Maradona'nın futbol dünyası için taşıdığı önem, sadece formasını giydiği takımlara yaptığı katkının ötesinde bir yerlerde ise; yaşananlara karşı her şeyiyle insan olarak aldığı tavır, yaptığı eylem ve edindiği söylemle inşa edilmiş bir hayat sürmesiyle olmuştur.
Armando Diego Maradona’nın kalp krizinden vefatı duyulunca, onu seyretme ayrıcalığına sahip olmuş bizim kuşak başta olmak üzere tüm dünyada futbolseverler oldukça hüzünlendi ve -klişe deyimle- gözlerimizin önünden Maradona ile ilgili maceramız bir film şeridi gibi geçiverdi.
Maradona’nın futbol dünyası için taşıdığı önem, sadece formasını giydiği takımlara yaptığı katkının ötesinde bir yerlerde ise; yaşananlara karşı her şeyiyle insan olarak aldığı tavır, yaptığı eylem ve edindiği söylemle inşa edilmiş bir hayat sürmesiyle olmuştur.
Maradona’nın futbol hayatının en önemli yıllarında Arjantin’de Askeri Yönetim hüküm sürüyordu. General Videla ve hempalarının yönetime el koyduğu 1976 yılında Maradona henüz 16 yaşında bir yıldız adayıydı. Bir filizden efsane bir çınar olmaya doğru süren hayat yolculuğunda en önemli yıllar ve karakterinde iz bırakan travmalar genellikle 1983’e kadar devam eden askeri yönetim zamanında yaşadıklarıyla oluştu.
1978’de kendi ülkesinde yapılan Dünya Kupası’nda Milli Takıma seçilemedi. 1982’de İspanya’daki turnuvadan da –gördüğü kırmızı kartla- persona non grata olarak döndü Arjantin’e. Arjantin’in Brezilya’ya elenerek turnuva dışı kalmasının faturasını basın Maradona’ya kesmişti sanki diğer her şey çok yolunda gitmiş gibi. 1982 İspanya Dünya Kupası’nda ise nihayet hak ettiği Arjantin Milli Takım Forması’na kavuşmuştu Maradona. Nou Camp’taki açılış maçında Arjantin-Belçika maçında yaşanan ve top ayağında Maradona ve karşısındaki beş Belçikalı fotoğrafı efsane karelerdendir.
Bu arada 1982 yılında Videla Cunta’sı (bizim Ege Adaları Sorunu’na benzer şekilde) coğrafi olarak kendi karasularının burnunun dibinde bulunan ve sistemli olarak İngilizleştirilmiş, Malvinas (Falkland) Adaları’na el koymaya kalktı. Uzun yıllar İspanyolların hâkimiyetinde olan Ada’ya biraz da iç siyasi tüketim hesabı ile çıkarma yapan Arjantin Ordusu ile oldukça sıkı tahkim edilmiş İngiliz Donanması arasında 24 günlük bir mini savaş yaşandı ve Arjantin bu savaşta yenildi. (Bu yenilgi askeri yönetimin sonunu getirerek bir hayra vesile oldu denilebilir.)
1983’de Arjantin’de askeri yönetim sona erdiğinde Maradona bir senedir İspanya’da Barcelona’da oynuyordu ve inişli çıkışlı bir grafik sergiliyordu. Sonra efsane olduğu başarılarla dolu Napoli macerası var 1984-1991 arasında.
Politik olarak sol/sosyalist söylem kullanıyor, Fidel Castro ile dostluğu sayesinde o yıllarda oldukça popüler bir siyasi duruş gösteriyordu. Hem milyonlarca dolar kazanıp dolce vita bir hayat yaşamak hem de kişisel dünya görüşü olarak sol/sosyalist söylemde bulunmak ancak Maradona gibi her şeyi uçlarda yaşayan bir dünya insanına yakışacak bir tavırdı. Başlıktaki gibi tüm çelişkilerine ve tutarsızlıklarına rağmen Maradona her şeyiyle bir insandı.
1986’daki Dünya Kupası yarı finalinde İngiltere’ye eliyle gol atarak takımını finale ve sonrasında kupaya taşırken de aynı insani zaaflarını sergiliyor ve bunu kendisini efsane katına taşıyan “Tanrı’nın Eli” benzetmesiyle legalize edebiliyordu. Falkland Savaşı’nda sıcak çatışmaların sona ermesiyle oranın ahâlisi İngilizler “Tanrı yardım elini bize uzattı” diye yaygın bir söylemde bulunuyorlardı, Maradona da eliyle gol atıp bunu Tanrı’nın Eli metaforuyla açıklayarak üç sene önceki mağlubiyetlerinin rövanşını da kendince almış oluyordu. Buyurunuz aynı her şeyiyle insan Maradona ve tarihe geçen söylemi.
Hovardaca bir hayat sırasında yaşadığı uyuşturucu sorunu ve sonrasında uyuşturucu ile mücadelenin bayraktarlığını yapması gibi bi dolu tenakuz/örnek sayabiliriz Maradona’nın her şeyiyle insana ait olan yazgısında.
Neyse; sözümüzü özlemle “toprağı bol olsun” diye noktalarken, bu akşam Başakşehir’e Leipzig karşısında, yarın da Sivas’a Villareal karşısında başarılar diliyoruz.