​Kemal Kılıçdaroğlu fabrika ayarlarına döndükten beri bir alem

Kemal Kılıçdaroğlu fabrika ayarlarına döndükten beri bir alem.

Şimdi de “oturmalara” takmış durumda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan’la ilgili gerçekleri açıklamasından sonra “o koltuğa nasıl geldiğini unutmayacaksın” demişti.

Velhasıl geçen gün de başkanlık tartışmalarıyla ilgili olarak Erdoğan’ı kastederek “otur oturduğun yerde” dedi.

Tabi bir de başkanlık sistemini “tek adam” rejimine benzetmekten de geri durmadı.

Neyse Kemal Bey’in bu cahilliğine sonra gelelim.

Kemal Bey, “oturmalara” kafayı takmış da o koltuğa nasıl “oturduğunun” farkında değil herhalde?

Farkında olsa aynaya bakmadan kendisine her seçimde nerdeyse iki kat fark atan bir kişiye böyle dil uzatamazdı.

Belki de uzatırdı, ne de olsa Kemal Bey’in azıcık utanma duygusu olsa o koltuğa ne o şekilde “oturabilirdi”, ne de her seçimden sonra %1’lik oy artışlarını “zafer” nidalarıyla karşılayıp hala o koltukta “oturmaya” devam edebilirdi.

CHP genel başkanlığı koltuğuna nasıl “oturduğu” ortadayken Kemal Bey’in başkalarına dil uzatması da komikliğin daniskası oluyor artık.

Pek ahlaklı bir durum da olmuyor açıkçası.

Bir kere her şeyden önce Kemal Bey’e birileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dengi olmadığını anlatmalı.

Hem makam olarak dengi değil, hem de siyasetteki başarısı ve temsiliyeti bakımından.

Hatta Erdoğan’ın bireysel olarak almış olduğu oy iktidar partisinden bile fazla.

Her seçimde oylarını %1 artıran Kemal Kılıçdaroğlu belki 2083 yılında Erdoğan’a dil uzatacak duruma gelebilir.

Onun dışında pek bir şansı yok, şansı olmadığı gibi Kemal Bey’i takan da yok.

Bunu birisi Kemal Bey’e söylesin diyeceğim de kim söyleyecek orası da bir muamma.

Eren Erdem, Mahmut Tanal, Faik Tunay gibi FETÖ’nün her şeyine destek çıkan milletvekili görünümlü ne olduğu belirsizler mi söyleyecek?

Sezgin Tanrıkulu desen kapatılmadan önce PKK kanallarından inmiyordu, terör eylemi olduğunda PKK öznesini kullanmadan terörü kınıyordu.

Bir de Kemal Bey’in “bizim partide FETÖ’cü yok” demesinin üzerinden bir ay geçti geçmedi kimlerin Pensilvanya’ya gittiği, kimlerin FETÖ’nün yayın organlarına “imamlık” yaptığı çarşaf çarşaf ortaya çıktı.

Kemal Bey bunlardan habersiz olamaz herhalde.

Gerçi başkanlık sistemine “tek adam” rejimi diyen ve başkanlık sisteminin ne olduğunu bilmeyen birinin kendi partisinden ne derece haberdar olduğu da kuşkuludur.

Hiç değilse dünyanın gelişmiş ülkelerinin yönetim şekillerine baksaydı başkanlık ya da yarı başkanlıkla yönetildiğini görürdü.

Ona da bakmaz.

Zaten Kemal Bey kitap da okumazmış, “arkadaşları” ona özet çıkarıp verirlermiş.

Bu “arkadaşlar” Kemal Bey’i bu konuda bilgilendirme ihtiyacı duymadılar herhalde.

“Hendekteki arkadaşlarına” Kemal Bey’in bu “arkadaşları” ne derece benziyor onu da bilemem tabi.

Lakin oylarını %1 artırarak bu gidişle 2083 yılında iktidara falan gelmesi muhtemel olan Kemal Bey azıcık okusa başkanlık sistemi geldiğinde iktidara gelme şanslarının daha fazla olduğunu anlar.

Anlar diye ümit ediyorum yani.

Anlamazsa da fabrika ayarlarına dönmekle kalmasın bence direkt olarak “oturumu” kapatsın.

Belki o zaman vatana millete daha hayırlı bir iş yapmış olur.

***

Kim bu?

Selin Sayek Böke diye bir hanımefendi var.

CHP’nin parti sözcüsü olduğunu söylüyorlar, bir de genel başkan yardımcısıymış.

Bu hanımefendi hangi ara türedi, hangi ara bu kadar gündem oldu bilemiyorum ama son zamanlarda basında çok görür oldum.

Evveliyatını bilmiyorum, ne işle meşgul olur, bugüne kadar siyasette ne iş yapmış pek bir fikrim yok.

Şafak Pavey deseydiniz anlardım; hani şu seçimlerden sonra Selahattin Demirtaş’a “birlikte iyi salladık” diyen hanımefendi.

