Eski Güneydoğu... Kaçakçılık ile hayatını devam ettirmeye çalışan insanlar...

Bir lokma ekmek uğruna kolunu, bacağını, sevdiklerini, hayallerini, hayatını mayınlı topraklarda bırakanlar... Ve tüm kayıplarına rağmen yine ‘ölüme bile bile lades’ diyenler...


Güneydoğu’nun geçim kaynağı olan kaçakçılık geçmiş yıllarda çok yaygındı. Çay, tütün, kumaş, elektronik cihazlar...
Sıcakta, karda, kışta, yolda karşılaşılan zorlukların yanı sıra kaçakçılığın en tehlikeli kısmı mayınlı tarlalardı. Kaçakçılar riski azaltmak için mayınlı tarlaları nasıl geçmeyi denerdi biliyor musunuz; eşekler ile!
Mayınlı alanı patlatarak temizlemek ve kendilerine yol açmak için önden eşeğini yollardı kaçakçılar...
‘Eşekler; hemen yanı başındaki dost görünümlü insanların onları ölüme yolladığını bilmeden önden giderdi...’
Daha yakından tanımanız için sıklıkla cümlelerime yüklediğim ‘bir nefes Güneydoğu’yu’ size yolluyorum.
Şimdi gelelim mi güncelimize?

Ahmet Davutoğlu; ‘parti kuruyorum, kurabilirim, parti değil harekette olabilir, olmayabilir, Ali Babacan ile birleşeceğiz fakat Abdullah Gül izin vermiyor, biz gitmeyiz Babacan gelsin hatta gelirken o kedisini de getirsin’ dedi durdu aylardır. Dedi de devamı gelmedi!
Sonra AK Parti bile sıkıldı ve ‘madem öyle işte böyle de haydi git’ düşüncesiyle ihraca sevk etti Ahmet Davutoğlu ve beraberindekileri. İhraç talebi karara bağlanmadan ‘siz beni kovamazsınız, ben istifa ediyorum’ dedi Davutoğlu yüreği kan ağlayarak, cümleler boğazına düğümlenerek.

Aslında Ahmet Davutoğlu AK Parti’den ayrılmayı hiç ama hiç istemiyordu. Yuvada kalıp sesinin duyulmasını ve yetki verilmesini istiyor gibiydi. Fakat onu öne sürenler de hiç masum değil gibiydi! Öne sür, riski yükle ve gör, tepkiyi azalt, korkuyu ve şoku azalt ve hoooppp yeni hamleyi yap!
İlk günden bu yana bunu gördüm ve soludum Ahmet Davutoğlu’nun çevresinde dönen havadan.

Diyarbakır’da açıklanan manifesto sonrası fikrimi soran Ahmet Davutoğlu’nun ekibine ve yurt içinden-yurt dışından arayan herkese özetle şunu söylemiştim; Davutoğlu’nda lider vasfı yok, ortaya sunduğu bir çözüm yok, ne dediğini anlayan yok ve kısaca çaldığı bu maya tutmaz!
Bunda alınacak bir şey yok. Hepimiz çok şey olmak istiyoruz da olabiliyor muyuz? Olamıyoruz. Misal ben; teknoloji söz konusu olduğunda minicik çocuklardan hiç utanmadan yardım talep ediyorum çünkü anlamıyorum.
Ahmet Davutoğlu geçmişte yürüttüğü sıkıntılı görev sürecine, vatandaş odaklı hitabetteki yetersizliğine, Türkiye’de beklenen yeni parti formatını karşılayamamasına ve son yaptığı ‘açıklarsam toplum içine çıkamazlar’ çıkışına rağmen kararlıydı fakat olmadı büyük ihtimalle de olmayacak.
Birkaç yazımda da söz etmiştim; ‘yeni parti veya partiler kurulacaksa merkez sağ, demokrat, muhafazakar olmayan çizgide olmalı’ diyor vatandaş benden söylemesi...

Ali Babacan mı? Onu da ilerleyen günlerde analiz merceğime alacağım elbette.
Şu cümle ile başlamak üzere; Mahsun Kırmızıgül’ün popüler olduğu ilk yıllar...Bir gün televizyonda Kırmızıgül’ün röportajını izlerken arkadaşım hayal kırıklığı içerinde ‘bu çocuk konuşunca tüm karizmasını yitiriyor keşke hiç konuşmasa!’ dedi.