız günlerdeyiz. Adına; Covid Omicron veya yeni moda adıyla İnfluenza denilen grlbal paçavra hastalığın, bizim evdeki davetsiz konukluğu sona eriyor. Tüm ev halkı olarak iyileşmeye, normal hayatımıza dönmeye başladık.
Hoşgeldin, enflasyonun başrolünde olduğu pahalılık, hoşgeldin kabus dolu günler. Hoşgeldin çileli yaşam. İşte bu günler de öyle günlerden biri. Aklımızı karıştıran, daha doğrusu, aklımızın karışmasına neden olan şu enflasyon sözcüğü var ya, günün her saatinde olabilenden çok daha fazla sorun yaşamamıza neden oluyor. Var mı, yok mu, kimilerine göre dayanılacak gibi değil, kimilerine göre ise, tüm dünyada varlığından sıkça söz edilen, bizleri de bereberinde sürükleyen bir durum olarak kabullenmemiz gerek bir olgu.
Ekonomiden biraz anlayan, günümüz yaşam şartlarına göre olabilene ayak uydurarak geçimini sağlayan - ben kendime orta sınıf diyorum - bu ülkede yaşayan, ülke şartlarına ayak uydurmaya çalışan bir vatandaş olarak, enflasyon nedir veya bizlere anlatılan enflasyon ile, yaşamımızda geçim şartlarımızı tümüyle eline geçiren, istediği gibi yönlendiren, bizlere bahşettikleriyle idare eymeye ve bu yaşam şartlarına uymaya mecbur bırakan bir proje bir yönetilme biçimi mi, hala çözebilmiş değilim.
“Diyorum ya, dizayn edilmiş yaşam şatlarının oluşturduğu bu ortamda bile, verilenlerle yetinmeye çalışan, sıradan yaşamı olan bir vatandaş olarak, çoğu zaman planlarımın şaştığının farkındayım. Fiyatlar almış başını gidiyor iyice kontrol edilemez durumda. Günümüz günümüze uymuyor. Bugün alabildiğınız temel tüketim maddelerini yarın aynı fiyata alamıyorsunuz. Temel ihtiyaçlarınız için, değil aylık, haftalık veya günlük planlar bile yapamaz durumdasınız. Bu şartlarda gelin yaşamınızı planlayın. Açıkçası orta sınıf yaşam düzeyi olan bir vatandaş olarak ben de bunu başaramıyorum.”
Bu şartlarda yaşamanın “sabır, sabır” beklentisine teslim edilmiş olmasına katlanmak zorunda bırakılmayı hak edeceğimiz bir durum mu? Hesabını kim, kimler verecek hala bilemediğimiz bu durumu kim veya kimler anlatabilecek, İşte o tam bir bilinmeyen.
Dünkü yazımı sonlandırıken yazdığım son cümle bunun yanıtı olmak için yeterli mi, işte onu da bilemiyorum.
Yine de tekrar yazayım. “Varolan bu duruma dayan yüreğim dayan. Tabii dayanabilirsen”