Eh Bodrum'dayım ya, gördüklerim var.
Eh Bodrum'dayım ya, gördüklerim var.
Gözlemlerim var, yazmasam, anlatmasam size haksızlık olacak.
Her yer gibi çok pahalı.
Ama burası her yerden çok daha pahalı.
Adam denize sıfır denecek kadar olan arsayı bir şekilde! almış ve evler yapıyor.
Evler yeni model, camlar, siyah taşlar falan, fiyatını sorayım dedim, 4 milyon Euro dedi.
Adanın burnunun köşesindeki daha büyük 2 evin fiyatı 10’ar milyon Euro dedi.
O kadar rahat söylüyor ki anlatamam.
Aklımdan bizim para ile çarpıp hesaplayamadım.
Çıkardım cep telefonumu, hesap makinası ile çarptım.
4 milyon Euro yani 60 milyon TL ediyor, eski para ile 60 trilyon TL.
Vay arkadaş.
Akıl almaz.
Kim alacak, kimde bu paralar var, düşünce sistemimi ve mantığımı zorluyor.
Kafamı çeviriyorum.
Aynı sahilde bir fırın pastane var, adam arkada poğaça, simit ve börekleri kendi yapıyor.
Ön tarafa geçip satıyor.
O kadar mütevazi bir fırındı ki, koca poşetle çıkar, 20-25 TL para öderdik.
Hiç bilmiyordum, akşam üzeri otlu börek çıkış saati imiş.
Fırının yanında parkta en son model, en pahalı cipler kuyrukta.
Hani pahalı bir araba markasının lansmanı olsa, bu kadar insanı toplayamazsın.
1 simit 7 TL.
1 poğaça 15 TL.
1 tepsi börek 400 TL.
Maşallah alanı çok.
Hemen o evleri kimler alacak sorusunu kendimden geri aldım.
Pardon dedim kendime.
Macro'ya giriyorum, oradan sadece kırmızı özel bir tuz var onu alıyorum.
Başka alışverişim yok.
Önümdeki kadının sepeti dolu, peynirler, şarküteri ve soslar var 5.650 TL hesap ödüyor.
Kılı kıpırdamıyor.
Dışarı çıkıyor, otoparktaki aracına, şiş dudaklarını uzata uzata yerleştiriyor.
Anlıyorum, var olmanın dayanılmaz hafifliği var.
İskelede kadın anlatıyor, balık aldık 1.000 TL ödedik.
Alanlar ve alamayanlar.
Ekonominin verdiği endişe halinde ekşi suratlı insanlar.
Herkes sinirli.
Herkes suratsız.
Herkes homurdanıyor.
Deniz tertemiz, akvaryum gibi adam diyor ki; deniz soğuk bir türlü ısınmadı.
Deniz tertemiz akvaryum gibi kadın diyor ki; geçen hafta köpük vardı.
Yanında karısı varken, yandan yandan merhabayı zorla diyen adamlar.
Karısı yokken, iskelede sudan başka kadınların çıkışını bekleyen adamlar.
Bulunmaz Bursa kumaşı karıları var, başka birinin karısı olmayan yalnız kadınlara hallenen adamlar.
Karısından ödü patlayan adamlar, otoriter bir sesle başka kadınlara Biontech aşı olun ayarı çeken adamlar.
Hava sıcak yanıyor üşüdüm diyen kadınlar.
Gece kocası ile öpüşemeyen ve bunun nedenini siyasete bağlayan kadınlar.
Caddeye bıraksan, valla o adamı kimse almaz, caddeye bıraksan, valla o kadını kimse almaz evli çiftler.
Allah'ım iyi ki bunlar birbirini bulmuş dedirten evli çiftler.
Haline, şükrettiren evli karı kocalar.
Bodrum'un en popüler, en pahalı beach’lerinden birinde, "kadının gücü" adı altında toplanan kadınlar.
Saçlar sandre sarısı, önlerinde kokteyler, palavradan söylemler." Kendine inan, ben inandım, kadının gücünü keşfet" diyen cırtlak sesli kadınlar.
Anlattıkları dişinin kovuğuna, incirin çekirdeğine denk gelmez anlatımlar.
Kadının gücünü sizden dinlemek istemem, o gücü nereden aldınız biliyorum.
