Geçen hafta Futbol Federasyonu'nun Beykoz Riva'daki merkezinde, Federasyon Yönetim Kurulu toplantı halindeyken meydana gelen "kurşunlama" hadisesi hepimizi önce şaşırttı ardından endişeye sevk etti.
Geçen hafta Futbol Federasyonu’nun Beykoz Riva’daki merkezinde, Federasyon Yönetim Kurulu toplantı halindeyken meydana gelen “kurşunlama” hadisesi hepimizi önce şaşırttı ardından endişeye sevk etti.
Emniyet kuvvetlerimiz hızlı bir şekilde “failleri” bularak adalet önüne çıkardı. Adam öldürmeye teşebbüs suçundan hâkim karşısına çıkarılan “failler” serbest bırakıldı ve olay sarhoş saçmalaması gibi bir tanımlamayla geçiştirildi, unutulmaya, uyutulmaya bırakıldı. Tıpkı yıllar önce Fenerbahçe takım otobüsüne Rize-Trabzon sınırında viyadükten geçerken sıkılan kurşunun unutulmaya/uyutulmaya bırakıldığı gibi.
Bunda neyse ki failler bulundu, o trajik hadisenin failleri bulunmadı/bulunamadı polis/adliye muhabirliği jargonuyla fâil-i meçhul kaldı o dosya, o gün bugündür de açık, kapanmadı.
Bizim güzel Ülkemizde bir zamanlar fâil-i meçhul cinayetler devri yaşandı, Z kuşağı hatırlamaz ama bu ülkede, beyaz Toroslar vardı, Seferberlik Tetkik Kurulu vardı, “Derin Devlet” vardı, Sahra Talimatnameleri vardı, gayr-ı nizami harp diye bir şey bile vardı. Bu yapı tarafından organize edilen, âkıbeti bilinmeyen, yargılanmadan infaz edilen, suçlu olup olmadığı bugün bile bilinmeyen onlarca, yüzlerce vatandaşımıza karanlık eller tarafından kıyıldı. Neyse ki o günler geride kaldı. Yaşandı ve bitti çok şükür.
O günlerde çok sık duyardık fail-i meçhul sözünü. Aslında faili “meçhul” değildi o cinayetlerin. Hepsinin faili “malûm”du birilerince biliniyordu, kimin, kimi hangi sebepten yok ettiği. İş öyle noktalara vardı ki “malum yapı” kendi teorisyenlerini, komutanlarını, muhbirlerini yemeye başladı. Ahmet Cem Ersever cinayeti ve “Yeşil” diye arşivlerde taratın bakalım neler çıkacak.
O karanlık günler geride kaldı, çok şükür dediğimiz onca şeyden farklı tek bir dosya kaldı kamuya mâl olduğu halde müsebbipleri, iltisakları, azmettiricileri ve tetikçileri bulunmayan, bilinmeyen. Aradan geçen onlarca zamandan sonra aydınlatılmayan Fenerbahçe takım otobüsünün kurşunlanması vak’asını eldeki verilerle analiz ettiğimizde “ilginç” bağlantılar var aslında. Mesela o gece itibarıyla o mahallede görevde olan bekçiden ilçenin emniyet müdürüne, dosyaya bakan savcıdan, hakime kadar etkili ve yetkili ne kadar kişi varsa hepsi fetö, bylock, paralel devlet ile bağlantılı çıktı. Çoğu ya meslekten men edildi ya da firari durumda 15 Temmuz sonrası.
Bu mu faili meçhul? Yoksa itinalı bir şekilde üstü örtülen bir operasyonla mı karşı karşıyayız? Devletin en üst makamları 80 kişilik bir ekiple olayı soruşturduğu halde hâlâ mı faili meçhul diyeceğiz. Olsa olsa failleri biz bilmiyoruzdur ama bu konu fail-i malumdur. Bilen biliyordur ve sonuçları itibarıyla bizim bilmemiz istenmediği için bize söylenmemektedir.
Analize devamla; muhtemelen Ali Bey’e de bilgi verilmiştir. O da camiada ve kamuoyunda infial oluşmaması adına “omerta”yı bozmamaktadır. Hrant Dink cinayeti örneğinde olduğu gibi bu hadisenin yaşandığı coğrafyada bu işin ihale edilebileceği onlarca potansiyel tetikçi, muhbir –ne yazık ki- bulunmaktadır. O dönemde spor üzerinden ülkenin ayrıştırılmasının bir provası olarak Fenerbahçe takım otobüsünün hedef alınması bir istihbarat operasyonudur olsa olsa. Ucu muhtemelen Ankara’daki bazı odaklarla, yerel dinamiklere ulaştığı için de unutulmaya terk edilmiştir.
Ülkemizin âli menfaatleri için, geçmekte olduğumuz hassas dönemin daha da hassaslaşmaması adına bir süre daha bu konuya tamamen hâkim olamayacağız anlaşılan ama unutulmaması gereken bir atasözünü de hatırlayalım: gerçeklerin er-geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.
PS: Tuğrul Efendi Hz.’ne Rahmet, sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ediyoruz.