Geçtiğimiz hafta medyanın en çok konuşulan konusu Fatih Portakal'ın Fox TV'yi bırakması oldu.
Geçtiğimiz hafta medyanın en çok konuşulan konusu Fatih Portakal’ın Fox TV’yi bırakması oldu. Fox TV’nin ana haber bültenini de, bir ara Fox TV’nin kuracağını söylediği haber kanalını da bu köşede dönem dönem eleştirdim. İzlerken bazen eleştiri konusunda ipin ucunun da kaçtığına da şahit oldum. Ancak üzüldüm. Fatih’in Fox TV’den ayrılmasına üzüldüm. En son geçen karşılaşmıştık, yanında korumalar filan vardı. Çok şaşırmıştım. “Bu ne hal” diyecektim, “boşver” dedim. O gün bazı şeylerin ters gittiğini hissetmiştim.
Fatih benim yönetici olarak çalıştığım medya grubunda bir programa konuk olmuştu o gün. Eski öğrencisinin programına konuk olmuştu. Havadan sudan, memleket halinden filan konuştuk. O da bir üniversitede misafir öğretim görevlisi olarak ders veriyordu. Yaşadığımız sıkıntıları konuşup dertleşmiş hatta, “bu ülkede üniversiteler sektör çalışanlarının değerini bilmiyor” demiştik. Çok az bilinen bir şey de konuşmuştuk o gün. Bir üniversite Fatih Portakal’a ders verme teklifinde bulunmuş ama şart olarak siyasi görüş ve yorumlarını yumuşatması gibi saçma sapan bir talepte bulunmuştu. Fatih de çok bozulmuş ve hiçbir üniversitede artık ders vermeme kararı oldığını paylaşmıştı. Ben de ona “haklısın” demiştim. Böyle bir son buluşmamız olmuştu.
Nankör bir mesleğin yorgun savaşcısı
Dönem dönem kantarın topuzunu kaçırdığını kabul ediyorum. Ancak bu böyle olmamalıydı. Türkiye doksanlı yıllarda yaşadığı ana haber bültenlerinin anchormanliğini yıllar sonra onunla yaşadı. Yorum yapan ana haber sunucusu kavramı yok olmuş, ekranlarda robot gibi haber okuyan google tipli sunucuların cirit attığı bir dönemde, Fatih Portakal yorumları ve ortaya koyduğu kendi tarzı ile çok ciddi bir izleyici kitlesi yakalamıştı.
Ne döndü, ne oldu bilmiyor ama tahmin etmekle beraber öğrenmek de istemiyorum. Ancak bir şey görüyorum o da, ana akım medyadaki çok sesliliğin günden güne azaldığı. Portakal’a yorumlarından dolayı kaç kez gıcık olduğumu size anlatamam, ancak susmasına bunun on katı kadar gıcık oldum. Duyunca önce inanamadım, sonra oturup düşündüm. Medya işte, kalecilik gibi. Nankör bir iş. Ne iyi olmanın ehemmiyeti var, ne de başarılı olmanın. Ancak yorgun bir savaşçı olursunuz.
En yapılmayacak iş: Medya
Kendi isteği ile yorulup bıraktıysa haklı. Bu yorgunluğa bu strese değmez. Telkinlerle veya tavsiyelerle bırakmak zoruna kaldıysa yine haklı. Sırtını kalantör patronlara dayayan kanaat önderi gazeteciler yazıp çizdi arkasından, yok bilmem neymiş de, yok bırakmasaymış da, yok efendim şöyle olmuş da bilmem ne..
Ateş düştüğü yakıyor. Bu ülkede en yapılmayacak iş medya. Ne liyakat var, ne saygı ne de hak. Hiçbir meslek bu kadar anlık değil. Hiçbir meslekte kolay işinizi, kariyerinizi kaybetmiyorsunuz. Değersiz bir meslek oldu medyada habercilik.
Böyle bir medya ortamda kenara üç beş kuruşta attıysan, iyi yaptın Fatih. Belki biraz erken oldu ama ben de yerinde olsam gider çiftçilik yapardım. Çünkü ne bu sektörde ne de bu memlekette kimseye yaranmak mümkün değil.