Kadının gücü ile hayatı, işi gücü, çoluğunu çocuğunu büyütmeyi başaran kadınlar bambaşka kadınlar.
Siz değilsiniz.
Atmıyorum inanın, bir adam bir gece balık rakıya çıkarsın diye avlanan kadınlar.
Siz sanıyorsunuz ki sadece erkekler avcı.
Kadının gücünü anlatacak nice kadınlar var ve maalesef onlar sizin le aynı beach’te değil.
Palavra alkışçılar sizi.
Gencecik kızlara, şu salaktan çocuk yapsam, hayatımı garantiye alsam kafasını, inanın analar enjekte ediyor.
Her taşın altında riya, iki yüzlülük, yalan dolan var.
Artık.
Mazlumun ahı, zalimde de kalmıyor ki.
Sanki.
Her iyi ve her doğru şey, yer altına saklandı ve orada kımıldamıyor.
Yalancılar, menfaatçiler, riyakarlar, ikiyüzlüler, kadın avcıları, avlanmayı bekleyen balık rakı kadınları.
Böyle bir hayatı başka hiçbir ömürde yaşayamazsınız.
Yaşayın bakalım.
Sonunda ömrünüzü, aynaya bakıp kendinize tarif edeceksiniz ve özetleyeceksiniz.
Kimseye söylemeyin ama.
İşiniz çok zor.
Funda'nın aklındakiler…
... İlhan İrem.
Cuma günü sabahı İlhan İrem öldü haberi düştü önüme.
Her ölüm erkendir derler ya.
AH ya çok erken dedim birdenbire.
Bu haber ile tüm gençliğim, hayatım pat diye önüme düştü.
Aşk ve sevdaya dair hayatımda ne varsa ortağı idi İlhan İrem.
Yazık oldu yarınlara
Anlasana.
Konuşsana.
Haydi sil gözlerini
Olanlar oldu.
Dinleye dinleye kalp ortağımız oldu.
Yumuşacık sesi ile kalbimizi teselli ederdi.
Hiç bağırmadan, yırtınmadan su akar gibi şarkı söylerdi.
O zamanlar haberleri yazılır, sesinin tınısını ölçemediklerini anlatırlardı.
Ve Bakırköy Sinir Hastalıkları Hastanesinde hastalara tedavi sırasında İlhan İrem’in şarkıları dinlettiklerini söylerlerdi.
Hatta kimi yurt dışında hastanelerde de hastalara İlhan İrem'in sesini dinlettiklerini söylerlerdi.
Nur içinde yat İlhan İrem.
Çıkmazlarımızın teselli adamı.
Seni çok seviyoruz.
Seni hiç unutmayacağız.
Funda'nın aklındakiler...
... Çağla Şikel
İşinde gücünde, çalışan, üreten, çocuklarını büyüten bir kadın.
Ben yakından çok iyi tanımam, ama uzaktan beğenirim.
Aklı başında konuşur.
Aklı başında davranır.
Ve hep çalışır.
Son bir magazin dedikodusu ile ismi gündemde.
İş adamı İzzet Antebi'nin boşandığı karısı, eski kocası ve Çağla arasındaki yazışmaları ifşa ediyor.
Suç aslında.
Demek ki göze almış kadın.
Yani nafakasını almış, boşanmaya razı olmuş ama hala adam ile hesabı bitmemiş.
Böyle kadınlar çok var biliyorum.
Adam savcılığa özel hayatın gizliliği falan diye başvuruyor.
Çağla mahkemeye başvuruyor, kadından korunma talep ediyor.
Mahkeme taraflar arasında aile bağı yoktur diyor ve talebi reddediyor.
Dilekçede şu yazıyor.
"İki çocuk annesi Şikel'in kadınlığına, namusuna, aile şerefine ve saygınlığına karşı yapılmış bir iftira ve bir kadına yapılan en büyük şiddettir".
Hepsini kabul ederim.
Ama annelik kelimesini kabul etmem, son zamanlarda, annelik kadına özel bir saygınlık durumu yaratmıyor.
Sanırım herkes, hepimiz geldiğimiz noktada annelerin yaptıklarını görünce bunu anlamış olduk.
Eğer bir şiddet varsa, kadınlık yeter, anneliğe gerek yok.
Çağla için, diğer yazılan ne varsa doğrudur ve kabul ederim.