Deprem, yalnızca 10 şehirde yaşayan insanları değil, milyonlarca insanı etkiledi. Türkiye'de sadece binalar çökmedi psikoloji de çöktü.
Deprem, yalnızca 10 şehirde yaşayan insanları değil, milyonlarca insanı etkiledi. Türkiye’de sadece binalar çökmedi psikoloji de çöktü.
Fakat bununla birlikte hayat devam ediyor…
Depremin etkisi bittikten sonra, yaşam normale dönmeye başladığında, bizler bu normalleşme sürecini psikolojik olarak nasıl yaşayacağız acaba? Deprem döneminde oluşan yeni yaşam biçimine kolay uyum sağlayanlar, normalleşme sürecine de kolayca uyum sağlayabilecekler mi? Deprem sürecinde uyum sorunu yaşayanlar ve psikolojik olarak daha fazla etkilenenler; normalleşmede de uyum sorunu ya da psikolojik sorun yaşayabilirler mi dersiniz?
Aslında uyum, tarihten bu yana karşılaştığımız problemlerin çözümüne katkı sağlayarak hayatta kalma ve işlevsel davranışların devamı için insanoğlunun sahip olduğu olağanüstü özelliklerinden biridir. Psikolojik uyum ise kişinin çoğu zaman belirli bir davranış ya da düşünce modeli eğilimidir. Belli bir düşünce ve davranış modeli içinde olmak yaşamı kolaylaştırır; ancak “Yaşamım hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak, hep kısıtlı olacak” ya da “Dünya yaşanılmaz bir yer oldu” gibi düşünce modellerine sahip biri için uyum süreci sancılı geçebilir.
Evet, insanın kendi hayatının değiştiğini kabul etmesi çok zor. “Her şey yeniden eskisi gibi” olacak inancından insan bir türlü kendini kurtaramayabilir. Tıpkı Şems-i Tebrizi’nin “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” deyişindeki gibi... İnsan altlar-üstler birbirine karışmasın istiyor. Yeniliğe, değişime direniyor.
Bundan böyle “eski normal”e dönüş yok. Artık yeni bir normal var. Yeni bir düzen ve buna göre yeni alışkanlıklar var. Buna da ne kadar çabuk adapte olursanız, o kadar rahat edersiniz. Çünkü eski kodlarla yeniyi anlayamazsınız. Yaşamınıza devam edebilmeniz için de bir şekilde bir yolunu bulmak gerek. Bu da iyileşmedir. İyileşme sürecinin amacına ulaşabilmesi için yeni bir yaşam biçimi oluşturmak gerek. Burada amaç hayatı yeniden kurmak. İyileşmek zaman alan ve bireylerarası farklılıklar gösteren bir süreçtir.
Bunların yanında aile ve toplum yeniden organize edilmeli, sağ kalanların iyilik halini ve ilişkilerin yeniden düzene oturmasını destekleyerek müşterek paylaşılan yaşam zeminlerini yeniden onarmalı. Yeni ümitler ve hayaller yaratmalı, yaşam planları revize edilmeli.
Şüphesiz bozulan düzen ve ritüellerin yerini yeni ritüeller ve düzenler alacaktır. Planlar yapmak ve yeni hedefler üzerinde çalışmak oldukça motive edici davranışlar arasında. Bunların yanında olumlu olanı elden bırakmamak, ilişkideki neşeyi yükseltmek için espri anlayışından vazgeçmemek, gülücükleri paylaşmak zor dönemleri atlatırken tarafların rahatlamasına da yardımcı olacaktır.
Afet sonrası normal hayata dönme sürecini kolaylaştırmak için beslenmeye dikkat etmek, spor yapmak, kahve ve sigara gibi uyaranları kısıtlanmak dikkat edilecek küçük değişimler.
Kısaca söylemek gerekirse, her zaman yapılması gereken, ilk yaraların sarılmasından sonra, yaşanan trajik olayın kabullenilmesi, yaşamın yeniden anlamlandırılması ve yaşamsal sorumluluklara kalınan yerden devam edilebilmesidir.
Travma, kişinin yaşamına yeniden devam etme konusundaki motivasyonunu kırmış olsa da çabalamanın öneminin kavranması, psikolojik iyilik hali açısından çok önemlidir.
Hayatta kalmak, varlığını korumak adına hem psikolojik hem de fiziksel uyum sağlamanın adı alışmaktır. Alışırsın, ama UNUTMAZSIN!
Hayatın devam ettiği ve yaşanılması gerektiğiyle ilgili kabulleniş zor ve zaman alsa da geçmişe değil geleceğe bağlı kalınmalıdır.
Kişinin hayatına normal ve sağlıklı devam edebilmesi için yasını tutması, yas sürecini tamamlaması gerekmektedir. Yas sürecinin tamamlanmasının ardından zenginleşerek ve olgunlaşarak daha da insanlaşarak çıkacağımızı unutmayalım.