Birçok yazar ve aydın toplumsal hafızamızın zayıf olduğunu ve birkaç yıl gerisine dahi gitmediğinin altını çizer durur, uzun yıllardır.
"Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür", insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır yada unutkanlık insan halidir anlamında kullanılan bir sözdür..
Birçok yazar ve aydın toplumsal hafızamızın zayıf olduğunu ve birkaç yıl gerisine dahi gitmediğinin altını çizer durur, uzun yıllardır.
Öyle ya, Türkiye bu unutkanlık olayında dünya ortalamasının çok üzerinde olduğu ülkelerden biridir. Her şeyi o kadar hızlı unuturuz ki; her seferinde “bu konuya bir çözüm getirilmesi gerekliliği tartışmaları da” kısa sürede unutulup gider.
SADECE 4 YIL ÖNCE
Kasım 2016.. Dört yıl önce, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne, "Üniversitenin 1986 yılı Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunu -doçentlik ve profesörlük unvanını da Boğaziçi Üniversitesi'nden alan- Prof. Dr. Mehmed Özkan'ı atadı.
Atamanın hemen ardından, kızılca kıyamet de koptu..
Üniversitenin öğrencileri Özkan'ın rektör olarak atanmasına tepki gösterdi. 'Kayyum rektör' olmakla suçlandı. Gösteri yürüyüşleri düzenlendi. Akademisyenlerden de tepki gecikmedi. Gazetelerde, "Yeni rektör Boğaziçi’ni karıştırdı" başlıkları yer aldı.
Özkan, Boğaziçi'ne “atanan” ilk rektör..
Göreve geldikten bir yıl sonra verdiği röportajında, "Seçimle rektör belirleme süreci ilk Boğaziçi Üniversitesi'nde başlamış, son olarak da Boğaziçi ile bitiyordu. Bir açıdan bakarsanız Boğaziçi bir ilk oluyordu." diyecekti.
Tepkilere gelince, Özkan, aynı röportajında "Göreve geldiğim ilk gün öğrencilerimizden bir grubun protestosu vardı. Bunu doğal karşıladım. O da bir Boğaziçili tavrıydı." diyor. Şu ifadeleri de eklemeden geçmiyor: "Ablam AK Parti Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay, aynı zamanda profesördür ve Boğaziçi Üniversitesi'nin bir öğretim üyesiydi."
Özkan, yine tartışmalara konu olan son atamaya kadar 4 yıl Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü görevini sürdürdü.
Yazının başlığından da anladığınız üzere, aslında, konumuz tam olarak bu değil.
ARŞİV - BELGE VE BOĞAZİÇİ
Boğaziçi Üniversitesi'nin öyküsü, kuruluş yılları ve anılar..
Prof. Dr. Aptullah Kuran..
Nisan 2002’de hayata gözlerini yuman Kuran, Boğaziçi Üniversitesi'nin Kurucu Rektörü..
İlk baskısı 2002'de Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi'nden çıkan, "Bir Kurucu Rektörün Anıları - Robert Kolej Yüksekokulu'ndan Boğaziçi Üniversitesi'ne" başlıklı kitabında merhum rektörün birbirinden ilginç anıları yer alıyor.
Kitabının önsözünde Kuran; anılarını yazmasının nedeni olarak "Boğaziçi Üniversitesi'nin kuruluş yıllarına ait yazışmaların ortada olmayışı" ifadesini kullanıyor.
Şaşırmamak mümkün değil.. Söz konusu kurum, Boğaziçi Üniversitesi..
Devam ediyor Kuran:
"Robert Kolej Yüksekokulu'ndan Boğaziçi Üniversitesi'ne geçtiğimiz 1970'li yıllara tarihlenen rektörlüğe ait belgelerin, benden sonraki yöneticilere devredilmiş olmasına rağmen, bugün nerede oldukları bilinmemektedir. Bir yere atılıp sonra unutulmuş olduğu anlaşılıyor. Söz konusu belgelerin bir gün bulunup üniversite arşivinde yerlerini alacağını umarım."
İnsan düşünmeden edemiyor.. Üniversite denince, arşiv.. Arşiv denince..
Arşiv, kendini meydana getiren kurumların faaliyetlerinin gerçek ve yaşayan delilleridir. O delillerden olan, Boğaziçi Üniversitesi'nde rektörlüğe ait bazı belgeler, Kuran’ın son günlerine kadar kayıp. Bugün? Oysa Türkiye, arşivler bakımından, zengin bir potansiyele sahiptir.
Gelelim Kuran'ın anlatımlarıyla, Boğaziçi Üniversitesi'nin kuruluş öyküsüne:
"Boğaziçi Üniversitesi'nin öyküsü bir bakıma 1950'li yıllarda Demokrat Parti'nin liberal bir yüksek eğitim politikasını benimsenmesi ile başlar. Demokrat Parti'nin hedefi uygulamalı öğretimi özendirerek ülkenin kalkınma sorunlarına pratik çözümler getirecek inisiyatif sahibi teknik kadrolar yetiştirmek idi.
1957 yılında Robert Kolej'in Bebek'teki kampüsünde Fen-Edebiyat, İdari Bilimler ve Mühendislik bölümlerinden oluşarak lisans ve lisansüstü düzeylerde öğretim yapılan bir "yüksekokul"un açılmasını Milli Eğitim Bakanlığı onayladı. 1863 yılında yüksekokula dönüşmesi hedeflenerek kurulmuş olmasına rağmen, cumhuriyet döneminde bir ortaöğretim kurumuna dönüştürülen Robert Kolej böylece yeniden yüksekokul statüsüne kavuşmuş, "bachelor" ve master diplomaları verme yetkisine sahip olmuştur.
Aslında, Robert Kolej'in üniversite olmasını engelleyen husus kurumun bir eksikliğinden değil, Anayasa'da yer alan bir hükmünden kaynaklanmış, Türkiye'de üniversitelerin ancak "devlet eliyle" kurulabileceğini amir anayasa hükmü karşısında Robert Kolej, özel yüksekokul olarak kurulabilmişti. Özel yüksekokulları Anayasa'ya aykırı bulan Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca 1971 yılında bütün özel yüksekokullar ile birlikte kapatılmasına karar verilen Robert Kolej Yüksekokulu'nun 1487 sayılı kanun ile Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüştürülmesinin ve bu üniversitenin birkaç yıl içinde ülkenin sayılı üniversiteleri arasına yer almasının nedeni yukarıda sözünü ettiğim gerçektir."
YARIN: ALPAN OLMASA BOĞAZİÇİ ODTÜ'NÜN BİR PARÇASIYDI