Nasıl bir kentti bu İstanbul?.."

"On dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru payitaht İstanbul’a gelen İtalyan edibi Edmondo de Amicis, izlenimlerini romantik bir üslupla yazmaktan kendini alamaz. 1874’te, gelişinde şehri önce denizden görmüş, soluğu kesilmişti... Birkaç gün sonra da bakımsızlığını gördü... Ayılıp bayıldı... Nasıl bir kentti bu İstanbul?.."

Nisan 1988.. Milliyet gazetesinde yayımlanan "İstanbul Bir Yanlızlıktır" başlıklı yazı dizisine bu cümlelerle başlayan Selim İleri’nin, final satırları şöyledir:

"... Şişli, Pangaltı çökmüş iki semttir bugün İstanbul’da. Sefahat uçurumundan sefalet uçurumuna sürüklenilmiştir. Özellikle Şişli, geçmişin görkeminden en küçük bir iz barındırmaz...

Günümüzün Şişli’sinde düşüş de, yükseliş de insanda hiçbir duygu uyandırmaz. Evlerinde, küçücük apartman dairelerinde hayatı göğüslemeye çalışan kişiler; akşamleyin parıldayan televizyon; sonra gece ve arabeskli özel otolar, sarı boyama saçlı kadınlar, çok geç saat çöp tenekeleri ve sokak köpekleri..."

1874, 1988 ve 2021..

Yahya Kemal’in, “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” dediği, her taşında bir kültür ve medeniyetin damgası bulunan İstanbul..

Her köşesinde, her semtinde farklı bir kimlik, farklı bir değer..

Şişli, bu köşelerden..

266 bin 793 kişilik nüfusuna karşın, 24 milyon, 253 bin 909 kişi/km2 yoğunlukta bir kent.

Hane başına 2,64 kişinin yaşadığı, yüzde 69'u A, A+ ve B Sosyo Ekonomik Statüde bir ilçe..

Sınırları içerisinde; Marmara, İstanbul Bilgi, Beykent, Bahçeşehir, Haliç, İstanbul Bilim, Nişantaşı ve Okan kampüslerini barındıran, Şişli..

Gel gör ki bu üniversiteler şehri, demografinin aksine bugün; havadan suya, topraktan trafiğe, hatta kültürel yaşamın her alanına hızla yayılan bir kirlilikle boğuşurken, yaşamlarını bu çevrede sürdürmek zorunda olan insanlar, -mesela bu satırların yazarı- hiç değilse yaşadıkları mekânda sağlıklı, mutlu, huzurlu bir çevreyi mumla arar hale geldiler.

Abarttığımı düşünmeyin..

Kısa süre önce medyada geniş yer bulan, “Yolda yürürken kafasına çöp dolu poşet düştü” başlıklı haberin anlattıkları, Şişli’de adeta bir günün özeti..

Akşamları eve dönerken, sık sık denk geldiğim rutin bir görüntü..

3, 5, 7, 8..

Hangi katta yaşadığına umursamaksızın, daire sakinlerinin camdan, balkondan sokağa fırlattığı çöp poşetleri..

“Nikel-kübik mobilyaları, duvarlarındaki yağlı boyaları” ile dünün lüküs hayatından, “fırlat, patlat poşetleri, yayılsın yola içindeki çöpleri” apartmanlarının Şişli’sine..

Hani derler ya, “İnsanlar, içinde yaşadıkları mekânlara kendilerinden bir şeyler ekler ve onlara çeşitli anlamlar yüklerler.” diye..

Mesele, Şişli’de bir hayli yanlış anlaşılmış durumda..

“Olağan mı karşılamak lazım?.”

Yeni ihtiyaçlar, artan nüfus ve gittikçe zorlaşan hayat şartları..

Toplumsal yaşamdaki nezaketi ve medeni tavrıyla ön plana çıkan, aynı zamanda ortak bir değerler algısının ürünü olan bir kimlikten, ne köylü ne kentli olabilmeye uzanan farklı bir mahallelilik kültürü..

İstanbul’un, dolayısıyla Şişli’nin zedelenen kültürel dokusu..

Sanırım, dillerden düşürmediğimiz ancak bir türlü de beceremediğimiz “kentlilik bilincini geliştirme” iddiasının önemini topluma anlatmanın vakti geldi de, geçiyor..

Yaşam kalitesinin geliştiği kentlerin hem kent sakinlerine huzur ve refah sunduğunu, hem de ekonomik aktivitelerin gelişmesi sebebi ile toplumsal kalkınmaya katkı sağladığını anlatmanın zamanıdır..

“Kamu spotu” hazırlayanlara duyurulur.

***

Son söz yerine..

“Çöpüne Sahip Çık Vakfı”ndan çağrı:

Çöp ve geri dönüşüm konusunda fikirlerinizi #copunesahipcik etiketini kullanarak sosyal medyada paylaşabilirsiniz.