Muhteşem bir jübile olsun
Son iddialara göre 7 Eylül günü Fatih son kez habelerle çıkacak ve görevi Selçuk Tepeli’ye teslim edecekmiş. Bence güzel bir final olur. O gün reyting rekoru kırılır. Peki ya sonra? İşte sonrası sakat. Selçuk Tepeli’nin Portakal’ın yerini alması çok zor. Muhtemelen Fox Ana Haber orta sahada top oynayan bir takım havasına girecek, yani geri çekilecek. Fatih Portakal’ın gidişi orta vadede Fox TV’nin de reytinglerini olumsuz etkileyecek. Özetle reytnig savaşlarında da Fox yeni bir sürece girecek.
Bunlar hoş hadiseler değil. Muhalefetin susması kimseye bir şey kazandırmaz. Muhalefet de olmalı, yandaşlık da olmalı. Ama ikisi de mantık ve sağduyu içinde fanatizm yapmadan hareket etmeli. Bu sağduyu kaybolmamalı. Bir de unutmamalı. Susan taraf, tamamen susmaz. Fiziken susar, ama ruhen ve beyin olarak konuşmaya devam eder. Hem de daha yüksek bir iç sesle konuşur. Onun için ne susalım, ne susturalım ne de kontrolsüz konuşalım. Bir denge içinde medeni bir biçimde konuşalım. Ama kime anlatıyorsun bunları... Kamyonun freni patlamış yokuş aşağı gidiyor memlekette.
11:23 Albümü
Özgün tarzıyla Martino, ikinci şarkısı "Bana Ne"yi klibiyle birlikte Universal Müzik Türkiye ve Kamp Records etiketiyle dinleyiciyle buluşturdu. Türkiye müzik piyasasında daha önce denenmemiş bir sound'a sahip olan Martino'nun "11:23" albümünün prodüktörlüğünü VEYasin üstlendi.
Oğuzhan Koç heyecanlı
Oğuzhan Koç, 2020 yazının hitleri arasına giren ve müzik listelerinde iddialı yerlere gelen "Kendime Sardım" adlı şarkısının hemen ardından, yazın ritmine uygun bir şarkısını daha müzikseverlerin beğenisine sundu.
"Heyecandan" adlı yeni şarkının sözü ve müziği Oğuzhan Koç'a, düzenlemesi ise Çağrı Telkıvıran'a ait. Eda Şölenci'nin eşlik ettiği film tadında klibin yönetmenliğini ise Mehmet Ali Ergin üstlendi. Oğuzhan Koç'un "Heyecandan" adlı yeni teklisi Hypers Music etiketiyle dijital müzik platformlarında klibi ise Oğuzhan Koç YouTube kanalında yayınlandı.
Yolun açık olsun Tuğba
'Sakin Ol', 'Güç Bende', 'İnceden İnceden', 'Yine Sev Yine' gibi şarkılarıyla insanların kalbini fetheden Tuğba Yurt kariyerinin ilk solo albümü "Sığnak"ta yer alan sözü ve müziği Onurr, düzenlemesi Celil Yavuz'a ait şarkısı "Geliyo Geliyo" şarkısına klip çekti. Klibini Mustafa Özen yönetmenliğinde çeken Tuğba Yurt, bu klibinde de Türk popunun kendine has, kaliteli ve güzel kadın yorumcularından biri olduğunu bir kez daha kanıtladı. “Geliyo Geliyo” Tuğba Yurt’un bu albümden çektiği üçüncü klip. Ben bu kızı uzun zamandır takip ediyorum. Spekülasyonlardan uzak, çalışkan, disiplinli, modern tarzıyla pop müziğinin özel bir rengi olduğunu her şarkısında gösteriyor. Zaten kız eğitimli bir kız. Yıllarca senfonik orkestrada müzisyenlik yaptı, okullu. İşin mutfağından geliyor. Şımarık değil. Vokali güçlü, yorumu güzel. O halde yolu açık olsun demekten başka bir şey kalmıyor.