İnsanoğlu var olduğundan beri organize haldedir. Nitekim ona şeylerin isimleri öğretilmiştir. Şeylere bir isim vermek, iletişimin sistematiğini kurar.

Konuşarak iletişim kuran insan, diğer canlılardan bu yönüyle ciddi bir biçimde ayrışır. İnsan, konuşabildiği için mantık örgüsü kurgular, şeylere isim verdiği için hayaller kurar, planlar yapar. Bu yetisinden ötürü yükümlüdür. Nitekim bu emanet; göklere, yere ve dağa sunulmuş, onlar bu yükümlülüğün altına girmemişlerdir. İnsan, balıklama atlamıştır.

Organize olmak demek, tanımlanmış görevleri paylaşmak, hayatta kalmak ve daha fazlasına sahip olabilmek için idare ve sevk edilmek demek. Yani var olduğumuzdan beri sevk ve organize eden bir ak budun ile sevk ve idare edilen bir kara budun var.

İnsanlığın yakın tarihi itibariyle, gücün ve haliyle ak budun olarak ifade edilen elit sınıfın gelişimi kabaca şöyle bir yol çiziyor. Kral ve ailesi elit sınıfken, teşkilat karmaşıklaştıkça kralın gücünü onların eliyle kullandığı bir aristokrat sınıf oluşuyor. Bunlar ağırlıklı olarak savaşlarda yararlılık gösteren tipler. Bir tanesi bir şekilde bu sınıfa dahil oldu mu, sonra nesilden nesile bu iş devam ediyor.

Amerika’nın keşfi ile küreselleşme olgusunun ilk nüvelerinin atılmasına müteakip burjuva sınıfı ortaya çıkıyor. Tüccar olan bu tipler paranın gücü ile zenginleşip yeni elitleri oluştururken, finans kesimi de bu zamanlarda kendi ak budunluğunun temellerini atmaya başlıyor.

Sonrası bilindik hikaye. Dünya savaşlarına kadar nispeten tüccarların ve üretim yapanların ak budunlüğunda süregelen bir dünya ve nihayetinde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana finans kapitalin tartışmasız ve tek ak budunluğu!

IIF’in raporuna göre, 2017 yılı üçüncü çeyreği itibariyle dünyanın toplam borcu 233 trilyon USD. Toplam dünya ekonomisinin üç katından fazlası! Bu borç kime var? Sekiz milyar insan, adam başı yaklaşık 30 bin USD borcumuz varsa, Türkiye açısından biz aslında adam başına ortalama dünya insanı kadar bile borçlu değiliz! Ve bu paranın sahipleri yarın borcu borçla finanse etmek yerine ver benim paramı dese, acaba dünyada ne olur? Bunu demiyor olmanın gerçekten bir karşılığı yok mu? Yoksa aslında her gün bu karşılığı bir şekilde ödüyor muyuz?

İşin özü, aslında dünyada olması gerekenden çok fazla para var. Tek dayanak noktası güven olan bir metayı, güveni sağlayanlar için iki parmak hareketi ile üretmek zor olmasa gerek. Sadece dağılımda ciddi sıkıntı var. Görünen o ki bu dağılım sıkıntısı da bu sürecin sonu olacak.

İçinde bulunduğumuz bu yeni dönemle beraber ak budun tanımı yeni baştan değişiyor. “Üçe aldım otuza sattım, yüzde bin para kazandım, para bende ak budun benim” anlayışı göçebelikten yeni yerleşik hayata geçmiş zihin yapısı için hala geçerli bir anlayış. Finans kapitalin sahipleri, üçe alıp otuza satan adamın yaptığı karı, ekran başında iki tuş hamlesiyle hallediyor. O lütfedip borcun kapısını açarsa, otuza satan malını otuza satabilecek adamı buluyor.

Kapitalin aslında bu kadar bol olduğu bir dünyada, yeni neslin ak budununu oluşturacak olan insanların bilim ve teknoloji üreten, üç beş sene içinde dünyadaki kabul edilmiş anlayışları temelinden sarsacak fikir ve ürünleri geliştirenler olacağı açık. Çünkü esas kıtlık burada.

Binlerce yıla sari tarihi, onlarca kültüre ev sahipliği yaparak farklı farklı insanlara beşik olma hassası ile memleketin geleceğin ak budunu olabilecek yetenekte çocuklara fazlasıyla sahip olduğuna şüphe yok. Bize düşen, bu çocukları bilimsel metotlarla tespit ederek bu çocukları sadece devletin eline bırakarak bir şeylerin olmasını umut etmek değil. Bize düşen, geçmiş dönemin ak budunu olan kapital sahiplerini eğitmek, fırsatları görmelerini sağlayarak onların da bu çocuklara destek vermesini temin etmek.

4. Sanayi Devrimi’nin yeni elitlerini, ak budununu oluşturacak insanlar çocuklarımız olarak şu anda aramızda dolaşıyorlar. Geleceğin petrolü bu çocuklardır. Eğitelim, eğitelim, eğitelim.