Futbolun kapitalistleşmesi başlığına karşı çıkanlar olabilir.
Futbolu bir spor olarak ön plana çıkaran sanırım onun kültürel entegrasyonda oynadığı roldür. Öyle ki entegrasyonu zedeleyen ırkçı çıkışlar vesaire yeşil sahalarda gördüğü tepkiyi başka hiçbir zeminde görmez.
Ve görmediğini bugünün Kudüs’ünde müşahede edebilirsiniz.
Futbolun kapitalistleşmesi başlığına karşı çıkanlar olabilir. Futbolu zaten kapitalist bir oyun olarak görenler olabilir. Ya da kültürel entegrasyonda futbolun oynadığı bir rolün kapitalist kültürü yerleştirmek olduğu tezini savunanlar olabilir.
Gene de her kültürde futbolun kendi dinamikleri vardır ve gerçekten kapitalist bir rekabet alanı olarak her zaman konumlanamayabileceğinin onlarca örneği bulunup çıkarılabilir. Hatta fair-play olgusu kapitalist rekabeti disipline eden bir değer olarak biraz ekonomi içindeki tartışma alanına transfer edilmelidir diye düşünürüm.
Hasılı futbolda lokal kültürlerin farklı etkileri görülse de başarı her zaman evrensel değerlerin bir çıktısı olarak ifade edilegelmiştir. Sergen Yalçın’ın şampiyonluk maçı sonrası değerlendirmeleri buna güzel bir örnek olarak gösterilebilir. Rekabet yerine dayanışmayı ön plana çıkaran bu konuşma benzer birçok başka örnekle bir arada değerlendirildiğinde kapitalist paradigmadan futbolun ayrışması daha bariz anlaşılabilir.
Futbolun mesela sinemada işlenmesi falan da hep böyledir. Keza farklı spor dallarının sinemada işlenişi genellikle böyledir. Kapitalistler hep kaybetmiştir spor dramaya aktarıldığında. Aslında spor kapitalist paradigmaya karşı bir argüman olarak kullanılabilir ama sporun içinde kapitalistler var olduğu gerçeği bunu zorlaştırmaktadır. Sporun etrafındaki kapitalistleri demiyorum fakat sporun içindekilerden bahsediyorum.
Bu sene Süper Lig şampiyonluk yarışı sonucunda şampiyonluğa oynayan takımların teknik idarelerinin basın toplantılarının başka boyutlarını da gördük.
Özellikle güce, kavgaya ve çatışmaya referans eden konuşmalardan birisini spor içinde nereye konumlandırabiliriz diye düşündüm. Yerini bulamadım ama sporu yahut örneğimizdeki futbolu kapitalizm içinde konumlandırmak için çok talihsiz bir emsal oluşturduğunu söyleyebilirim.
Kapitalizm, sinsidir. Kendini altta gizler ve hedefine doğru ilerler. Fakat bu konuşma, kapitalist söylemin kendini kamufle ihtiyacı dahi hissetmeden futbolun içinde konumlandığını yani bir bakıma hayatımız içine iyice yerleştiğini göstermesi bakımından kendimizi bir muhakemeye tabi tutmak zorunda olduğumuzu anlattı bana. Hayata kapitalist çerçeveden bakmamaya çalışanlar için rahatsız edici olduğunu söyleyebilirim.
Ama dert değil. Kapitalizm yıkılacaktır. Her kafasını kaldırdığında bastırılacaktır. O yüzden futbolun güzel tarafına odaklanıp Beşiktaş’ın şampiyonluğunu yaşamasını izleyelim.