Geçtiğimiz hafta eğitim dünyasına bomba gibi bir haber düştü.
Türkiye’nin ilk ve en önemli üniversitelerinden biri olan İstanbul Bilgi Üniversitesi yeni bir yatırımcının mülkiyetine geçti. Sokaktaki deyimi ile “üniversite satıldı”, ya da hukuki deyimi ile üniversiteye yeni bir yatırımcı geldi. Bu konu eğitim dünyasında çok konuşuldu. Kimisi “üniversite satılır mı” dedi, kimisi “güzel para” dedi. Bu konu serbest piyasa ekonomisinin hayatımızın tüm aşamalarında karşımıza çıkabileceğini bir kez daha kanıtladı.
Bir Satış Hikayesi
Serbest piyasa ekonomisinde işletmeler el değiştirebilir, satılabilir, kapatılabilir. İşletmenin sahibi ya da işletmecisi ekonomik ya da başka nedenlerden dolayı o işletmeye yönelik bazı kararlar alabilir. Bir üniversitenin satılması konusuna pek alışık değiliz ülke olarak. İlk Beykent Üniversitesi, Doğuş Üniversitesini satın almıştı. Bu çok konuşulmuş çok tartışılmıştı. Kısa bir dönem önce Fenerbahçe Üniversitesi Medicana ile ortak olmuştu. Medicana Grubu üniversitenin yüzde ellisine ortak olduğuna dair haberler yayılmıştı. Geçtiğimiz hafta da İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin 90 milyon dolara Can Holding’e satıldığının haberleri yayıldı. Konu ile ilgili üniversitenin bağlı olduğu Bilgi Eğitim ve Kültür Vakfı “1994 yılında kurulan Bilgi Eğitim ve Kültür Vakfı’na yeni destekçilerimiz katılmıştır. Bu doğrultuda Can Ailesi vakfımızın destekçileri arasındaki yerini almıştır” açıklaması ile bu haberi doğruladı. Vakıf açıklamasında “Üniversitemizin mevcut yönetimi ile akademik ve idari kadroları bir değişiklik olmaksızın görevine devam ederken, Laureate Uluslararası Üniversiteler Ağı başta olmak üzere diğer tüm uluslararası iş birlikleri de büyüyerek sürecektir” diyerek bir başka deyişle üniversite ile doğrudan bağlantısı olanlara “panik olmayın, hiçbir şey değişmeyecek” demeye getirdi.
Değeri Kaybedince Ucuza Gitti
İstanbul Bilgi Üniversitesi aslında bir üniversite bilim mi yapmalı yoksa siyaset mi sorusunun en somut örneklerinden biri. Bu üniversiteyi 1996 yılında genç bir girişimci kurmuştu. Adı Oğuz Özerden’di. Genç, kaliteli ve akıllı bir girişimciydi. Farklı işler yapmış hatta doksanlı yıllarda çok popüler olan 900’lu hatların işletmeciliğini yaptı. Ben Oğuz Beyi tanıyordum. Birkaç kez programıma gelmişti. Çok iyi bir üniversite kurmuştu. Çok kısa bir sürede Bilgi Üniversitesi, Türkiye’nin en kaliteli eğitim veren ve marka değeri yüksek üniversitelerden biri oldu. Öyle çok ahım şahım şartları da yoktu Oğuz Özerden Bilgi Üniversitesini Kuştepe’de mütevazı ama çok akıllıca kurgulanmış bir yerleşkede kurdu ve büyüttü. Özerden üniversitenin patronu olduğu halde spor giyinen, kendini bürokrasiye bırakmayan, atak ve en önemlisi ise alaturka bir patron değildi. Üniversiteyi kurduğunda çok zorluklar yaşadı, ilk kurulduğunda üniversite için “korsan üniversite” dendi. O dönemki iktidar partisinden destek almadı. Hatta aksine o dönem ona köstek bile olundu. Aklınıza gelebilecek her türlü olumsuzluğu yaşadı ve üniversiteyi kurdu. 