Bugün pazar, bende büyüklere bir masal anlatayım dedim.
Zamanın birinde, kendi çirkin, kalbi çok kötü bir kadın yaşarmış.
Bu kötü kadın, günün birinde, sebebi kendince bildiği bir nedenle, üç haneli bir köye taşınmış.
Bu üç haneden birinde, bir kadın, birinde bir erkek yaşarmış.
Köyün muhtarı varmış, onun köye taşınmasına, istemeyerek onay vermiş ve muhtarlıkça kayıt yapmış.
O da kötü kadını biliyor aslında, başka köylerde otururken yıllardan beri, iyi tek bir haberi yok, hep sansasyonel haberleri var, insanlara yaptıkları var.
Her oturduğu köyden edepsizce kavga ederek, dayak atarak, dayak yiyerek, bağıra çağıra ayrılıyor.
Ayrıldığı köylerden, muhtarların, komşuların anlattıkları inanılmaz hikayeleri var.
Ama o kadar çirkef ki bu, kimse bulaşmıyor, muhatap olmuyor.
Karşılığı olmayan bir çirkefliğin hoyratlığı ile, saldırıyor, hiç sorunu olmadığı insanlara, büyük küçük demeden saldırıyor.
Olmayanın hakimi gibi, bu kötü kadın.
Kendinden iyi insan yaratma çabası hiç yok, çıyan kötücül gözlerinde hep hınç alma derdi var.
İyi insan olmayı ertelemiş hep.
Hiç alakası olmayan konularda, insanların günahını alıp, durup durup komşularına saldırıyor.
Günahında boğulacak haberi yok.
Ve günün birinde, malum, her köyden olduğu gibi, o köyden de kovuluyor, sebebini ona, buna, komşularına bağlıyor, başlıyor saldırmaya.
Bak kötü komşu, sana bir iyilik edeyim.
Eski komşun olarak sana iki satır yazayım.
Sana yazdıklarımı iyice oku, ne anlarsın bilmem ama.
Hayat nedir? Seni yaratan Allah şükrederken, ömrünü geçirirken kendinden iyi insan yaratma çabasıdır.
O kadar kötüsün ki, senin gibilere Allah bundan korusun
Hemencecik o kötü kalbini avucuna al seyret ve hemen yıka ve bir dua et.
Kendi vicdaninin kahyası olmayacak kadar vicdanın yok, sanmam ama, kim bilir belki sana ucundan vicdan borç verecek yeni komşuların olabilir.
Ömrün erken sersemlemiş senin
Umutsuz saldırgansın sen.
El alem hoyratısın sen.
Umarım kendi kötülüğünü, kendi üzerinden imtihan edersin sen.
Hayatına, yüzüne ilişkilerine kötü bir ışık sızmış.
Senin gibiler için, yürürsün yürürsün yol bitmez.
Bu masal da böylece bitti dostlar...
Funda'nın aklındakiler...
... Olay Çanakkale, Kepez ilçesinde..
Belediye tarafından, Kepez'de kadın olmak paneli düzenleniyor. Konuşmacı olarak, belediye başkan adayları da bu panele katılıyorlar.
Kepez Belediye Başkanı Ömer Faruk Mutan, panelin içeriğini anlatıyor, konuşmayı uzatıyor da uzatıyor. Bu sırada bir grup kadın, “bugün Kadınlar Günü esas biz konuşmalıyız, bütün konuşmacılar erkek neden ki?” diyor. Ömer Faruk sinirleniyor, “bu paneli icat eden de benim, bu panelin beyni de benim” diyor. “Turizmin üzerinde fıkır fıkır oynayacağınız, bir toplantı var gidin orada oynayın” diyor... Haydi bakayım haydi, oynamaya gidin oynamaya diyor.
Ömer bey gözlerimle seyrettim sizi, vücut diliniz söylediklerinizden beter, göbeğinizi kaşıyıp, düşen pantolonunuzu yukarı çeke çeke, yüz ifadeniz ve kadınları dinleme haliniz berbattı.
Karınıza söyleyin, sizin icat peşinde koşarken vaktiniz yok sanırım, üzerinize oturan pantolon alsın, ütülü gömlek, ütülü pantolon, şöyle derli toplu yaratsın sizi.
Sonra beraber oynarsınız.
… Cem Özer, Kadınlar Günü’nde kendi sayfasından açıklama yapmış. Kocasını rant gibi gören, menfaat için çocuk doğuran, kociş diye seslenen, akşama kadar kuaför, yoga, alışveriş yapan kadınlar değil de, kocasının donunu, çocuğunun bokunu yıkayan kadınlar, falan diye bu mealde vermiş veriştirmiş.
Valla anlattığı gibi kadınlar var mı, var.
Doğru mu doğru, ama her doğru insanı haklı kılmaz ki.
Ben bu tanımları, bu nedenle erkekten duymak istemiyorum.
Cem bey, sizin de çapkınlık döneminde neler yaptığınızı, sizinle beraber olan kadınların anlattıklarını bir bilseniz...
Bir de geçmişte herkesin bildiği o feci bir hikaye var, üstü kapatılan.
O nedenle siz susmalısınız bence.
Ama söylerim, savururum, sonra 2.Sayfa televizyon programına çıkarım derseniz.
Anlarım.