Böke’nin böyle vukuatları var mıdır bilemem; bir tek geçen gün MHP’ye “sarayın yedek lastiği” dediğini gördüm.

Kendilerinin “hendekteki arkadaşlarını” unutmuşlar, parti yöneticilerinin PKK ve FETÖ’nün kanallarına çıktıklarını örtbas etmişler millete anca laf atıyorlar.

İsminde “halk” var ama CHP’nin halk diye bir derdi olmayınca bu tarz manzaralarla karşılaşmak mümkün olabilir.

Şimdi de Selin Sayek Böke hanım başkanlık sistemine ilişkin “rejim” kıstası altında yorumlar yapmış.

Dediğim gibi kimdir tanımam ama pek bir cahil olduğu kesin.

Çünkü başkanlık bir rejim değil, sistemdir. Başkanlık sistemi gelince değişen rejim değil, sistemimiz olacak.

Bundan da habersizler.

Hadi Kemal Bey’i anladık da bu partinin içinden aklıselim bir kişi de çıkmayacak mı yahu?

İnsan gerçekten hayret ediyor.

Hatta laf aramızda üzülüyor.

***

Devlet Bahçeli’nin takdir edilecek duruşu

Devlet Bahçeli 15 Temmuz’dan bu yana adı gibi tam bir devlet adamı profili çiziyor.

Muhalefet nasıl olmalıdır, halk için muhalefet nasıl yapılmalıdır, halka rağmen bu ülkede artık nasıl bir şey “yapılamaz”ın kitabını yazıyor adeta.

15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin ilk dakikalarında darbeye karşı nasıl sert bir tutum gösterdiyse; o günden bugüne de gerek FETÖ’yle mücadele konusunda gerekse küresel dönen tezgâhlara karşı çıkması hususunda yansıtmış olduğu tavır takdire şayan.

Özellikle başkanlık sistemini desteklemese de halka gitme noktasında ve halkın tercihlerine saygı duymada diğer muhalefet partilerine örnek üstüne örnek oluyor.

Kemal Bey ve CHP’nin bazı isimleri Bahçeli’yi emsal alsın diyeceğim de boşa umutlanmaktan öteye gidemeyecek.

Çünkü onların derdi hiçbir zaman Türkiye’nin sorunlarına çözüm bulmak olmadı, bu kafayla giderlerse de bir sonraki seçimde %1’lik oy artışlarına sevinmekten kendilerini kurtaramayacaklar.

Devlet Bahçeli son üç aydır halkın gözünde inanılmaz bir takdir topladı, ne kadar tebrik etsek az.

***

Sol şiddete bulaşmazmış (!)

Meclis darbe komisyonu geçtiğimiz gün Mehmet Ağar’ı dinledi.

Bakın ne demiş Mehmet Ağar: “Sol örgütler de bizim sandığımızın tersine, zararsız, eline bıçak almamış insanlar çıktı. Kabul etmek lazım ki temiz fikir adamlarıydı. SSCB dağılınca da zaten TKP desteği çekildi. Solcuların şiddete bulaştığı önyargısını yıllarca gözümüzde büyüttük.”

Valla bu açıklamanın neresinden tutsan ofsaytta kalırsın!

Yahu DHKP-C’nin canlı bombalı hain terör eylemleri ortada dururken, PKK’nın her türlü alçak kanlı terör eylemi gözümüzün önünde yaşanırken ve bunların hepsi kendilerini sol hatta Marksist bir terör örgütü olduklarını ifade ederken solcuların şiddet yanlısı olmadığını iddia etmek nedir?

1 Mayıs 1977 Katliamı’nda sol grupların kendi içinde bile birbirine nasıl şiddet sergilediği gün yüzüne çıkmışken bu açıklamanın neresi mantıklıdır ya da neresi gerçektir, bilemeyeceğim.

Sadece neresinden tutsam aklıma yatmıyor, ikna olamıyorum.

Eminim birçok kişi de ben gibi düşünüyordur.

***

Sonbahar bitmeden…

Sonbaharın son ayı kasım gelmek üzere.

Sonbahar bitmeden yapılacak şeyler var; örneğin hafif yağmurlu havalarda sahilde şemsiyeyle dinlendirici bir yürüyüşe çıkmak.

Yavaştan battaniyenin altına gömülüp gecenin sessizliğinde film seyretmeye de başlanılabilir. Elbette sıcak çikolata eşliğine biraz daha var, şimdilik filtre kahveyle birlikte.

Nobel kazandı ya şimdiler de pek bir moda. Daha önce adını bilmeyenler Bob Dylan hayranı kesildi, lakin onlara kulak asmadan evin içinde bir köşede Dylan çalsa fena olmaz. Etkilenmemek elde değil!

Son olarak Leyla İpekçi’nin Şehrim Aşk kitabını okuyorum şu sıralar. Tavsiye ederim, eminim beğeneceksiniz.