2000’lerin başında öylesine yüksek bir marka değeri vardı ki Bilgi Üniversitesinin akademisyenleriyle birkaç tık ilerdeydi. Daha sonra üniversiteyi Amerikan menşeli bir şirkete sattı ve Türkiye’den ayrıldı. Amerikalılar çok iyi bir üniversite aldılar, ama ne olduysa ondan sonra oldu ve üniversite yavaş yavaş politize olmaya başladı. Bilimsel anlamda kısa bir sürede çok iyi bir yere gelen üniversite bilimden çok politika ile anılmaya başladı. 1990’dan sonra doğan kuşağı da yakalayamayan üniversite öylesine güçlü bir markaya sahipti ki tüm olumsuzluklara rağmen birinci lig üniversite olmayı başardı. İlk kuruluşundan beri bildiğim bir üniversite olduğu için her aşamasını takip ettiğim ve çokta beğendiğim bu üniversite son yıllarda politize olmuş akademisyenlerin istihdam edildiği bir kurum haline dönüşmüştü. Şimdi bunu neden söyledim? Bunu söylememin nedeni işletmenin satış değerini düşük bulmam. 90 milyon dolar iyi para tabii ki ama böylesine köklü bir kurum için düşük. Eğer ilk satıldığı andaki çizgiyi koruyabilseydi, o ilk on yılındaki işletme ve özellikle pazarlama stratejisini korumaya yönelseydi bugün bu fiyat daha yüksek olurdu. Ciddi işletmecilik hataları yapıldı, bu üniversite bu hatalar yapmasaydı bu fiyat 150 hatta 200 milyon dolar olurdu. Ancak düşen net kar oranı, kaybolan başarılı imajı ve politize olmuş hali kuruma çok şey kaybettirdi. Başka politize olmuş öğretim kurumu yok mu? Var hem hükümet lehine hem de aleyhine politik pozisyon alan öğretim kurumları da var. Bunlar da hatalar yapıyor. Ülkemizde yaşanan kutuplaşmaya ivme veriyorlar. Bazı üniversiteler öylesine bir noktaya geldi ki, öğrenciler bile seçerken, en azından aileleri seçerken, “yok o üniversite yandaş, ya da yok o üniversite muhalif” diyor. Üniversitelerin bu konumdan uzaklaşması lazım. Bilim üreten kurumlar olmalı. Politikanın yeri meclistir. Eğer politika üretecekse o zaman o kurum bir eğitim kurumu değil politik bir görüşün simgesi olur ki bu çok yanlış.
Üniversite satılır mı?
Bilgi Üniversitesi vakasına bir de sosyal açıdan bakmak istiyorum. Bir üniversite satılır mı ya? Diyenlerde oldu. Tabii ki eğitim ve sağlık kurumlarının birer ticari kurum olarak algılanması üzücü, bu işin sosyal boyutuna da aykırı. Oğuz Özerden’in tanıdıktan sonra bende hiçbir zaman gerçekleşemeyecek (o kadar zengin olmadığım için) bir fantezi kurdum. Bir üniversite kurmak, onu dünya standardına getirmek, dünyaya açmak ve yaşlanınca satmak, alacağım paranın büyük bir bölümünü bir hayır kurumuna bağışlamak ve yaşlığımda o üniversite mezunlarının başarılını medyada seyretmek.
