10 binlerce kişi sanki büyülenmiş gibi gaipten haber aldığını iddia eden bir adamın peşine düşmüş.
10 binlerce kişi sanki büyülenmiş gibi gaipten haber aldığını iddia eden bir adamın peşine düşmüş. Onun dediği mutlak doğru. Katoliklerin Papa’ya davrandığı gibi davranıyorlar. “Eleştirilemez kişilik.”
Bu adam 40 yılda devasa bir örgüt kurmuş. Hep bir maskenin ardında saklanarak. Hiç kendini belli etmemiş. Gerektiğinde kendisine küfür etmelerini bile söylemiş. Yeter ki kurduğu “Tuzak” bozulmasın.
Sonrası bildiğiniz malum gelişmeler. Ele başları yurtdışına kaçmış. Bunun ne kadar kötü göründüğü belli. Ama hemen bir kılıf uydurmaya çalışmışlar. “Hicret” adını koymuşlar. Neredeyse (Haşa) kendilerini Hz. Peygamber veya sahabeleriyle aynı kefeye koyarak. Güya bu “Hicret”miş. O kadar dini bilgisi zengin yazarı okuyorum. Bu teze yönelik karşı bir yazı görmedim.
En büyük dertleri, geride kalan, yani satıp kaçtıkları kitlenin diri tutulması. Bu yüzden sürekli umut haberleri pompalıyorlar. Yine darbe olacağını, hapse düşenlerin kurtulacağını vs. Ancak bu da yeterli gelmemiş olacak ki, “göze görünür eylem” istemeye başladılar. Fakat işin doğasında bir gariplik var. Bu insanlara 40 yıl “Kendini sakla” dedikten sonra nasıl ortalığa çıkmalarını istersiniz ki? On yıllarca “Sabır” tavsiye edip kullanılan bir kitle nasıl onların işine gelecek bir şekilde “Eylem” yapabilir ki? Bunlar nasıl kaçaklığı “Hicret” olarak tanımlamışlarsa, korkaklığı-kendini gizlemeyi de “Sabır” olarak adlandırmışlar.
Bu örgütün yandaşlarının en büyük toplanmaları bile Bank Asya önüne biriken 50-60 kişiydi. Kitlenin DNA’sında açıktan bir karşı koyuş yok. Çünkü sinsiler ve bir pus perdesinin ardında yaşamaya alışmışlar. “Hero” tişörtü olayı bile bunların yapısı hakkında fikir veriyor.
Şimdilerde terörist örgütün kalemşörleri “Aktif sabır” tavsiye etmeye başladı. Yani “Biz size, sabır-sabır deyip durmuştuk. Şimdi nasıl bunu değiştireceğiz diye düşündük. Başına aktif lafını ekledik” anlamında. Sabrı yine tavsiye ediyorlarmış ama bu sabır “Aktif” olmalıymış.
Anlaşılan örgütün yeni stratejisi bu doğrultuda olacak. Kendilerince “Eylem” yapacaklar.
HAVADA PROVOKASYON KOKUSU VAR
Neve Şalom baskını mesleğimizin ilk yıllarında yaşadığımız en önemli travmalardan biriydi. İçeride bir katliam yaşanmıştı. 1986’da sabahın dokuzunda dua eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Musevilere saldıran teröristler 22 kişiyi katletmişlerdi.
Neve Şalom o tarihten sonra hep gözetim altında oldu. Daha dikkatli korunmaya çalışıldı.
Derken geçen hafta bir grup bu tapınağın önünde eylem yaparak, “İsrail Müslümanlara ibadet ettirmiyor, biz de size ettirmeyiz” yollu açıklamalar yapmış.
İsrail’in yaptığı şeyler malum. Ama İsrail’in politikalarına karşı çıkmak adına, onunla aynı dine inanıyor diye kendi vatandaşlarımızı hedef almak baştan sona yanlış. Yanlışın ötesinde provokatif bir eylem.
İnsanların dua ettiği bir ibadethane önünde saldırganca eylem yaparak ne hedefleniyor olabilir? Türkiye, İsrail’in uygulamalarına tüm gücüyle karşı çıkıyor. Bu sırada birileri “Türkiye’nin dile getirdiği gerçekleri boşa çıkartmak için ne yapılabilir” diye düşünse daha iyi bir eylem düşünemez. Yani kendilerince tırnak içinde eylem yaptıklarını zanneden bu insanlar aslında provokasyon yapıp bizi vuruyor. Olması gereken Musevilerin ibadetlerini alabildiğince özgürce yapmalarını sağlamak. Böylece sözümüzün ağırlığı artmaz mı sizce?
Ve tam da bu olay tartışılırken bir başka olayın daha yaşandığı görülüyor. Twitter’da “Türk Yahudi Toplumu” adlı bir hesabın duyurduğuna göre benzer bir olay da Balat Ahrida Sinagogu’nda da yaşanmış. Bu ve benzer durumların süratle önüne geçilmesi gerekiyor.
Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yıllardır, “İslam” ile terörist kelimelerinin yan yana getirilmemesi gerektiğini söyleyip bunu bütün dünyaya anlatmaya çalışıyor. Yani dediğimiz temelinde, yüce bir din ile bu dinin arkasına saklanıp teröristlik yapanların ayrılması. Hal böyle iken “İsrail’in dini Musevilik, biz de buradaki Musevilere aynısını yaparız” demenin iler tutar bir yanı var mı?