Marazi bir durum. Ünlü sözü değiştirirsek, "Herkesin bir gün özel hesapları ele geçirilecektir" olurdu herhalde.
Marazi bir durum. Ünlü sözü değiştirirsek, “Herkesin bir gün özel hesapları ele geçirilecektir” olurdu herhalde.
Yıllar evvel bu iş daha düzenli yapılırdı. Sizi dinleyenler bunu yazılı hale getirir sadece ilgili makamlara verirdi. Daha sonra bu tapeler bir şekilde onların güvendiği, sizin de tanıdığınız biri vasıtası ile sanki dostça “Kendine dikkat et” başlığı altında size aktarılırdı. Daha kapalı bir çevrede kalırdı anlayacağınız. Amaç yerini bulurdu.
Şimdilerde ise işin kuralı-kaidesi kalmadı. Daha kavganın başında, itiş kakıştan bile önce adam yerden taşı alıp kafanıza koyuyor. Daha “Ne oluyor yahu” bile demeden yere yığılıyorsunuz.
Özel hesaplarınızı, kişisel yazışmaları ele geçirip yayınlayan hackerlardan ve bunları alıp kullananlardan bahsediyorum. Artık özel hayat falan hak getire. Sanki hep birlikte yaşıyoruz. Neredeyse, sadece internetteki paylaşım sitelerinden takip ettiğimiz için üzerinde hak sahibi olduğumuzu düşündüğümüz kişilere sesleneceğiz: “Aaa. Niye özel hayatını bize anlatmıyorsun” diye. Gerçi buna teşne olacaklar da çıkacaktır.
Hackerlar (Kendilerine bu ismi verip kurtulamazlar. Bunlar tacizci) çeşit çeşit. Siyasi görüşlerine göre bile bölünüyorlar. Bazıları ise sadece yapabildiği için insanların özel hayatına giriyor. Onlar sizin hayatınızın bir parçası. Artık bunu kabul edin.
Aslında temel sorun, insanca yüz yüze konuşmak yerine anlamsız kısaltmalarla yazışma huyundan kaynaklanıyor. Eskiden saat 20.00’dan sonra insanları telefon ile aramak ayıpken, şimdi sabaha karşı bir mesaj sesiyle uyanabiliyorsunuz. “Ne yapıyon?” veya “Uyanık mısın?” gibi anlamsız, abuk bir metin çıkıyor karşınıza. Bu bir yönü.
Diğer yönü ise, çok açık ki hepimizin bir sürü konuda bir sürü, belki de birbiriyle çelişen ve dahi zaman içinde değişen düşünceleri, görüşleri var. Sanki hepimiz tutarlılık abidesiyiz. Ard arda yayınlanan mesaj metinleri çoğu zaman çarpıtılmış sonuçlar doğuruyor. Sonra ayıkla pirincin taşını.
Benim önerim, mümkünse yüz yüze görüşebileceğiniz kişilerle telefonla konuşmayın. Telefonla konuşabileceğiniz kişilerle yazışmayın. Zaten telefonda konuşamayacağınız bir kişi ile niye yazışırsınız ki. Hele hele yazışırken başkalarının dedikodusunu hiç yapmayın. İlla yazışmanız gerekirse o zaman bizin eski usûl SMS’leri kullanın. Hackerlerin hedefi olmazsınız. Eğer bu SMS’ler de yayınlanırsa, en azından kimin sizi takip ettiği belli olur.
FED ne yaptıysa yaptı. Sen kendi işine bak.
Ömer Seyfettin’in ünlü “Diyet” hikayesinde (Gençler sizin anladığınız anlamda ‘diyet’ değil ha) hani kahramanımız artık dayanamaz ve “Al diyetini” diye bağırıp kolunu keser ya. İşte ona benzer bir durum.
Amerikan Merkez Bankası sonunda faiz arttırdı. Ohh. Nihayet oldu. Şüyuu vukuundan beterdi zaten. Artırdı, artıracak derken başta biz tüm gelişmekte olan ülke ekonomilerinin canını yaktılar. Alın işte artıcaktı arttı. Şimdi bakalım ne yapacaksınız.
Bu tartışmalar başladığında Amerikan ekonomisi yeni yeni düze çıkmaya başlamıştı. Bu sırada FED’in alacağı kararların dünyayı nası etkileyeceği tartışılıyordu. Bir FED yetkilisi o zamanlar şöyle bir açıklama yapmıştı: “Tamam ama unutmayın ki biz Dünya Merkez Bankası değiliz. Amerikan Merkez Bankasıyız. Yani kendi ülkemizin çıkarlarını düşünürüz.” Anlayan için herşeyi özetleyen kısacık üç cümle.
Şimdi dolar yükselecek, altın düşecek falan. Para sahipleri, büyük büyük faiz imparatorları, irili ufaklı ‘yatırımcılar’ Amerika’dan faiz almaya çalışacak. Bize ve bizim gibi ülkelere de “Faiz arttırın” diye baskı yapacak. Eee. Hep aynı şeyleri söylüyorlardı zaten.
Derdim bu kararların önemini hafifletmek değil. Derdim, bu finans politikalarına kafayı takıp gerçekten üretimle ilgili şeylerin geri plana atılmasında.
Ne olacaksa oldu. Anlaşılan daha da olacak. Ama biz bu tartışmalarla oyalanmak yerine nasıl daha çok çalışırız ona bakmamız lazım.
Evde nasıl petrol yaparsınız?
Dolar yükselir bizim benzin fiyatları artar. Sonra dolar düşer, bu kez petrol fiyatları artar. Biz maalesef petrol üreten bir ülke olmadığımız için bu durum sittin senedir böyle. Aklı evvel, hayli esprili biri de (Yazanı bulamadım) ‘Evde nasıl petrol üretirsiniz’in cevabını vermiş:
1) Öncelikle şöyle iricesinden bir dinazor alıyoruz.
T-Rex’e falan bulaşmayın, ıssırır. Brachiosaurus iyidir. Marketlerde satılıyor.. (25 metre, 30 ton birşey)
2) Bahçede derince bir çukur kazıp yeni ölmüş dinazoru içine atıyoruz. Dinazor ölü değilse uğraşmayın, deper. Bahçeniz 1 dekardan küçükse sığmaz.
3) Dinazoru gömdükten sonra üzerine göz kararı yeterince toprak atıp 100 milyon yıl bekleyiniz. Petrol olgunlaşırken biraz gezin dolaşın, çay için.
4) Ham petrol oluşunca bir pipetle emin ve bir cezveye tükürün(Bir cezve az mı yani).
5) Petrol kaynayınca tülbentle süzün. Tülbentte kalan asfalttır. Yollardaki çukurlara dökün ki ekonomimiz kazansın.
6) Süzülen kısmı bir bardakta bekletin. Çökeltisi dizel, üste çıkan sıvı ise benzindir. Hayrını görün.