Mevcut dünyanın ekonomik sisteminde “satmak” var ve olacak. Üstelik tüm alanlarda olacak. Buna karşı çıkmak benim için hayalperestlikten başka bir şey değil. Şu an dünyada egemen olan ekonomik sistem liberal sistem, ya da bir başka deyişle kapitalist düzen. Üstelik bu sistem adımlarını büyüterek soğuk savaşı da kazanarak bu noktaya geldi. Bakın Çin’e, orada komünist rejim var değil mi? Hayır! Çin’de bu işin öyle gitmeyeceğini anladı ve bir açılım politikası ile komünist ile liberal sistemi birleştiren karma bir ekonomik politika geliştirdi. Yani o da sistemini yumuşattı ve şu an dünya ekonomisindeki yerini daha da sağlamlaştırdı, her geçen gün daha da iyiye gidiyor. Liberal sistem artık kaderimiz, en azından bu birkaç kuşak daha böyle gidecek. Böyle bir sistemde üniversite de satılır, hastane de satılır aklınıza gelecek her şey satılır. Burada bence önemli olan “vicdan” kavramı. Serbest piyasa ekonomisi her ne kadar her şeyi para ile değerlendirse de “akıl” ve “etik” konularında bazı şeyleri insana bırakıyor. Ama insanların maddi hırslara yenik düşmemesi ve sosyal sorumluluk alması lazım. Böyle bir nüansla üniversite de satabilir, hatta biraz abartayım insan bile satabilir. Önemli olan bunların sosyal sorumluluk çerçevesi altında yapılması.
Hem Kaliteli Hem Yetenekli
Rock müziğinin kaliteli sesi. Kendi halinde, kendi tarzından müziği seven kimseye bulaşmayan hem yakışıklı hem de yetenekli ama bu özelliklerine rağmen şımarmayan bir rocker: Gökcan Sanlıman. 2010 yılında hala yapılması delilik sayılabilecek bir albümle, yabancı dünya klasiklerinin coverlarından oluşan İngilizce bir albümle bize merhaba dedi. O günden bugüne gerek sahnelerde gerekse stüdyoda sürekli üretti. Bazen albüm bazen single. Ama hep üretti. 2020 yılında birden çok şarkısının yer alacağı albümün hazırlıklarını yaparken, 2019 Ağustos’unda “Aramızda” adlı içinde hem pop hem de rock tınılar içeren melodik yönü ağır basan bir single yayınladı. Gökcan Sanlıman hem yeni şarkısını hem de müziğini anlattı.
Yeni Single: “Aramızda”
“Aramızda” şarkısı, hali hazırda aslında kaydettiğim yeni albümümde yer alacak bir şarkıydı. Albümün kayıtlarını henüz bitiremedim, kafamda yani repertuvar hazır gibi ama “Aramızda” tam bu döneme uygun bir şarkı olduğu için bu şarkıyı bekletmek istemedim. O yüzden single olarak yayınladım Albümde klip çekmediğimiz şarkılar arada heba olabiliyor, o yüzden bu şarkıyı da harcamak istemediğim için bunu single olarak yayınladım.
Yeni Albümünü Yakınca Paketleyeceğim
Ben albüm yapmayı çok seviyorum, stüdyoda zaman geçirmeyi çok seviyorum. O yüzden de şarkılar sürekli birikiyor, sürekli şarkı yazıyorum ama geniş bir yelpazede şarkılar yazıyorum, pop şarkılarım da var daha alternatif şarkılarım da var. Onları bir albüm çatısı altında toplamak biraz zaman alıyor. Bir de böyle her yaptığım şeyi beğenmiyorum aslında. Biraz mükemmeliyetçi bir yapım var, En son albümüm 2016’nın Nisan’ında çıktı şimdi 3 sene geçmiş, artık daha da fazla vakit kaybetmeyeceğim bir an önce albümü paketleyeceğim.
İlk Albümümde Dayak Yemekten Korktum Ama Yemedim Çünkü İyi Çalıştık
İlk albümüm “Yesterday” 2010 yılında yayınlandı. O dönem ben üniversitedeyken cover şarkılar yapıyordum barlarda, plak şirketim hali hazırdaki ve şimdiki çalıştığım 9 senelik plak şirketim Avrupa Müziğin sahibi Deniz Erdem bir akşam beni dinlemeye geldi. O akşam “Yesterday” albümümdeki bazı şarkılar da vardı repertuvarımda. İngilizce telaffuzumu beğendi, şarkıları bana çok yakıştırdı. Onun hali hazırda böyle bir projesi varmış ve bunu bana teklif etti, ben de hemen kabul ettim çünkü stüdyo şarkıcılığıyla sahne şarkıcılığı başka şeyler. Bu albümde çok şanslıyım Teoman’la çalıştım düet şarkısı var “Prison Son”, Göksel var “Good Bye My Love”, bir de Şebnem Ferah var bu insanlarla çalışmak bana çok büyük tecrübe oldu.
