Babam, tam bir Survivor delisi… İşlerini, akşam yemek saatlerini, eve gelecek misafirleri yani her şeyi Survivor'a göre ayarlıyor.
Babam, tam bir Survivor delisi… İşlerini, akşam yemek saatlerini, eve gelecek misafirleri yani her şeyi Survivor’a göre ayarlıyor. Fakat o bile, son sezondan memnun değil. Yıllardır toz kondurmadığı yarışmasına “Tarihin en kötü Survivor’ı!” diyor. Diyor, diyor ama izlemeye de devam ediyor. İzlerken keyif almadığı programı, niye izliyor bende anlamıyorum. Bir babam değil ki… Sayısız Survivor fanı hala ekran başında. Hepsi programın yayın saatinde yine TV 8’i açıyor. Ve bitene kadar başka kanala geçmeden, inatla izliyorlar. Sosyal medyada, magazin programların da yerden yere vurulmasına bakmayın siz… Reytingleri düşse de bazı insanlar umutlarını yitirse de… Gerçek Survivorcılar, yarışmalarına ne olursa olsun sahip çıkıyor. İşin aslı astarı; onların hala umudu var. Onlar; bu işin böyle gitmeyeceğini biliyorlar. Acun’un öyle kolay kolay yenilmeyeceğinden eminler. “Ilıcalı Survivor’ı kaderine bırakmaz! Ne yapar eder, tekrar zirveye taşır!” diyorlar… Onların Acun’a da yarışmalarına da güvenleri tam. Onlar; kötü günlerin geçici, iyi günlerin yakında olduğunu biliyorlar. Bana göre de onlar ve babam haklı!
Huysuz işler!
3 yıldır hazırlıkları süren film, bu yıl vizyona girecek. Filmin araştırma, geliştirme ve içerik oluşturma süreci Müslüm ve Bergen filmlerinin yaratıcı kadrosu olan ekip tarafından gerçekleştirilmiş. Tahmin edersiniz ki yine bir biyografi filmi… Huysuz Virjin’i bilip, tanıyıp hayatını merak etmeyen var mı? Seyfi Dursunoğlu’nu sevin, sevmeyin… Ama kabul etmeniz gereken bir gerçek var… O da yaptığı iş öyle her insanın kolay kolay yapabileceği iş değildi. Tabi ki önce yetenek, sonra da kocaman bir yürek ister. Elbette Seyfi Dursunoğlu’nun Huysuz Virjin olana dek yaşadıklarını bir kendi bir de Allah bilir. Eminim ne filmlere ne de kitaplara sığar yaşadıkları. Hayatının son gününe kadar işi, sanatı, hayatı ve Huysuz Virjin için savaş verdi. Seyfi’nin 87 yıllı 2 saate sığmaz. Ama belki ucundan anlatır bize, neden huysuz olduğunu…
Kötü biyografik seçimler…
Malumunuz geçtiğimiz yıllarda başlayan “biyografi akımı” hala devam ediyor. Yurdum ve dünya bu akıma teslim olmuş, art arda biyografi çekiyor. Nadir de olsa iyi işler çıkıyor. Ama maalesef çoğu kötü! Çekimler kötü, senaryo, kurgu, oyunculuk kötü… En kötüsü de biyografisi çekilen kişinin seçimi. Bu tarz işlerde en önemli şey “isim.” Yapımcılar o kişiyi, o ismi seçerken en azından ilk planda şunlara dikkat etmeli… O zat; vatanına, milletine, dünyaya dişe dokunur bir iş yapmış olmalı. Ya da hayatı, yaşadıkları birçok kişiye ders olacak nitelikte olmalı. Veya hayatının perde arkası merak edilen, ilginç biri olmalı. Bu vasıfların hiçbiri bulunmayan, yapımcının kafasına göre seçtiği birinin biyografisi çekilmez. Biyografi denilen bir tür şey belgeseldir. Önüne gelen kişinin belgeseli çekemezsin. Çekersin de tutmaz. Emekler, harcanan paralar heba olur.