Tatil sonrası bütün okuyucularıma içtenlikle merhaba derim.
Öncelikle hepinizin geçmiş Kurban Bayramı’nı kutlarım. Sonrasında, içinde bulunduğumuz Zafer Haftası’nda, vatanımızı Türk yapan Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mohaç, Sakarya ve Büyük Taarruz şehitlerine Allah’tan rahmet niyaz ederim. Bizler torunları olarak onlara minnettarız. Ruhları şad olsun.
Bizim memleket acayip, garip ve bir o kadar da ilginç bir memleket. Bir aylık tatil sırasında ülkemizin gündemi o kadar hızla değişti ki, hangisini yazalım bilemedim. Ama, sonuç itibariyle, ben bir iktisatçıyım. Bu köşede 2018 yılı Şubat ayından bu yana yazdığım Kriz ihtimalinin gerçekleşmesinin ön göstergeleri ortaya çıktı. Ben de bu yüzden bir müddet bu işin arka planını ve alt yapısını anlatmaya çalışacağım.
Tabii ki, ağustos ayının başında bir hafta boyunca içine girdiğimiz panik dolu atmosfer hepiniz aklında ister istemez, benim daha önce de bahsettiğim gibi, “Bir 1994 Krizi’ne mi gidiyoruz?” sorusunu uyandırmıştır. Bu yüzden bir müddet boyunca TV’lerde bu konu tartışıldı. Ama işin enteresan noktası şuydu ki, TV programlarında bu durumu iktisatçılar değil ama siyaset bilimciler, gazeteciler, kamuoyu araştırmacıları ve hatta ilahiyatçılar tartışıyordu. Hepsi de kurulmuş plak gibi, “Ben iktisatçı değilim, bu işlerden anlamam ama, …” deyip kendi görüşlerini söylüyorlardı. Bu durumun iki sebebi olabilirdi: Ya iktisatçılar cesaret edip bu konuda söz söylemek istemiyorlardı (muhalif görüşler serdedip fincancı katırlarını ürkütmek istememiş olabilirler, DMD) ya da “fincancı katırlarının” kendileri bilerek iktisatçıları ekrana çıkarmamış olabilirlerdi, (“Aman nemize lazım, adam arza çıkarır bir de başımıza iş açmasın.”, demiş olabilirler, DMD). Bu garip durumun, yani iktisadi krizi sosyolog ve siyaset bilimcilerin, ilahiyatçı ve gazetecilerin tartışmasının, sonucu da zaten var olan belirsizliğin ve buna bağlı panik halinin daha da yoğunlaşmasıydı.
2018 yılı boyunca bu köşede ilk olarak artan Bütçe Açığı ile bağlantılı olarak İkiz Açık (Bütçe Açığı ve Cari Açığın birbirini doğurduğu durum) ihtimalini ele almıştım. Yine hızlı büyümenin yarattığı maliyetlere, hızlı büyümenin içeriği ve kimyası ile bağlantılandırarak anlatmıştım. Sermaye mallarına yatırım yapılmadan sadece konut ve altyapı yatırımlarına dayalı bir büyüme kısa dönemde hızlı harcama ve suni bir refah artışına yol açabilirdi ama potansiyel çıktı milli gelir kadar artmayacağı için bu gidişin sonu bir iktisadi krizle noktalanabilirdi. Mart ayında sermaye mallarına yatırım artmıştı ama haziran ayında yine uzun süredir olduğu gibi yatırımlarda yükü inşaat sektörü çekmekteydi. Bunun üzerine kriz beklentilerim arttı ve bunun da sizlerle paylaştım. Çoğu zaman başarıyla yaptığım döviz kuru tahminlerimi de mart Ayı ve haziran ayında burada paylaşmıştım. Bu tahminlerde ilk önce yıl sonu için dolar kurunu 4,80 civarı daha sonra da 5,10 TL olarak güncellemiştim. Daha eylül ayı milli gelir istatistikleri (yani 2018 yılı ikinci çeyrek verileri) gelmedi ama artık kabaca önümüzü görebilmekteyiz.
Ağustos ayının başındaki bu yüksek belirsizlik dolu atmosferde dolar 7 TL üstünü gördü. Bu durumda hemen bazı fırsatçılar bunun bir döviz krizi olduğunu söylediler. Tam karşı taraftaki bazı dalkavuklar da, “Kriz mriz yok, bunlar hep üst aklın oyunları!” dediler. İsterseniz ilk önce bu konuda görüşlerimi bildireyim.
