Geçen gece Habertürk kanalında, "Türkiye'nin Nabzı" programı var.
Koronavirüs.
Malûm dert büyüdü.
Bütün dünya ve ülkemiz önlemler alıyor, bu virüsün yayılmaması için uğraşıyorlar.
Geceler boyu tüm haber kanallarında koronavirüs tartışma programları var.
Geçen gece Habertürk kanalında, "Türkiye'nin Nabzı" programı var.
Programın moderatörü Didem Yılmaz.
Uzun yıllardır haber kanalında tartışma programı sunar.
Ben fizik olarak kendisine bayılırım.
Programcı olarak kadın programcılar arasında bence en iyisidir.
Çok beğenirim, çok bayılırım.
Çok iyi sorular sorar, kendisini ortaya koymaz rahatsız etmez, kısa öz sorular sorar, yormaz insanı.
Bu tartışma programlarında neden 6 kişi stüdyo çağırırlar, o da yetmezmiş gibi en az bir, hatta iki telefon bağlantılı konukları olur bilmiyorum.
Telefon bağlantılı konuk, moderatörün "birazdan size geleceğim" anonsu ile bekler durur.
Telefon bağlantıları ses geç geldiği için, sorular ve cevaplar gecikmeli olduğu için daima sorunludur.
Sunucu ya da programda başka bir konuk araya girip bir soru sorduğu zaman, telefondaki konuk darma duman olur.
Programlar neden bu kadar çok konuk çağırır konusundaki fikrim, program monoton olmasın, monolog gibi olmasın, değişik düşünceler olsun ve reytingimiz olsun.
Evet korona var ama tüm televizyonların reyting derdi de var.
Didem Yılmaz'ın o gece değerli profesör doktor konukları var
Aynı zamanda uzun yılladır Amerika'da doktorluk yapan Profesör Kardiyolog Doktor Mehmet Çilingiroğlu var.
Çok kıymetli ve orada iyi kariyer yapmış değerli bir profesörmüş.
Telefon bağlantısı ile orada bekliyor.
Sıra ona geldiğinde, başlıyor konuşmaya, SİNİRLİ, asabi bir konuşma üslubu var.
Araya girip sözünü kesip soru sorunlara ters cevaplar veriyor.
"Yeter artık saçma sapan konuşup duruyorsunuz" diye ayar çekiyor.
Hafif de olsa aşağılama var.
Stüdyo da sunucu Didem ve konuk profesörler geriliyor.
Yayını terk ederim diye cümle savuruyor.
Didem yapmayın lütfen falan derken sabrını zorluyor.
Ben işte bu yüzden Türkiye'yi terk ettim cümlesi ile yayını terk ediyor.
Sevimsiz bir durum.
Sonrası Didem, demediğini bırakmıyor, yanlış karşılaştırmalarda bulunuyor, "sen gitmesen ben gönderecektim" diye talihsiz bir cümle kuruyor.
Herkes gergin.
Herkesin sabrı zorlanıyor.
Herkes bilinmeyen bir zamanı bekliyor.
Didem Yılmaz'ı linç edemezsiniz, kıymetli biri kadındır.
Doktoru linç edemezsiniz, kıymetli bir doktordur.
Lince ortak kim varsa yerin dibine batsın.
Ve Koç Üniversitesi bu virüsün en talihsiz, en ayıplı kararını veriyor ve gönüllü öğretim üyesi Mehmet beyin görevine son veriyor.
Tüm bu olanları çok iyi anladık.
Demek istenilenleri de anladık.
Dahasını da anladık.
Ama.
Boşuna siyasi anlam yüklemeyin, çaba harcamayın, şu aralar müsait değiliz.
Dükkan kapalı.
Funda'nın aklındakiler…
... Koca koca dizi oyuncuları açıklama yapıyor, iktidara sesleniyor, diziler setler durdurulsun, çalışma olmasın diye.
Gerçekten anlamadığım bir şey var, bölüm başı 100 bin TL alan bir başrol oyuncusunun, eli ve dili kuvvetli değil midir?
Sözü yapımcıya geçmez mi?
Arkadaş bir sette 150 kişi çalışıyor, şu anda ölümcül bir virüs var, çalışmıyoruz biz diyemez mi?
Sözü geçmez mi?
Bütün set işçilerini bu kendi ekonomik ve kocaman adının gücü ile kurtaramaz mı?
Bu kadar çaresiz mi arkadaşlar, iktidara sesleniyorlar.
İnanmak ne kadar zor.
... Malûm evdeyiz.
Esnaf, bakkallar, dükkanlar zor durumda.
Hepimiz ekonomik olarak önümüzü göremiyoruz.
Ismarla hayatım gelsin şu marketten derken, 22 TL zeytinyağı 45 TL geliyor.
Benden süper marketlere zırnık çıkmaz.
Aman dikkat, kendi cebimizi düşünürken, alacağımız her şeyi küçük esnaftan, bakkaldan manavdan alalım.
Ben öyle yapıyorum.
Topuğu değişecek terliğimi, mahalle ayakkabıcım İbrahim'e verdim, dikilecek minderlerim vardı, mahalle terzime verdim.
Her şey yolundaymış gibi heyecan yaptım, aman güzel dik dedim, aman topuklar aynı renk olsun dedim.
Ne zaman biter dedim.
Ne zaman giyeceğim belli olmayan terliğimi ve ne zaman oturacağım belli olmayan minderlerimin heyecanını yarattım.
Ses tonlarını duymanız lazımdı.
Ya benim ki.
Her şeye değerdi.