Babam epeyce zorlanırmış, o zorlu şartlarda Halet Hanımın talepleri karşısında.
Efendim hal vaziyet dünkü köşe yazımda tasvir ettiğim şekilde olunca, Halet Hanım babamla birlikte arada bir o kazı yapılan yerlere gidip, gelirlermiş. Bazen yanlarında başka birileri de olurmuş. At üstünde yolculuklar, vesaire. Issız, sakin yerler, dağ tepe oralar. Civarda tek tük çok az sayıda birkaç ev varmış. At ile ulaşım sağlanıyor veya bir yere kadar araçla gidilip sonrasına at ile devam edilirmiş. O dönemin (1960-62) kaymakamı Mehmet Can da çok yardım etmiş işlerinde Halet Hanıma. Destek sağlamış. Yine tam o vakitlerde bizim fotoğraf dükkanı çıkan bir yangında çok zarar görünce, aynı kaymakam babamı sevdiği için kampanya yapıp, yardım toplamak istemiş. Lakin babam bu teklifi kabul etmemiş ve kendisi kısa bir süre uğraşarak tekrar o dükkanı kurmuş, eski hale getirmiş...
Babam epeyce zorlanırmış, o zorlu şartlarda Halet Hanımın talepleri karşısında. Kalkıp, o kazı yapılan tepelere gitmek gelmek, saatlerce at üstünde yolculuklar, iş kaybı falan zor işlermiş zor. Çukurova'nın sarı sıcaklarında hem de. Halet Hanım bir sohbetimiz esnasında; "Baban iyi sabretti. Hiç yük saymadı. Benimle en az 15,20 defa o zorlu şartlarda Karatepe'ye geldi gitti. Hiç mecbur değildi. Benden bıktığını bak nasıl anladım, sana şimdi onu da anlatayım. Baban baktı ki olacak gibi değil, beni de kırmak istemiyor akıllıca bir yol buldu ve bir gün bana; "Halet Hoca, en iyisi mi ben size bir fotoğraf makinesi hediye edeyim. Sizinki bozuk, iyi de çekmiyor. Siz bu işi biraz da olsa biliyorsunuz zaten, siz o tarihi eserlerin fotoğraflarını vereceğim bu makine ile çekin, sonra bana getirin, bende burada tab edeyim, fotoğrafları da size vereyim, gene çok iş olursa gelir ben bir ucundan tutarım." dedi...
Halet Hanım kendisi de kabul etmiş bu fikri ama arada bir gene babamı alır götürürmüş. Makine arızalanınca ya da çok önemli bir bulguya rastlayınca. Tabi zamanla babam ona bu işin püf noktalarını da öğretmiş. İyi fotoğraf çekmeyi. Duygulandım tabii tüm bunları beş yaşında babasını kaybeden birisi olarak. Ona dair hatıraları bu türlü duymak ne yalan söyleyeyim çok güzel bir his oldu benim için. Yine Halet Hanım, bizden başka kasabada dört beş aileye daha arada uğrar, kimi zamanlar onlarda da misafir olurmuş. Karatepe civarında köylülerin evinde kaldığı da olurmuş hava şartlarına, işin durumuna göre. Bu türden bazı konular ismini zikrettiğim ilgili kitabımın içerisinde, o söyleşide de (Sayfa, 14-22 arası) yer alıyor bilahare...
Biraz 'yan çizdik' gibi... Halet Hanımın cep telefonu kullanmaması meselesine tekrar döneyim ben. O söyleşi esnasında (2010 yılında) kendisine; "Hocam dikkatimi çekti, sormadan da edemeyeceğim, yıllardır cep telefonu kullanmıyorsunuz ilginç geliyor bu bana, haberleşmeniz zor olmuyor mu bu şekilde?" diye bir soru yöneltmiştim. Kendisi de cevaben; "Böylesini daha sağlıklı buluyorum. Günümüzde yediğimiz içtiğimiz her şey sağlıksız olmaya başladı. Teknolojinin de faydalı olduğu kadar, insan sağlığına zararlı tarafları da var. Tabi ki böyle olmak aksamalara da neden oluyor, zaman zaman gecikmeler de oluyor. Ama çok kötü bir şey değil bu, siz sisteminizi öyle kurarsanız, insanlar da buna alışıyor. Ona göre davranıyorlar" demişti.
'Sormak Lazım' kitabı içinde de yer alan o cevabı aynı ile buraya aldım. Ayrıca, yanına ilk kez ve söyleşi öncesi gittiğimde, bu cep telefonu kullanmama işine şaşırdığımı, kendisine ulaşmanın bu yüzden de biraz zaman aldığını falan ifade edince, o durumu Halet Hanım bana; "Aslında çok boş vaktim de olmuyor, çalışmalarım, projelerim var, vakit yetmiyor, hayatımın da sükunete ihtiyacı var. Böyle bir halde yaşarken cep telefonu kullanmak hayatımdan çalmak anlamına gelir benim için" diyerek izah etmişti...
