Türkiye bir deprem ülkesi. Herkes depreme hazırlıklı olmalı.
17 Ağustos 1999 tarihli depremin üzerinden 24 yıl geçti. Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 7,4 büyüklüğündeki deprem hala hafızalarımızda. Ancak bu yıl 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli ve 11 ilimizi vuran depremler tahmin edilemeyen ölçüdeydi. Üstelik o tarihten bu yana hem aynı bölgede hem de farklı şehirlerde irili ufaklı pek çok deprem olmaya devam ediyor.
Türkiye bir deprem ülkesi. Herkes depreme hazırlıklı olmalı. Gerekli önlemleri alıp deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmeli. Bu sözleri ezberledik artık değil mi? Ancak ne faydası var diye soruyorum. 24 yılın ardından gerekli hazırlıkların yapılmadığını bildiğimizden olsa gerek toplumca tedirginiz. Başının vurulacağı günü bekleyen kader mahkumları gibi. Gelecek olanı biliyor ama zamanı kestiremiyoruz. Zamanı bilmemize de imkan yok. Doğal felaket sonuçta. Uzmanların tahminleri var. Uyarılar da ortada. Yapılacak yegane şey hazırlıkken ne yazık ki bunca yılın ardından Marmara özelinde depreme hazırız diyemiyoruz.
Kentsel dönüşüm ya da bina yenileme- güçlendirme adına yapılanlar ise o kadar yetersiz ki olası bir depremi düşünmek içimizi bunaltmaya yetiyor. Üstüne üstlük ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik gidişat işleri daha da zorlaştırıyor. Aslında herkes bal gibi farkında olması gerekeni. Binası eski olanlar dönüşüm adına adım atmak istiyor. Fakat şartlar vatandaşı zorluyor. Konutların yenilenmesi maliyetlerin yüksekliği sebebiyle gerçekleşemiyor çoğu yerde. Çoklu binalarda, sitelerde uzlaşma sağlanamıyor. Yenileme için kredi çekmek zorunda olan çoğu vatandaşın ödeme gücü yok. Böyle olunca da işler zorlaşıyor.
Rakamlara bakacak olursak Türkiye genelinde 3.2 milyon konutun kentsel dönüşümü tamamlandı. 250 bin konutun dönüşüm çalışmalarının ise sürdüğü belirtiliyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hedefi 2035 yılında acil olarak dönüşmesi gereken 1.1 milyon konutun dönüşümünü tamamlamak. Öte yandan tüm yapılanlara rağmen geçen zamanı iyi değerlendiremediğimiz Şubat depremiyle ortaya çıktı. Üstelik hepimizi asıl korkutan son yıllarda yapılan yepyeni konutların domino taşı misali yıkılmaları oldu. Nasıl olurda yapı denetimi böyle hafife alınır. Neredeyse bir boşvermişlik! Sonuç ise resmi rakamlara göre 50 bin canın yitirilmesi!
Olası bir Marmara depremi öncesinde neredeyiz diye bakıyoruz. Sadece İstanbul’da 207 bin riskli bina var. Rakamlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarına dayanan rapordan. Ve ne yazık ki riskli binaların yüzde 30’u 1999 depremi sonrası yapılanlar. Kahramanmaraş merkezli depremlerde de gördüğümüz bu oldu. Yeni binalar da eskiler gibi yıkıldılar. Bu durum depreme dayanıklı konut yapımı konusunda halen bir eksiklik olduğunu doğruluyor. Marmara depremi denince akla ilk olarak İstanbul gelse de aslında pek çok şehir deprem riski altında aslında. Ancak nüfus yoğunluğu, ulaşımı, ticaret hacmi açısından bakınca İstanbul olası depremde ayağa kaldırması zor bir deve benzetilebilir. Üstelik o dev ayağa kaldırılmaya çalışılırken Türkiye’nin ekonomisini de kayda değer ölçüde etkileyecektir.
Aklımızda pek çok soru var ama en önemlisi 6 Şubat depreminden tanık olduğumuz hazırlık konusu. Kentsel dönüşümde zorlanan şehirlerimiz acil ulaşım yolları, birimler arası iletişim vb gibi pek çok konuda ne durumda. Herkes bilgi sahibi olmak istiyor. Yapılan ve hatta yapılamayanlar bilinirse ona göre hareket edilebilir. Ve lütfen artık mahallleler bazında gönüllü ekipler oluşturulmasına çaba gösterelim. Bu çalışma arama kurtarma faaliyetlerine bir destek oluştururken toplumun tüm bireylerini deprem konusunda ayık tutar kanısındayım.
Tekrar etmek isterim ki toplumca en çok ihitiyaç duyduğumuz şey birlikte hareket edebilen yerel ve genel idarenin depreme hazırlığının yanında bilgilendirilmesi. Pek tabii her yıldönümünde depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımızı analım. Ancak artık daha büyük adımlar atılmasına ihtiyaç var. Yapılması gerekenleri bir önce yerine getirmeden kimseye rahat uyku yok. Son günlerde depremin yıldönümü sebebiyle konu hakkında bilgisini paylaşan uzmanlara bizi korkutmayın demek yerine yöneticilere sesimizi daha gür duyurmak yerinde olur. Ne demiş büyüklerimiz; korkulu rüya görmektense uyanık yatmak hayırlıdır.