Yabancı klasiklerden oluşan bir cover albüm yapmak riskti yani dayak yemekten çok korktum ben o dönem, ama çok da dayak yemedim çünkü iyi çalıştık. Selim Öztürk Kargo grubunun kurucuları ve gitaristi prodüktörlüğümü yapmıştı. Repertuvara iyi çalıştık, şarkılara iyi çalıştık o yüzden beğenildi albüm. Aklımda bu albümün ikincisini yapmakta var.
Kendimi Geliştirmek İçin Oyunculuk Eğitimi Aldım
Oyunculuk dersine bir süre ara verdim, oyunculuk eğitimi derken insanlar beni yanlış anlamasın. Oyunculukla alakalı büyük iddialarım olduğundan değil, bu sahne sanatları çok birbiri içine geçen konular. Yani oyunculuk da aslında bir sahne performans sanatı, o yüzden hepsi birbirini besliyor. Ben kendi sahnemde de çok kullanıyorum oyunculuk tarafında öğrendiğim şeyleri. Vücut dilini daha iyi kullanmak, daha özgür olmak, iç dünyamı daha bağlantılı sağlamlaştırmak için oyunculuk eğitimi aldım. Dizi oyunculuğu gibi bir iddiam yok, kendimi geliştirmek adına yaptığım bir şey bu ama tabii ki tekliflere de açığım.
Rock Müziği Biraz Kan Kaybetti Ama Hiçbir Zaman Bitmez
Rock müzik olarak biraz kan kaybettik, sebepleri uzun uzun tartışılabilir fakat rock müziğin hiçbir zaman tamamen modasının geçeceğini düşünmüyorum. Çünkü alt metni olan ve belli bir yaşam tarzına tekabül eden bir müzik türü, aslında hayat tarzı diye de adlandırılabilir. O yüzden azalır, çoğalır, dinleyicisi azalır ama kitlesi hiçbir zaman yok olmaz. Şimdi günümüzde mesela rap müzik biraz daha öne çıktı.
Kayıt Teknolojileri İlerledikçe Şarkı Bestelemek Kolaylaştı
Youtuberlar ile rap müziği ön plana çıktı. Bunu nasıl değerlendireyim, yani kimseyi de kızdırmak istemiyorum. Kayıt teknolojileri ilerledikçe şarkı yazmak bestelemek daha çok bilgisayarların tekeline geçtikçe bu işi yapmak daha çok kolaylaştı. İşin analogluğu gitti. Herkesin emeğine saygım var rağbet de gören bir durum var ortada o yüzden bu piyasada herkese yer var. Yani pasta yeterince büyük, halk rap müziğini seviyorsa dinleyenler seviyorsa diyecek hiçbir şey yok.
EKOTÜRK TV Kışa İddialı Giriyor
16 Eylül’de iddialı bir biçimde kış yayın dönemine girmeye hazırlanan tecrübeli gazeteci Cengiz Özdemir’in genel yayın yönetmenliğinde Türkiye’nin en iyi ekonomi kanalı olma yolunda emin adımlarla ilerleyen EKOTÜRK TV transferlere başladı. İlk önemli transfer ekonomi ve finans haberciliğinde marka olmayı başaran Hande Demirel oldu. Yeni dönemde çok ciddi hazırlıklara imza attıklarını söyleyen kanalın genel yayın yönetmeni yardımcısı Ali Değirmencioğlu, yeni transferleri duyurmaya devam edeceklerini söyledi ve “Yayın akışımız sabah 6.30’da başlayacak ve gece 23.00’a kadar canlı olarak sürecek. Ekranımızda Türkiye ve küresel piyasalarla ilgili her gelişme sıkı şekilde takip edilecek ve izleyicilere sunulacak.”
