Çocuk duvarın ardından uzattı başını. Birden geri çekti, tekrar uzattı. Birdenbire tekrar çekti yeniden uzattı.

Çocuk duvarın ardından uzattı başını. Birden geri çekti, tekrar uzattı. Birdenbire tekrar çekti yeniden uzattı. Sürdürdü bu oyunu. Çocuğun üstünde duran bu muzip oynayış bir köpeğin bakışlarında, kulak hareketliliğinde izlendi. Çocuk ve köpek arasında ki bu öykü birbirini bilen, birbirini seven çıkarsız, yalın ve yapmacıksız doğal bir seyir ile gülüşleri çoğalttı.

Gülüşün ne güzeldi…

Tebessümle yayılan, yüz hattından beliren gül tomurcukları öylesine içten içe yürüyen bir albeniyle yüzlerde belirginleşiverdi. Tebessüme dönüşen bir cemiyetin yüzdeki tezahürü, olsa olsa çocukla köpek arasında yaşanılmış olan bir ironi öyküsü yürekleri ferahlatıyordu.

Kesik kesik öksürüklerle hem kendisi rahatsızlık duyuyor hem de yanındakileri incitmekten çekiniyordu. Çekinceler, zorunlu adımlara engel değil. İlk ışıkla birlikte başını uzattığı pencereden gördü Galle’nin (Sincap) zıp zıp zıplayışını. Ne zaman bir galle görse baharın muştulu yüzü yüzüne vurur, baharın öksürüğünde telef olmamak adına polenlerden gelip yüzünü yalayan ıtırların, çiçek tozlarının, göle görmekten öte küçük sineklerin varlığını da bilirdi.

“Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur

İç içe mimari, iç içe benlik;

Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!” dediğinde Necip Fazıl “Çile”li bir ömrün hayatın gayesinde kavrulmaktan ibaret olduğunu fısıldamıştı bile.

Gülüşün gözleri…

Şu ekmeği bana uzatır mısın cancağızım? Bir bardak su alabilir miyim? Yerde yürüyen karıncayı gördün mü? Şu karşılıklı duran pencereden bakan gözler sahi neler söylüyor?

Merdivenden aşağıya doğru inen adam, az önce yukarı çıkmıştı oysa. Her çıkışın bir inişi olmalı. Çıkarken inenlerden ibret almalıymışım meğerse. Ahmet Haşim ne güzel söylemiş “Merdiven”de;

“Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...”

Her bir adımda hamt, şükürdür. Şükürse teşekkür. Teşekkür ederim bir dilim ekmeği uzattığınız için. Bir bardak suya müteşekkirim. “Su gibi aziz olasın” derdi babaannem. Bu ekmek, bu aş, şu mübarek su, aldığım her nefes için binlerce teşekkür ederim Rabbim. Bilir misin karanlık gecede kara karıncanın yürüyüşünü sürdürdüğünü? Bilesin ki “karanlık gecede, kara taşın üstünde kara karıncanın yürüdüğünü görür ve ayak seslerini işitir” Allah. Bunu bilince bir idrak ufku göğe doğru yükselir.

İdrak edince anladım seni.

Sen ay gibisin

Gül gibi dudaklarda

Sana geldim gülüm

Yüzyılın en büyük depremi kabul edilen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki Kahramanmaraş Merkezli depremde kaybettiğimiz bütün vatandaşlarımıza Rabbimizden sonsuz rahmet, hastalarımıza şifalar diliyorum. Ülkemizin birlik ve beraberliğine, Devletimizin büyük gayret ve fedakarlığına, AFAD ve Devlet ricalimize sonsuz şükranlarımızla.

www.recepgarip.com