Türkiye'nin uzun süredir bölgesel güç olma yolunda ilerlemeye devam ediyor olması, önce komşularını sonra da bu komşuların arkasındaki güçleri endişelendirmeye başladı.

Türkiye’nin uzun süredir bölgesel güç olma yolunda ilerlemeye devam ediyor olması, önce komşularını sonra da bu komşuların arkasındaki güçleri endişelendirmeye başladı. Rusya-Suriye, PYD/PKK Terör Örgütü -ABD, Kuzey Irak’ta PKK ve Irak’ın genelinde İran, Ermenistan-Rusya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan -AB ve ABD.

Özellikle Yunanistan ve Rumlar derin endişe duymaya başladılar. Türkiye’nin geliştirdiği ve geliştirmekte olduğu harp silah ve araçları ile çatışma ortamında elde ettiği başarılı sonuçlar ve tecrübe, Yunanlıları çaresizliğe sevk etmeye başladı. Her dala tutunmaya ve ülkelerini adalar dahil kendilerine destek veren ülkelere açmaya başladılar.

Bu hamle ile elbette tek hedefleri vardı. Doğudaki tehdit yani Türkiye’yi sınırlamak. Arkasına AB, ABD ve hatta Rusya’yı da alan Yunanistan, Türkiye’den uzatılan görüşme taleplerini kerhen kabul ediyor ve Türkiye’yi ülkesine yönelik bir hamle için sürekli kışkırtıyor. Adaları silahlandırıyor, tatbikatlar yapıyor, Türkiye ile sorunu olan ülkeleri biraraya toplamayı başararak Türkiye’yi hedef alan çeşitli anlaşmalar yapmaya devam ediyor. Aynı durum Kıbrıs Adası içinde geçerli.

BİR KARAR ÇIKARAMAYAN

Ermenistan’a veya İsrail’e karşı toplanmayan, toplansa bile karar çıkaramayan, kararlarını kimsenin takmadığı Birleşmiş Milletler (BM)Güvenlik Konseyi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Maraş ile ilgili açıklaması üzerine, sanki savaş ortamı oluşmuş ve çatışmayı engelemeye yönelik bir durum varmış gibi çok kısa zaman dilimi içinde ve hep birlikte bizim açımızdan yok hükmünde olan kınama kararı alıveriyorlar. Yunanist an’ın Ege Denizi’nde silahlandırılması başta Lozan olmak üzere çeşitli anlaşmalarla yasaklanan adaları silahlandırması ve artan ölçüde silahlandırmaya devam etmesine hiç seslerini çıkarmayanlar bir söylem üzerine 2-3 gün içinde ortak karara imza atabiliyorlar.

Tam bu sırada Merkel’in Türkiye'nin AB üyeliğini geçmişte öngörmüyordum hala öngörmüyorum" şeklinde açıklamasının zamanlamasını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Türkiye’ye hiç değer vermeyen ve sadece mülteci deposu olarak gören insanlıktan nasibi almamış bu zihniyet asla sona ermeyen Haçlı seferlerinin bir devamıdır.

DOKUNULMAZ OLARAK İLAN EDİLMİŞ

Yunanistan ve GKRY, ABD ve AB’nin tam koruma kalkanı altına alınmış ve dokunulmaz olarak ilan edilmişlerdir. BM Güvenlik Konseyi kararı ve ABD’nin Dedeağaç üssünü faaliyet geçirmeye başlamasını Yunanistan ve GKRY’nin dokunulmazlığına karşı giydirilen bir zırh gibi düşünmek gerekir.

Diğer kararların birçoğunu tarihi süreç içinde çok gördük. Türkiye,söylem ve eylem ile sınırlanmaya çalışılıyor. Söylemlere gereken cevabı veriyoruz. Ancak, bu kez sınırlama eylemini Trakya sınırımıza 30 km. mesafede Dedeağaç’ta görüyoruz. Lozan görüşmeleri sırasında Türkiye tarafından gündeme getirilen ancak kabul görmeyen bu bölgenin silahsızlandırılmasının Türkiye’nin güvenliği açısından önemini bir kez daha ortaya çıkmış olmaktadır.

Yunanistan, ABD ile yakınlaşarak Türkiye’nin girişimlerine karşı harekete geçiremediği AB’ye karşı da bir manevra üstünlüğü elde etmiş olmaktadır. Yunanistan’ın bu hamlelerinde bundan sonra asla durmayacağını öngörebiliriz. Başta karasuları olmak üzere Türkiye ile sorun alanlarını lehine çevirmek ve Türkiye’yi saldırgan duruma düşürmek için çabalarını yoğunlaştırabilecektir.

ABD’nin bu hamlesi sadece Rusya’ya karşı değildir. Elbette, Balkanlarda, Karadeniz’de ve Akdeniz’de Rusya’ya karşı jeopolitik bir üstünlük elde etme girişimleri olarak görülmelidir bu hamle. Bunun dışında, AB’nin Rus doğal gazına olan bağımlılığını azaltmak/kaldırm ak için ABD kontrolünde başta LNG terminali inşası olmak üzere Dedeağaç’ı enerji merkezi konumuna getirmek, Türk Akımı-2’nin Avrupa’ya gidiş yolunu kesmek, Çin’in, Tek yol -Tek kuşak projesinin Balkanlar ayağını durdurmak, Çin’in son zamanlarda Balkanlarda artan etkinliğini sınırlamak, Rusya’ya karşı yeni oluşturduğu Baltık Denizinden başlayarak Romanya, Bulgaristan üzerinden geçerek Dedeağaç’ta sonlanan yeni savunma hattının son noktasını güçlü bir şekilde tesis etmek, bu üssü daha önce Bulgaristan ve Romanya’da tesis ettiği üslerle entegre etmek, Montrö Anlaşmasını çeşitli şekillerde bypass ederek ve Karadeniz’de daha fazla kuvvet bulundurmanın yolunu açarak boğazları önemsizleştirmek, Rusya’nın bu sınırlama ile tekrar Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e çekilmesini sağlamak, Çin’in Avrupa’ya girişi açısından önemli olan ve Yunanistan tarafından Çin’e kiralanmış bulunan Pire Limanının kullanılmasına yönelik engeller çıkarmak ve elbette zaman zaman NATO ülkesi olmasına rağmen Rusya ile birlikte hareket etmekle ve ABD çıkarlarına aykırı politikalar uygulamakla suçladıkları Türkiye’yi baskı altına almak bu üssün teşkilinde ki gerekçeler olarak sayılabilir.

Türkiye, Trakya’daki birliklerini ve Ege Ordusu’nu daha da güçlendirmelidir. Ege Denizi’nde Çin’İn yaptığı gibi yapay adalar inşa etmelidir. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gecikmeden ilan edilmelidir. ABD’nin Dedeağaç üssünün NATO ile ilişkisi sorgulanmalıdır. Bu üssün amacı net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Türkiye’yi asla hedef almadığı NATO ve ABD tarafından deklare edilmelidir. ABD’nin bundan sonra hedefinin Kıbrıs adasında bir üs elde etmek olacağı kesin gibidir. Bu üssün GKRY‘nin de dokunulmazlık zırhına kavuşması anlamına geleceği dikkate alınarak politikalar geliştirilmelidir.