Yaptığım hesaplara göre –reel makroekonomik denge kuru üzerinden hesaplama yöntemi- Ağustos 2018 tarihi itibariyle, spekülatif etkilerden arınmış ve sadece ülkenin cari hesap açığının mevcut durumu ve yıl sonuna kadar takip etmesi muhtemel trend üzerinden hesaplanan dolar kurunun temel değeri 5 ilâ 5,15 TL arasındadır. Bu demektir ki, 7,20 civarlarını gören dolar kuru üzerinden hesap edersek dolar kurunda 200 Kr. kadar bir köpük oluşmuş demektir. Yani, ister iktidar taraftarlarının mesul gördüğü Üst Akıl deyin, ister benim gibi yüksek oranda belirsizlik deyin, ülkede iki gün içinde muazzam miktarlarda artan döviz talebinin yarattığı ve 10 gün civarında süren köpüğün dolar kuruna etkisi 2 TL’dir. Ancak kurun temel değerinin 5,15 olduğu varsayılırsa, sene başında 3,78 olan dolar kurunun 8 ayda yüzde 36,24 değer kazandığı, yani bu oranda fiili bir devalüasyon olduğu kuşku götürmezdir. İster Hükümet ve Merkez Bankası’nın eşgüdümsüz ve plansız çalışması deyin, ister seçim ekonomisi deyin, 8 ayda doların yüzde 36,24 değer kazanması Üst Aklın falan eylemlerini değil Hükümetin başarısızlığını gösterir. Bu trendi 12 aya uzatırsak sene sonu spekülatif etkiler haricinde dolar kurunun 6 TL civarına gelmesi beklenebilir. Yani, dolar artışında artan ve kontrol edilemeyen Bütçe Açığı ve Cari Açığa bağlı olarak hükümetin sorumlu olduğu bir kısım vardır ki, bu 3,78’den 5,15 TL’ye kadar olan kısımdır. Bir de, bazılarına göre Üst Aklın sorumlu olduğu, 5,15’ten 7,20’ye 2 TL’lik spekülatif bir kısım vardır. Hali hazırda dolar kurunda 85 Kr.’luk bir spekülatif köpük bulunmaktadır.
“Pekiyi Hocam, bu bir Döviz Krizi midir?” Hayır, değildir. Döviz Krizleri SABİT KUR uygulayan bir memleketin kısa vadeli döviz yükümlülüklerini karşılayamadığı ve kuru serbest bırakmak zorunda kaldıkları durumda oluşur. Bizim ülkemiz ne sabit kur uygulamaktadır ne de döviz borçlarını ödeme sıkıntısı vardır. Olan kendi jeo-politiği açısından Türkiye’yi hizaya getirmeye çalışan Atlantik Merkezli Emperyalist Gücün ve onun tepesinde bulunan Kasabanın Şerifi’nin tetiklediği ve yerel birçok etkenle de beslenen bir panik hali ve bu atmosferde gerçekleşen bir spekülatif ataktır. “O zaman her şey yolunda mı Hocam?” Hayır hiçbir şey daha yoluna girmedi. Eğer bir memlekette 8 ayda dolar yüzde 36 değer kazanıyorsa, eğer hem Bütçe Açığı hem de Cari Açık varsa, eğer enflasyon hızla artıyorsa hiç kimse işler yolunda gidiyor diyemez. Seçimlerden önce de birkaç defa yazdığım gibi, seçim sonrası kış kapıdadır. Hükümetin sıkı para ve sıka maliye politikasını içeren bir istikrar programı deklare etmesi gerekir. Bu programı da bütün ayrıntılarıyla kamuoyu ile paylaşması zorunludur. Çünkü yapısal bazı bozuklukların yanında ciddi yoğunlukta bir belirsizlik de mevcuttur. Milletin güveninin oluşması ve bütün politika uygulayıcılarının kendi yönlerini tayini için açık ve kesin bir yol haritasının olması gerekir.
İşin Evanjelizm boyutu var, Finans Kapital Boyutu var, enflasyon hedeflemesi boyutu var, var oğlu var. Bunlar da sonraki yazılara kalsın.
Tekrar merhaba…