Müzikal Oyunculuk Eğitimi Almak İsteyenlere
Napolyon, “Para, para, para” dedi. Bende hep “eğitim, eğitim, eğitim” diyorum. Özellikle medya, sanat gibi sektörler eğitimsiz insanlarla dolu. Bu alanlarla ilgili eğitim veren kurum ve kişileri görünce mutlu oluyorum. Famelog Academy’nin, sahne sanatlarının tümünü kapsayan Müzikal Oyunculuk Okulu bu alanda eğitim alanlara merhaba dedi. Oyunculuk, diksiyon, şan, dans ve müzik eğitimlerinin tamamını içeren ders programıyla Müzikal Oyunculuk Okulu, öğrencilerine renkli müzikal dünyasının kapılarını açmayı hedeflemiş. Bence çok güzel. Eğitim kadrosuna baktım, yönetmen ve oyuncu Korel Cezayirli oyunculuk; dansçı, koreograf ve sanat yönetmeni Nur Doğan dans; opera sanatçısı Deniz Karausta’nın ise şan dersleri verecek. Müzikal oyunculuğu diğerlerine benzemez, daha çok bilgi ve çalışma ister. Yetenek ister ve tabii ki bu yeteneği geliştirecek eğitim.
Rafet El Roman Yine Romantik
Aşk şarkılarının vazgeçilmezi Rafet El Roman, “Seveni Suçlama” adlı yeni şarkısını müziksevere sundu. Söz ve müziği Rafet El Roman ve Reza Abbasian’a ait olan “Seveni Suçlama“adlı şarkı 3 Eylül salı günü Dijital platformlarına sunuldu. Düzenlemesi Almanya’da Steffen Müller tarafından yapılan şarkıya, Rafet El Roman kendisi Kıbrıs ve Almanya’da klip çekti. Rafet El Roman’ın golf hocasını canlandırdığı klipte, yine romantik kareler yer alıyor. Çok güzel bir şarkı mutlaka dinleyin.
Beylikdüzü Halkı Sanata ve Kültüre Doydu
Beylikdüzü Belediyesi geçtiğimiz hafta çok güzel bir etkinliğe imza attı. Beylikdüzü 6. Sevgi ve Barış Buluşmaları adı ile yapılan festival havasında geçen etkinlikte her akşam bir sanatçı konser verdi. Öğleden sonraları sanat sohbetleri yapıldı. Küçük bir fuar alanı kurularak sahafları bir araya getirdi. Ben nostalji, sahaf gibi şeyler duydum mu Bağdat’ta bile olsa atlar giden bir tip olduğum için perşembe günü bu alana gittim. Yolda giderken “Allah dedim arabayı nereye park edeceğim”. İstanbul’da bir yere giderken artık ilk ve hatta bazen tek düşündüğüm şey bu oluyor. Navigasyon yardımıyla yeri buldum, bir baktım kocaman bir park alanı. Üstelik ücretsiz, hemen atladım.
Aradan iner inmez hemen soluğu fuar alanında aldım. Orkestra akşam konseri için prova yapıyordu. Sahafları gezdim, çok güzel ve ferah bir alana sıralanmışlardı. Eski kitaplar, dergiler, plaklar derken zaman geçirdim. Arada da belediyenin bu etkinlik için Cumhuriyet Caddesinde ayırdığı alanı gözlemledim. Çok güzel bir etkinlik yapılmış. Belediyenin basın dairesi her gün yaşananları adeta rapor edercesine bir bültenle duyurdu. Her gün posta kutuma bir bülten geldi. Oldukça profesyonel ve güzel organize edilmiş hedefine ulaşan bir çalışma olmuş. Belediye başkanı Mehmet Murat Çalık nerdeyse tüm etkinliklere katılmış, sanatçıların konserleri doldu taştı. EYPIO, Bora Duran, Güliz Ayla, Fettah Can gibi isimlerin sahne aldığı Sevgi ve Barış Buluşmaları sanatı ve kültürü çok güzel bir şekilde yaşattı. Bizzat gördüm test ettim, Beylikdüzü Belediyesini tebrik etmek borcum oldu.