Şimdi sosyal medyada biraz gezindim.
Gerçekten herkes deli gibi spor mu yapıyor? Gördüğüm her üç fotoğraftan ikisi spor yapan kadınlar. Bu da mı moda? Yoksa gerçek mi? Moda ise hemen böyle bir fotoğrafa ihtiyacım var. Gerçekse durum daha da vahim. Çünkü spor yapmak benim için zevk değil, eziyet. İkinci bir ihtimal daha geliyor aklıma. Yaz kapıda. Bunlar son trene yetişmeye çalışanlar. Gerçek bu ise biri bunlara “artık çok geç” desin. “Bu yaz ayva göbek, selülit moda” diye kampanya yapsalar, belki daha başarılı olurlar.
Tamam ben de yapıyorum kendimce bir şeyler. Yaptığım şeyler tamamen sağlık, kilo kontrolü vesaire vesaire. Yani zorunluluktan. Benim gördüğüm fotoğraftaki ablalar bu durumdan zevk alıyor da görünüyor. Tamam birkaçı kabulüm, yaşam felsefesi falan. Ama hepsi olamaz. Bu normalse, benim acil psikolojik destek almam gerekiyor. Lütfen bana yalnız olmadığımı ve normal olduğumu söyleyin.
Çokta abartmamak lazım!
Hayatlarımızı sosyal medya ele geçirdi. Gün geçtikçe bağımlılığımız da büyüyor. Orada yer, orada içer, orada gezer olduk. Haliyle sosyal medyada paylaştığımız fotoğraflar da çok önemli oluyor. Alınan yorumlar önemli. Nerede olduğumuz, fotoğrafın açısı, arka plan önemli. Güzel çıkıp çıkmadığımız ise en önemli konu. Güzel çıkılmayan fotoğraflara “şükürler olsun ki” anında müdahale edebiliyoruz. Belimiz mi kalın, hemen inceltebiliriz. Boyumuz mu kısa, uzatabiliyoruz. Makyajsızsak bir program indirip telefonumuza, makyajlı bir fotoğrafa dönüştürebiliyoruz. Yani konu bu kadar mühim olunca, photoshop anamızın ak sütü gibi helal. Karın kaslarını spor solanlarında yapamayan erkekler, photoshop ile çok kolay yapabiliyor. Fotoğraflarındaki düzeltmelerde en az biz kadınlar kadar iyiler.
Rötuş yapmak isterken ipin ucunu kaçıranlar da var. Öykü Serter’in uzun ve bitmek bilmeyen bacakları gibi. Özge Ulusoy’un da bir bacağını inceltip diğer bacağını unuttuğu fotoğraf, herkesin dikkatini çekti. Şüphesiz photoshop’u en çok kullananlardan biri de Eda Taşpınar. O her ne kadar yok dese de gözlerden kaçmayacak düzeltmeler yapıyor. Eda Taşpınar’a photoshop da yetmiyor. Stok bile yaptı. Yani basit bir anlatımla “başka bir hesaptan fotoğraf aşırmak.” En son Helin Avşar da stokçular arasında yerini almış.
Merhamet et!
Hiçbir şeyleri yok. Ne acı, ama günleri var. 4 Nisan Sokak Hayvanları Günü. Evleri, sahipleri yok. Karda, yağmurda sıcak bir yuvaları yok. Çoğu zaman onları sevecekleri bir el yok. Su ve mamalarının olmadığı çok aç günleri var. Bu kadar yokluğun arasında, onları sevmeyen çok. Onlardan rahatsız olan çok. Onlara işkence eden, taciz edenler var. Kıymadan öldürenler var. Onları sevmeme sebeplerine din diyenler bile var.
Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde haşredilirler.
(Enam Suresi, 38)
Özetle onlarda bizim gibi ümmet.
Korkanları anlayabiliyorum. Sorunum yaratandan ötürü uzaktan bile sevemeyen. Sorunum onları görmezden gelenler değil. Görüp tekme atanlar. Sorunum bir kap su veya evde artan yemeğini onlara vermek yerine, çöpe atanlar da değil. Onlar için konan su kabına izmarit atanlar. Sorunum savunmasız bir hayvana kötülük yapana susanlar. Sorunum bu kötülüğün yarın size, çocuğunuza yaklaştığını anlamayanlar.
Geçenler de bir yazı okudum. “Bir sokakta sokak hayvanları insanlardan korkmuyorsa, bilin ki orada iyi insanlar yaşıyor.” Onların bize ihtiyacı var. İşin aslı astarı bizim de onlara ihtiyacımız var. İnsanı insan yapan merhamet kelimesini hatırlatmamız için. Merhamet edebilelim ki bize de edilsin. Peygamber efendimiz Hz. Muhammet a.s. dediği gibi “Yeryüzündekilere merhamet etmeyene, gökteki de merhamet etmez.” Olay basit vereceğimiz bir kap suyla, bir parça ekmek.
Unutmadık! Dualarımız Mehmetçiklerimizle.