Süper Ligimizin başlamasına sayılı günler kala (sezonun ilk maçı 10 Ağustos Cuma akşamı Ankaragücü-Galatasaray) özellikle Avrupa'da Ülkemizi temsil edecek takımlarımız başta olmak üzere, bir transfer telaşesi yaşanıyor.
UEFA Finansal Fair Play şartnamesi gereği, şampiyon Galatasaray ve Lig ikincisi Fenerbahçe ancak futbolcu satarak elde edecekleri fonla transfer yapabilecekleri için “kılı kırk yarıyorlar” bir oyuncu alabilmek için.
Özdemir ERDOĞAN’ın dediği gibi; “gittikçe dikleşiyor, hayat yokuşu”. Yıllardır hesapsız kitapsız yapılan harcamalardan sonra kulüplerimizin içine girdikleri UEFA-FFP cenderesi kıpırdamayı imkânsız hale getirdi neredeyse. Paranın her kuruşu o kadar kıymetli ki; ilkel çağların temel ekonomik sistemi olan takas/trampa ekonomisine geri dönüş sinyalleri bile alınmaya başladı futbol-futbolcu piyasasında. (bkz; Fatih Hoca’nın Ozan-Tolga takası önerisi)
Takımlarımız, bu durumdan çıkışın daha uzun yıllar kolay olmayacağı gerçeğine ne kadar çabuk adapte olur, ona göre bir takım çözümler geliştirirlerse o kadar az hasarla atlatabilirler bu süreci. Bu durum ilk defa yurdumuzda olmuyor, daha önceki senelerde bundan daha ağır sıkıntılar yaşandı Dünyanın birçok kulübünde. Alman Futbol Makinesinin iki numaralı dişlisi Borussia Dortmund daha birkaç sezon önce iflas edip alt lige indikten sonra küllerinden doğan simurg/anka kuşu gibi Bundesliga’ya “kesin dönüş” yaptı. İspanya’daki Barca-Real hegemonyasına son veren Madrid’in ikinci takımı Athletico de Madrid de aynı şekilde sıkıntılar yaşadı. Alt ligi ziyaretinin ertesinde takımı Diego SIMEONE’ye teslim ettikten sonra La Liga şampiyonluğu ve UEFA Avrupa Ligi zaferleri yaşadılar çok yakın geçmişte.
Bizim futbol sistemimiz üç büyüklerin dominasyonuna göre dizayn edildiği için Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın alt ligleri ziyaret etmelerine gerek yok kendilerine gelmek için. Genel giderleri düşürüp, sürdürülebilir bir büyüme ve borç ödeme sistemi kurulduğunda kulüp gelirleri ile dönecek bir yapı kurulabilecektir. Ayağını yorganına göre uzatmak bir yaşam biçimi olarak benimsendiğinde sistem kendi kendini beslemeye başlayacaktır. Bunun ilk şartı bonservis giderlerinin ve futbolcuya ödenen yüksek meblağda yabancı paraların önüne geçmektir. Rekabetçi bir yapıda bunu yapmak kolay olmasa da “el mecbur” yapılacak. Altyapı/özkaynak düzenine önem veren ve bunu yaşam biçimi haline getiren ilk takım diğerlerinden öne fırlayacaktır.
Yıllar boyu para içinde yüzdükten sonra bu kısıtlı bütçeler ilk başta elbette zor gelecek kulüplerimize ama onlar da alışacaklar bu gerçekle yaşamaya, başka çaresi yok çünkü.
Altyapı/özkaynak düzeni eğer elimizdeki yegâne kurtuluş ise buna uygun bir sistem kurulması zaruridir. Tanıdık, eş-dost, akraba çocuklarının torpille girdikleri bir yerden, liyakat, beceri ve gelişime açık olunan, Avrupa ve dünya takımlarının örnek alınacağı (aslında uzağa gitmeye gerek yok İzmir’de Altınordu en iyi örnek), çağdaş beslenme ve idman metotlarıyla ayrışan “akademik” devamlılığı olan bir sistem takımlarımıza nefes aldıracaktır.
Fatih TERİM, ta Akdeniz Oyunları’nda şampiyon yaptığı “genç” Milli Takım’ın meyvelerini dikkatli takibi ve ısrarı ile hem Milli Takım’da hem de Galatasaray’da başarılı olmuş bir antrenör olarak Türk Spor Tarihi’ne geçmiştir. Emre BELEZOĞLU’na ufak yaşında Galatasaray’da forma verip sahaya sürdüğünde elbette bir şey biliyordu. Vedat İNCEEFE’yi Karabük ikinci ligte iken transfer edip ondan milli takımın değişmez bekini inşa ederken de bir şeyler biliyordu. Şenol GÜNEŞ eğitmen kimliği ile Trabzon alt yapısından ve Milli Takım’dayken tüm yurt çapından cevherler devşirmesi ile bilinen bir kimlik. Kömürün içindeki elması fark edecek bir bakış sahibi her şeyden önce. Onlara bu sene katılan Philip COCU da en az onlar kadar gençlerle çalışmayı seven bir sistemden (Hollanda’dan) geliyor. Portföyünde nadide eserler dolu.
Ülke futbolumuzun şansı; bu üç hocanın da aynı anda, aynı zor ekonomik şartlarda ve rekabetin maksimum yaşandığı bir senede Süper Lig’de mücadele etmelerinde olacaktır. Bundan gelecek yıllarda Türk Futbolu kazançlı çıkacaktır, gençlere önem veren, yapıyı doğru kuran ve camiasını arkasına alan sezonu şampiyon bitirecek ama ikinci ve üçüncü olan bile çokça alkışlanacaktır.
Takımlarımıza Avrupa’da başarılar ve hepinize iyi haftalar dileriz.