Bir gün her şey başka olur ihtimalini unutmamak lazım.
Bu sabah 06.00’da uyandım.
Uyanamayabilirdim.
Hemen kalktım, elimi yüzünü yıkadım kremlerimi sürdüm.
Bu kadar erken kalkmayabilirdim.
Kocaman bardakta içinde bol limon dilimleri olan ılık suyumu içtim.
İçemeyebilirdim.
Kuru üzüm, ceviz, bal koyarak sütlü yulaf yedim.
Yiyemeyebilirdim.
Ve 07.10’de denize indim, iskele bomboş, 1 saat yüzdüm.
Yüzemeyebilirdim.
Eve geldim.
Sevdiğim arkadaşım geldi, kahve içtik.
Sevdiğim 2 dostum ile uzun uzun telefon konuşması yaptık.
Yapamayabilirdim.
Bahçeyi suladım, çiçeklerle uğraştım, kuru yapraklarını temizledim.
Zakkumların yere düşen yapraklarını topladım.
Uzayan begonvil dallarını bağladım.
Su oluklarını süpürdüm.
Terasları yıkadım, çekçek ile sularını çektim.
Yatak odamın sinekliği tozlanmış, yerinden çıkardım, hortum ile yıkadım.
Salon mis gibi koksun diye durup dururken tülleri çıkardım ve yıkadım.
Akşam oldu.
Akşam huzurla, pencereden esen rüzgarın altında yatağıma yattım.
Çarşaflarım mis gibi kokuyordu.
Yastığıma birkaç damla vanilya damlattım.
Yarını hayal ettim.
Dua ettim.
Ama bir gün biliyorum ki bunların hiçbiri olmayacak, olamayacak.
İyi düşünmek lazım.
Bir gün her şey başka olur ihtimalini unutmamak lazım.
Bakın kocaman bir dünya, küçücük bir virüse nasıl yenildi.
Nasıl oldu da hepimiz günlerce evlere kapandık, kimselerle görüşemedik, ağız burun kapalı maskelerle dolaştık.
Nasıl oldu da dünyanın bütün mekanları, okulları, restoranları, yolları kapandı.
Nasıl oldu da günlerce gecelerce televizyonda halimiz ne olacak diye bakakaldık.
Hiç aklımıza gelmeyen başımıza geldi.
Tepetaklak olduk.
Hep beraber tepetaklak olacağımız da aklımıza gelmemişti.
Dünyanın bir ucundaki insanlarla aynı endişeyi taşıyacağımız aklımızın ucundan geçmezdi.
Yaşadığımız hayatın farkında değildik ki, tepetaklak olacağımız hiç aklımıza gelsin.
Şimdiye, biraz toparlandığımız bugüne baktığımız zaman.
Sevdiklerimizle, sağlıkla, hastalanmadan beraber geçirdiğimiz her güne şükretmeliyiz.
Benim bu günüme duyduğum gibi, hepimiz
bugüne şükran duymalıyız.
Ahhh eski günler ahhhh.
Geçip gidiyor.
Hayatın arka sayfalarında isyan edeceğimiz, yaşadığımız, hak etmediğiniz türlü çeşitli anılarımız vardır.
Napalım doğan her güne beyaz güvercin uçuramayacağımızı ben de biliyorum ama.
Yataktan iki güçlü bacakla kalktığımıza şükredelim.
İyi kalple uyandığımız, kimseye kötülük planlamadığımız her gün temiz sularda yıkanalım.
Çocuklarınızla daha çok vakit geçirdiğiniz bu dönemde.
Umarım.
Kimsenin anasını ağlatmayacağı çocuklar yetiştiriyorsunuz.
Gözünün bebeği senindir biliyorum.
Umarım gözünüzün bebeği kıymetinden insanlarınız vardır.
Biliyorum çoğumuzda.
İnsanların yüzünden düşen bin parçaları toplayacak takat kalmadı.
O zaman.
Şükranla.
Funda'nın aklındakiler…
... Vay arkadaş
Birini sevmeye gör, ömrü 2 ay sürmüyor.
Bununki biraz daha uzun sürdü.
Profesör Doktor Mehmet, pandemi başladığında, günlerce sabah akşam, bir bakıyorsun atv, bir bakıyorsun NTV, bir bakıyorsun TGRT haber ve hatta Ahmet Hakan'ın her programında sabit konuk olarak evlerimize girdi.
Adam Amerika'da çok iyi bir kardiyolog doktormuş, profesör olmuş oralarda.
Her gün papyonu ile sempatik, şakacı hali ve konuşması ile anlattı durdu.
Sağlık sistemimizi yere göğe koymadı ve hatta o kadar çok övdü ki, ilerleyen zaman içinde Koç Üniversitesi'nde ki görevinden çıkarıldığını söyledi.
Amerika'da sağlık sistemi berbat, bizim ülkemizin Allah razı olsun çok şahane dedi.
Hepsini kulaklarımla duydum.
Ben bu adamı çok dinledim.
En son televizyonda türkü söylerken gördüm, hatta Ahmet Hakan'a çiftetelli sözü verdi.
Şimdilerde televizyonlarda hiç yok, Instagram üzerinden videolar çekiyor.
Dudaklarını büke büke ülkemin profesörlerine "sözde profesörler diyerek, isimler vererek konuşuyor.
Ülkemin doktorlarını aşağılıyor.
Şimdilerde dedikleri, önce dedikleri ile hiç tutmuyor.
"Biz burada pandemiyi çözdük", "bak maskesiz dolaşıyoruz" "Siz hala uğraşın" diyor.
Bakın size keşke burada kalıp bize hizmet verseydiniz demeyeceğim.
İyi ki gitmişsiniz.
O öne öne dudak bükmeniz var ya beni benden aldı.
Mehmet bey siz iyi ki gitmişsiniz, "Siz" olmuşsunuz.
"Biz" bize yeteriz.
Gölge ve ihsan konusuna dikkat edin lütfen.
Funda'nın aklındakiler..
... Tam olarak bilmiyorum.
Ama psikolog ve psikiyatr ile hastaları arasında gizlilik anlaşması vardır.
Meslek yemini vardır, olmalıdır.
Yani, o hasta ile ilgili savcılık bile bilgi almak istese doktor, "hasta doktor mahremiyeti" der ve izin vermez.
Hastasının mahremiyeti vardır.
Ve bu hastaların anlattıkları, diğer hastalara benzemez çok özel ve çok acayip sırlar olabilir.
Senelerdir filmlerde öyle gördük.
En azından ben böyle anladım.
Nasıl oluyor da psikolog bir kadının hasta hikayeleri kitap oluyor, senaryo oluyor ve türlü çeşitli televizyon kanallarında dizi oluyor.
Bütün hastalar iyileşmiş, ya da yakınları izin veriyor olamaz değil mi!
Mesela ben hasta yakını olsam izin vermem.
Ya benim yakınım, kendini tanır ve bu benim diye anlarsa.
Şimdilerde bir büyük gazetede hikayelerini kaleme alıp yazacakmış.
Hayatın doğal akışına ters gibi duruyor.
Ben hiçbir türlü, ne aklıma ne kalbime oturtamıyorum.
Bu mesleğin, meslek dernekleri falan var, onlar ne diyor acaba.
Günün sonunda hastalarının seanslarından para kazanırken, hastalarının hikâyesinden yine para kazanıyor öyle değil mi!