Hasılı, şimdiye kadar bahsettiğim konuları aklımda iyice harmanladıktan sonra işin teknoloji ve hayatımıza yansıyan kısmına dair size şunları diyebilirim. Aslında insan sistemini nasıl kurarsa biraz zor olsa da etrafta ona uyum sağlanabilir. İşler güçler, o vakitler belki biraz daha yavaş yürür lakin gene yürür, kıyamet kopmaz! Ha, günümüzde en az bir 'akılsız' cep telefonu kullanılmak şartıyla tabi. Halet Hanımın o usulünü bugün için kullanmak pek öyle mümkün görünmüyor. Kastettiğim sadece ev telefonuyla ya da iş telefonuyla irtibat kurma işi. Bugün de gene vardır belki ama bu bir istisna olur...
Telefonların 'çok akıllısı' bence de günümüzde dünkü köşe yazımda temas edildiği şekli ile artık insanlara huzursuzluk veriyor. Bu anlamda o beyanlara, görüşlere katılıyorum. Hayatın sükunetini ürkütüyor! İletişimi, irtibatı hızlandırsa bile insani ilişkilerini, duygularını biraz yavanlaştırıyor. Vaktimize gelince, onu biz istemesek dahi 'yan cebime koy' misali bir şekilde bizden araklıyor! Günümüz şartlarında bu anlattıklarım size nasıl gelir, ne düşünürsünüz, nasıl karşılarsınız orasını bilemem. Lakin, bana da artık o 'akılsız' cep telefonları daha cazip gelmeye başladı!. İşin en kötüsü de "Ve bu burada kalmayacak, daha da kötüleşecek" diyor Light Phone şirketinin yöneticisi!
Yani 'beterin beterini yaşayacağıza' getiriyor işi. Bu görüş için bazıları; "Kapitalizmin yeni satış taktiği, bunlar yeni ürün pazarlayıp, satacaklar yahu!" falan filan da diyebilir. Bunda bir doğruluk payı olmakla birlikte, madalyonun diğer yüzü ve günümüzün gözlemlediğimiz bazı nahoş gerçekleri de bunun aslında öyle olmadığını gözümüzün içine sokarcasına bizlere de gösteriyor. 'Teknoloji kaynaklı huzursuzluk' yaşam içinde baskın bir hale gelmeye başladı. Bahsi geçen o telefon şirketi durduk yere öyle bir ürünü piyasaya sürmüyor bence! Gerçekten talep var ki arzını gerçekleştiriyor.
Durumlar izah ettiğim minvalde olunca bize düşen de; 'yeter' diyerek, o beterden önceki son çıkışa doğru yönelmek herhalde! Bir gün gelir de telefonlarınızdaki her şey 3,5 gün kaybolursa ne olur mesela? Ya da külliyen giderse, silinirse! Geri de hiç gelmez ise. "Yok yahu, bu devirde öyle şeyler olmaz" demeyin. Bal gibi olur. Dünyada olmayacak denilen birçok şey hep olmuştur!
Bir yerde savaş çıkıyor ve insanlar koca bir ülkenin internetini kesiyor! Bazı sosyal içerikli programları kapatıyor. Savaşa değil ama o hallerine üzülüyor bazı insanlar da. Oturup hüngür hüngür ağlıyorlar! O derece bağımlı hale gelmişler, getirilmişler veyahut. Hem de günümüzde oluyor tüm bunlar ha, 2022 yılında. Ukrayna Rusya savaşında. İleri de beteri niye olmasın! O yüzden bazen 'akılsız' telefonlarla da oyalanın. Sosyal medyayı, sosyal platformları bazen unutun. O aleme de ara sıra yüz çevirin. Telefonu sadece konuşmak, insanlarla irtibat için kullanın. Diğer işlerinizi bizzat kendiniz yapın. Biraz zahmet çekin. Spor yapmış sayın kendinizi. Aklınız diğer işlerinizi bir şekilde halleder, yolunu bulur. Mümkün olduğunca aklınızı, o 'akıllı hırsızlara' külliyen emanet etmemeye çalışın.
Hayatlarınızın yolunu 'beterin beteri' ile kesiştirmemek için ya da kesiştiğinde ne yapacağınıza dair antrenmanlı olmakta fayda var diyorum! 'Güvercinler' ya da 'Ulaklar' ile veya Kızılderililer misali 'Duman' yoluyla haberleşelim de demiyorum. Kanaatimce, yaşam ve ruh sağlığımız daha uzun ömürlü olur. Deneyin bir zararı olmayacak önerilerden tüm bunlar. Halet Hanımın neredeyse 100 yıl gibi uzun bir süre yaşam sürdürmesinin arkasında yatan ayrıntılardan birisi de belki buydu, hangimiz bilebiliriz ki? O bahsedilen türden, hem bedenen hem de ruhen çalan "akıllı hırsızlardan" kendini bir nebze de olsa uzak tutmayı başarabilmişti, belki de. Sağlıcakla kalın.