Kendi egemenliği altındaki topraklarda denetim sağlamaktan aciz Irak yönetimi, bırakın PKK'ya yönelik operasyon yapmayı, "Topraklarımızdan çıkın" bile diyemiyor, demiyor.
Irak topraklarının neredeyse yüzde 10’u on yıllardır PKK işgali altında.
Suriye’nin üçte birinin PKK’nın buradaki kolu PYD işgalinde olması gibi.
378 kilometrelik Türkiye-Irak sınırının Irak tarafında kalan bölümündeki dağlık bölgelerinde sayısız terör kampı var.
Sınırın iç taraflarındaki Mahmur Kampı da yine 20 yıldır PKK tarafından yönetiliyor.
Yine Irak ile Suriye arasında yer alan, Ezidilerin çoğunlukta olduğu Sincar (Şengal) bölgesi de DEAŞ’tan kurtarılmasından bu yana terör örgütünün denetiminde.
Kendi egemenliği altındaki topraklarda denetim sağlamaktan aciz Irak yönetimi, bırakın PKK’ya yönelik operasyon yapmayı, “Topraklarımızdan çıkın” bile diyemiyor, demiyor.
Üstüne üstlük Sincar’ı işgal altında tutarak Ezidilerin evlerine dönmelerine izin vermeyen, onların çocuklarını zorla kaçırarak kendine militan yapan PKK’nın bu bölgedeki kolu olan YBŞ adlı terör yapılanmasının mensuplarının maaşlarını da Bağdat yönetimi veriyor.
Irak’ta yuvalanan terör örgütü 40 yıldır sınırı geçerek Türkiye’de eylemler gerçekleştiriyor.
Türkiye bugüne kadar PKK’nın kamplarına yönelik çok sayıda operasyon gerçekleştirdi.
Her operasyonda örgüte belirli darbeler vurulduysa da bu PKK’nın yok edilmesini sağlayamadı. Türkiye, son yıllarda benimsediği terörle yerinde mücadele konsepti kapsamında 15-16 Haziran’da PKK’nın Irak’taki hedeflerine yönelik bugüne kadarkilerden çok daha kapsamlı bir operasyon başlattı.
PKK’dan temizlenen noktalarda üsler kurularak bu alanlarda denetim sağlanması yoluna gidiliyor. Operasyon, adım adım örgütün ana karargâhlarına doğru ilerliyor.
Operasyon kapsamında yaklaşık iki ay içinde aralarında örgütün üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu 100’e yakın terörist etkisiz hale getirildi.
Operasyon nedeniyle sıkışan PKK ile merkezi Bağdat yönetimi ve Kuzey Irak’taki Erbil yönetimi arasında bir süredir sorun yaşanmaktaydı.
PKK hem Bağdat’tan hem de Erbil’den operasyonların önlenmesi için aktif olarak harekete geçmelerini ancak kendilerine dokunulmamasını istiyordu.
Gerilim geçtiğimiz hafta sonu Irak Sınır Muhafızları birlikleri ile PKK arasında sıcak temasa dönüştü.
Erbil’e bağlı Sidekan yakınlarındaki Bradost bölgesine yerleşen Irak güçlerine PKK’lıların ateş açması sonucu çatışma çıktı.
Bu çatışmanın ardından salı günü aralarında iki üst düzey komutanın da bulunduğu bir grup Iraklı askeri yetkili aynı bölgede PKK’nın üst düzey yöneticisi teröristlerle görüşme yaptı.
Yani Irak güçleri, kendi topraklarını işgal eden, kendilerine ateş açan teröristlerle çatışıp onları bölgeden çıkarmak yerine gerilimin giderilmesi için onlarla toplantı yapıyor.
Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden MİT ile TSK, toplantının bitiminde PKK’lıları hedef alan bir hava operasyonu düzenledi.
Operasyonda PKK’nın askeri birimi HPG yöneticilerinden Agit Garzan kodadlı Murat Kalko isimli bir terörist öldürüldü.
Söz konusu operasyonda Iraklı iki komutanın da ölmesi Ankara ile Bağdat hattında gerilime yol açtı. Irak tarafı operasyonu kınayan açıklamalar yaparken Ankara, Bağdat yönetiminin PKK’ya göz yumduğuna dikkat çekerek Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlamak için gerekli her türlü önlemi almaya devam edeceğini bildirdi.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da Irak ziyaretini iptal etti.
Bu operasyon sonrasında PKK ile Bağdat yönetimi arasında bir yakınlaşma gözlenirken PKK ile Erbil arasında ise bir süredir devam eden gerilim tırmanmaya başladı.
Zira Erbil yönetimi Bağdat’ın aksine operasyona kınayan herhangi bir açıklama yapmadığı gibi bölgede yaşanan sorunların sorumlusunun PKK olduğuna dikkat çekerek, örgütün bölgelerinden çıkmalarını istedi.
Türkiye’nin son birkaç aydan bu yana Erbil yönetimiyle siyaseten değilse bile sahada kurduğu sağlıklı ilişkilerin PKK’ya yönelik operasyonlardan sonuç elde edilmesinde payı büyük.
Bu iş birliği önümüzdeki dönemde PKK ile Peşmerge güçlerinin de doğrudan karşı karşıya gelmesini sağlayabilir.
Ankara ile Erbil’in PKK konusunda ortak hareket etmesi hem terörün sonlandırılmasına ciddi katkı sunacağı gibi bölgenin huzur ve güvenliğe kavuşmasında da önemli rol oynayacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken, mayıs ayında başbakanlık koltuğuna Mustafa Kazımi’nin son dönemde Türkiye karşıtı yaklaşımlar içine girmeye başlaması.
Kazımi’nin özellikle Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır ile kurduğu ilişkilerin Türkiye karşıtı politikalara yönelmesinde ciddi bir etkisi var.
Bu “şer üçlüsünün” etkin olduğu Arap Birliği ve Arap Parlamentosu’ndan operasyon ile yapılan kınama açıklamaları da bunu gösteriyor.
Bu arada ABD ve İran’ın sessizliğine de çok fazla kanmamak gerek.
Irak’ta güç savaşı veren her iki ülke de, Türkiye’nin bu bölgeden çıkarılması konusunda ortak hareket ediyor.
Tahran, bu tavrını Irak’taki sözcüsü Haşdi Şabi aracılığıyla açık bir şekilde dillendirmekten çekinmiyor. Kazımi’yi Türkiye karşıtı şer cephesiyle ortak hareket etmeye yönlendirenin de ABD olduğuna kuşku yok.
Zira, Kazımi’yi bu göreve getirenler de onlar.
Dolayısıyla Bağdat’tan çıkan sesin asıl sahibinin Washington ve Tahran ile Riyad, Abu Dabi ve Kahire olduğunu bilmekte yarar var.