Karadeniz ülkemizin kuzeyinde uzun sahillerinden birisine ev sahipliği yapan bir iç denizdir.
Karadeniz ülkemizin kuzeyinde uzun sahillerinden birisine ev sahipliği yapan bir iç denizdir. Bu denize kıyısı olan ülkeler Türkiye, Gürcistan, Rusya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’dır. Avrupa’nın nehirlerinin üçte birinin aktığı, 461.000km2 alana ve 2210 m derinliğe sahip bu deniz sert havası, az tuzluluğu ve lezzetli balıkları ile bilinir.
Peki, neden son günlerde dünyanın gözü kulağı Karadeniz’e döndü? Amerika başta olmak üzere İngiltere’nin de içinde olduğu birçok ülke ya savaş gemisi gönderiyor ya da gönderebilmek için angaje oluyor. Bu soruların cevabını verebilmek için biraz geriye, tarihe göz atmamız gerekecek. Kiev ya da ''Kievskaya rus'' Ukrayna ile Rusya’nın paylaşamadığı bir yer olarak karşımıza çıkmakta. Her iki ülkenin aşırı milliyetçileri bu toprakların kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar.
1932 ve 1933 yıllarında yaşananlar kimi tarihçilere göre kıtlık, kuraklık ve salgınlar kimi tarihçilere göre ise Sovyetlerin, Ukrayna’ya karşı yürüttüğü soykırım sebepleri sonucu gerginlik artmıştır. Bazı kaynaklar tarafından 700-800 binlere varan bazı kaynaklara göre ise 7 milyona yaklaşan insan kayıpları, Ukrayna’da her yılın Kasım ayının son cumartesi günü ''Holodomor (açlık felaketi ) kurbanları '' günü olarak anılıyor.
Bölgede mutlak güç olan ve uzun yıllar boyunca etkisi altına aldığı tüm ülkeleri demir perde ülkeleri olarak yöneten Rusya’dan, 24 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan ederek ayrılan Ukrayna; ilk olarak Kırım’ın bağımsızlığı ve ardından Rusya’nın Karadeniz filosunun ''kime ait olacağı '' konuları başta olmak üzere birçok özerklik ve toprak sahipliği konusunda anlaşamayan iki devlet olarak günümüze gelmişlerdir.
1998-2008 yılları arasında çeşitli anlaşmazlıklarla çalkalanan iki ülke arasındaki ilişkiler, Rusya’nın Ukrayna’ya sattığı doğalgazı kesmesiyle iyice ayyuka çıktı. 2013 yılındaki Ukrayna-AB ilişkilerinde yaşanan gerginlikler ve skandallar nedeniyle Ukrayna’da siyasal krizler baş gösterdi. O günlerden başlayan ''soğuk savaş'' gerginliği bu olayları tetikleyen nedenlerdir. Ukrayna’nın Rusya’dan uzaklaşmasına ve ardından doğu ile batı arasındaki klasik sürtüşmeye malzeme olması sonucunu doğurdu. Kısaca özet geçmeye çalıştığım olaylar aslında temelde ABD-Rusya çekişmelerinin ülkesel dağılımının özeti olarak karşımıza çıkıyor.
Dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan gerginliğin Kırım’daki tezahürü de diyebiliriz aslında. Yani konu uzmanların dediği gibi bir ''gövde gösterisi". Rusya hâkimiyetindeki Ukrayna’dan vazgeçmek istemezken Amerika, Rusya’dan bir parça daha kopartmanın peşinde. Bu ama doğrultusunda tarafların yapmadıkları ve yapamayacakları şey yok adeta. Politikacı satın almaktan tutunda halk ayaklanması çıkartmaya kadar tüm yolları denemekte ısrar eden ABD-Rusya ikilisi Ukrayna’da oynadıkları çirkin ve de tehlikeli oyunlar sonucu, ölen tüm insanlara ise ''siyasi kayıp '' olarak bakmaktadır. Anlayacağınız o ki aslında amaç gövde gösterisi. Kim daha fazla dişini gösterirse o haklı sanki... İşin garip tarafı ise bölge halkının egemenliğinden kimse bahsetmezken, halkın taraftar gibi davranma eğiliminde olmaları. Kimi Rusya’nın kimi de batının yani ABD’nin kanatları altına girmeye çalışıyor. Sizin anlayacağınız bölgede herkesin, her kesimin kafası karışık.
İşte burada eski sömürgeci Batı emperyalizmi devreye giriyor. Başta askeri güç olmak üzere, bölge ülkelerinin silahlandırılması da dâhil olmak üzere her türlü kışkırtmayı deneyen Batı emperyalizmi ile katı sosyalist Rusya’nın ödün vermez sıkı politikaları çarpışmaya başlıyor.
Bu yüzdende askeri müdahale her an gündemdeki yerini koruyor. Kısaca özetlemek gerekirse ülkemizin kuzeyinde bir kazan kaynıyor diyebiliriz. İçinde bulunduğumuz coğrafyada güneyimiz, kuzeyimiz, doğumuz, batımız ezcümle dört bir yanımız ateş topu. Çevremizde olan biteni dikkatle izlemeli ve gereken önlemleri zamanında almalıyız. Zira geleceğin nelere gebe olduğunu bilmemiz mümkün değil. Umalım da komşularımız ve de müttefiklerimiz de, bizim kadar iyiniyetli olsunlar. Pek zannetmesek de ümidimiz o yönde...