Öğrenme ve öğretme şeklimizi değiştirmek zordur.
Nitekim, günümüzde eğitimde uyguladığımız yöntemler bilgiyi ve yetkinlikleri, dijital olmayan çağın gereklilikleri ve ihtiyaçlarına göre aktarmak üzerine kurulu. Okullarda teneffüs saatlerinde çalan zilin, dijital olmayan fabrikaların çalışma şekline uygun olarak mola veya paydos zili ile aynı mantıkla faal olması rastlantı değil.
Son on yılda dijital araçların eğitime daha çok kullanılmaya başlandığı bir gerçek. Ancak dijital dönüşüm, işleri kolaylaştıran bir kaç yazılım ya da tablet bilgisayardan farklı bir kavram. Dijital dönüşüm, belki de herşeyden önce zamanın ruhunu en iyi şekilde kavrayıp geleceğin felsefesine göre hazırlanmak demek. Çağlar öncesinden bize bunu “Çocuklarınızı kendi yaşayacakları zamanın şartlarına göre yetiştirin” diyen Hz. Ali’yi burada anmak gerek.
Dijital çağda eğitim, sınıflarda çocuklarımızın sadece bilgiyi içselleştirmesi değil. Geleceğin sınıfları beraber yaşama kültürünü bir yetkinlik olarak öğrencilere veren ve yapay zeka, birbiri ile bağlı makinalar ve otomasyondan müteşekkil bir geleceğe çocukları hazırlayan sınıflar. Bunun da görüntüde tatibik edilmesi kesin sonuç garantili değil. Nitekim, merakı cezbetmeyen, yaratıcılığı teşvik etmeyen ve takım çalışmasını gerektirmeyen aktivitelerin yürütüldüğü sınıflardaki çocukların dijital çağda başarılı olabilmeleri mucizelere bağlı.
Yeni okulların teknoloji ile anlamaya, deney yapmaya ve yaratmaya odaklı platformlar üzerinden kurgulanması gerekiyor. Nispeten küçük gruplarda, genç kuşaklara ilham verecek ve inovasyonun hem önemli hem de eğlenceli olduğunu çocuklarımıza öğretecek okullara ihtiyacımız var. Dahası, okullarda çocuklarımıza verdiğimiz geleneksel içerik zamanla önemini yitiriyor çünkü günümüz çocukları kendi ilgi sahalarına göre, gerekli olan içeriğe internet üzerinden ulaşabiliyor. İşte burada eğitimin anahtarı olan öğretmenlerimiz devreye giriyor. Öğretmenlerin içeriği öğrenip sonra anlatarak bu içeriği ezberletme yöntemi yerine, çocuğa çocuğun ilgi duyduğu alanda ulaşmak istediği içeriğe nasıl ulaşacağını, hangi içeriğin neden daha güvenilir olduğunu öğretmesi, çocuğu ilgi duyduğu sahada motive etmesi ve çocuğun ulaştığı içerikten en fazla faydayı sağlaması yolunda yol göstermesi çok daha elzem.
Geçenlerde katıldığım bir seminerde dikkatimi çeken bir durumdu. Seminerde sunum yapan bir hocamız, sınıfta ders anlatır gibi sunum slaytlarını okudu. Dinleyici kitlesine baktığımda, özellikle nispeten daha genç olan katılımcıların cep telefonları ile meşgul olduklarına dikkat ettim. Öğretmen arkadaşlarımdan sürekli duyduğum şikayet, günümüz çocuklarının tembel, motive olmayan ve rahatlarına çok düşkün oldukları yönünde. Ciddi hiç birşeye hazırlanmıyorlar, hep en kestirme yolları tercih ediyorlar ve sürekli telefonları ile oynuyorlar! Benim müşahede ettiğim ise, çocuklar motive olmadıkları zaman ve konular doğru bir biçimde, çocukların kendi hayatlarını da eğitimin içine katarak ilham verici bir biçimde anlatılmadığı takdirde, ilgilerini çok hızlı kaybettikleri. Yani öğretmenlerin gerçek birer lider olması, liderlik yetkinliklerini geliştirerek zamanın ruhuna hazır olmaları bir gereklilik. Ancak bu şekilde, çocuklarımız yeni teknolojik fırsatlar ve zorluklar hakkında bilgilenerek geleceğin belirsizliklerine hazır hale gelebilirler.
Öğretmenliğin yeni çağın ruhuna uygun olarak tanımlanması ve mevcut öğretmenlerimizin bu tanıma uygun olarak dönüşmesi elbette ki öğretmenlerimizin üzerinde ciddi bir baskı. Teknolojideki son yönelimleri takip ederek öğretmeni oldukları konularda sürekli kendini güncel tutmak zorundalar. Bir derse ilişkin bir tek konunun bile çevrimiçi kaynaklarını güncel tutmak ciddi bir emek. Haliyle bu emeği verecek olan insanların maddi imkanlarının cezbedici bir hale getirilmesi belki de gelecek için atacağımız en önemli adımlardan bir tanesi.
Bu vesile ile, bugün dahi çok yeni konularmış gibi üstünde konuştuğumuz bir çok konuyu yıllar önce ilk defa kendisinden dinlediğim, yaptığı her işte, attığı her adımda, ettiği her kelamda işin ucunu muhakkak eğitime bağlayan rahmetli hocam ve büyüğüm İbrahim Arıkan’ı vefatının ikinci yılında rahmetle anıyorum. “Binlerce yıla sari bir milletin çocukları, çağın gereklerine uygun bir eğitim alırsa, tahmin ettiğinden bile kısa bir sürede muasır medeniyet seviyesini de yakalar, üstünden el de sallar, hiç endişe etme.” demişti bir keresinde.
Etmiyoruz hocam. Başaracağız, inşallah.